Hayata Dair Notlar

Özgürlüğün çınlayan sesini duyar gibi oluyorum aydınlık bir sabahın ilk saatlerinde...

Cumhuriyet Pazar’da Ayşe Yıldırım’ın Andrea ve Bekir Coşkun’la yaptığı söyleşiyi okurken Onat Kutlar’ın “Unutulmuş Kent” kitabı duruyor (Yapı Kredi Yayınları) yazı masamın üzerinde öteki kitaplarla birlikte.

Bir Bekir’in seslenişini bir de Onat’ın miyop gözleriyle bakışını birleştirip Cem Kalender’in “Zamanın Unutkan Koynunda” (Kavis Yayınları) romanındaki yaşamla hesaplaşan insanları düşünüyorum.

Ve Cumhuriyet Pazar’ın sayfaları:

Bekir, “Onuncu Köy Ailesi”ne sesleniyor:

“...İlk defa ürküyorum, tedirginim, hani böyle konaktan pay almış halayık gibiyim. Acaba kaybedebilir miyim? Beni kabul ederler mi, beni bağırlarına basarlar mı? Elim ayağım titriyor. Doğal mıdır bilmiyorum.”

Bekir’le iki gün birlikteydik Ankara’da...

Yüreği insan, hayvan ve doğa sevgisiyle dolu deneyimli bir gazetecidir Bekir. Muhabirlikten köşe yazarlığına geçmiştir tıpkı ben ve bazı arkadaşlarım gibi.

Sevgili Bekir, Cumhuriyet’in gerçek sahibi okurları seni bağrına bastı hem de İyonya’nın derin mavi suları gibi kucakladı, Cunda’daki taş evlerin sıcaklığıyla “Tyumen troykaları”nın özgürlüğe açılan kapısının anahtarını verdi.

***

Onat’ı dokuz yıl önce yitirmiştik anımsarsın...

Kitabının sayfalarını çevirirken pek bilinmeyen bir şiirini okudum:

“Akşamüstü oturdum yol kıyısına

Düşündüm

Ne kalacak bizden diye

Balkan yaylasından ve bozkırlardan

Kafdağlarına giden şu bulut

Sonsuz mevsimlerle esmerleşen

Şu toprak ve derin çınar ağacı

biz yokken de vardı.”

Evet biz yokken de yaşayacak Cumhuriyet... Tıpkı Yunus Nadi, Doğan Nadi, Nadir Nadi, Berin Nadi ve İlhan Selçuk yokken yaşadığı gibi...

Kimleri yitirdik biz...

Uğur Mumcu’dan Ahmet Taner Kışlalı’ya ve öteki arkadaşlarımıza değin...

Bir kuşun kumlu ve dalgın kanatları ardından; Akdeniz güneşinde çürümüş ahşap; kuytu yosunlara çalan teknenin reçine kokusuyla tanıdığım; Kozak Yaylası’ndaki fıstık çamlarının kıyımını düşünüyorum.

Yakılan ormanlarımızı, çokuluslu altın avcılarına verilen dağlarımızı, ovalarımızı.

Bodrum Yarımadası Arap şeyhlerine satılacak, ardından sıra Çeşme ve Datça Yarımadası’na gelecek.

Göz gözü görmeyen bir karanlığın içindeyiz biliyorsun Sevgili Bekir...

Sen, ben ve de bizim arkadaşlarımız yaşamımız boyunca tüm iktidarları eleştirdik, tarikat şeyhlerine karşı durduk, laik demokratik Cumhuriyeti savunduk.

Şunu iyi biliyoruz; devrimci, yurtsever ruhumuzu satmadık, darbecilerle, darbe severlerle işbirliği yapmadık; demokrasiden, düşünceyi ifade özgürlüğünden yana olduk.

Seninle bunları Ankara’da konuştuk uzun uzun...

Türkiye seni biliyor, boş ver o liboş takımın, tarikat şeyhinin televizyonlarında program yapıp, AB fonlarından yemlenenleri...

***

Oktay Rifat’ın çok sevdiğim şiirini mırıldanıyorum bunları yazarken:

“San Marco meydanında dost olduğum güvercin

Bir Alman misillemesinde

Kurşuna dizilmediyse eğer

Venediğe gider

Ben kuşumu bulurum

Ben kuşumu bilirim

Milyon güvercin içinde”

Yaşam böyle bir şey Bekir... Sen yeni köyündesin şimdi... Özgürsün ve dilediğini, içinden geçeni yazacaksın tüm Cumhuriyet yazarları gibi.

Şimdi ben kitapların içine dalacağım mavi suları düşünerek...

Ferit Berk’in “Sosyalizm Öldü mü?” kitabını (Vesta Yayınları) okuyacağım. Birsen Karaca’nın “Rus Edebiyatının Açılımı”na bakacağım. Mehmet Seyidoğlu’nun İş Bankası Yayınları’ndan çıkan “Tanzimat Döneminde Modern Belediyeciliğin Doğuşu” kitabının sayfalarında dünü ve bugünü yaşayacağım.

Birsen Ferahlı’nın “O Yaz” adlı öykü kitabında (Yapı Kredi Yayınları) kadınların iç evrenlerini, masum duyarlılıklarını irdeleyeceğim.

***

Bu arada Meral Tamer’in “Aşkolsun Kanser” kitabını (Doğan Kitap) bir solukta okudum bitirdim. 70’li yıllardan beri tanıdığım, Cumhuriyet’te uzun yıllar birlikte çalıştığım Meral Tamer’in akıcı biçemi yaşama nasıl sımsıkı sarılmamız gerektiğini anlatıyor.

Gerçekten yazılması çok güç olan bir konuyu öyküsel bir dille anlatmış Meral...

Kitabını okurken çok duygulandım...

Duygularımız, acılarımız, hüzünlerimiz ve sevinçlerimiz...

Ve Sevgili Onat Kutlar’ın dizeleri:

“Şimdi sessiz duruyorum kıyısında bir düşüncenin

unutmamak için çünkü unutuşun kolay ülkesindeyiz

ölü balıklar geçiyor kırışık bir deniz sofrasından

ve ellerinde fenerlerle benim arkadaşlarım

durmadan düşünüyorum ne kadar çok öldük yaşamak için.”

Özgürlüğün çınlayan sesini duyar gibi oluyorum...

Orhan Kemal’in “Cemile”sini (Everest Yayınları. Orhan Kemal’in tüm öykü ve romanları Everest’te çıktı) üçüncü kez okumaya başlıyorum...


Hikmet ÇETİNKAYA

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)