Kemalist rejimin sonunu bekleyenler daha çok bekleyecekler!…

KEMALİZMİN SONU GELMİŞ (?!)…. Kemalist rejimin sonunu bekleyenler daha çok bekleyecekler!…

Cumhuriyetimizin 87. yılını kaygı katsayısını yükselten sözcükleri yığarak kutladık. “Aydınlık yarınlar” sözcüğü ile umutlanmak yerine, “Bundan sonraki kutlamalar nasıl olacak?” “ Kutlayacak ne kaldı?!” gibi yarından ürken sorular bıraktık geride.

En güzel mesajı çiçekçilerimiz verdi Cumhuriyet’in kutlu gününde… 50.000 çiçekle donattılar Anıtkabir’i.

Tarikat lideri (!) olarak pazarlanan Laik Cumhuriyet düşmanı kişi de tam da bayram arifesinde: “Ben rejime karşıyım, Kemalist rejimin sonu gelmiştir. Ben o rejimi yıkmak istiyorum… Rejim bizi yere vurdu. Ama biz de rejimi yıktık…… Bir adam hem Müslüman hem laik olamaz.” diyebildi. Ne dediğinden çok, kimlerden cesaret aldığı önemli değil mi?!… Kemalizmin sonunu getirmek üzerine kurgulanan oyunda her kişinin katkısından yararlanılıyor; en ılımlısından en radikaline…

Kemalizme karşı olmak bu süreçte prim yapıyor ve ekranlarda yer buluyorsunuz. Rejimi sahiplenenlerin, açıkça Atatürkçü olduğunu söyleyenlerin payına da farklı farklı bedeller düşüyor. Pek çok şarkıcı, oyuncu hükümetten yana tavır koyarak vergi cezası ile terbiye edilmeden, kendiliğinden yapılması telkin edileni yerine getirirken, yürekli bir sanatçı, Müjdat Gezen çıkıyor ve Atatürk heykelini dikiyor Sanat Merkezi’nin önüne…

Atatürk’ten söz etmek ve O’nun heykelini dikmenin cesaret istediği, rejimi yıkmak isteyenlerin açıkça ifade edebildikleri bir karşı (d)evrim sürecinden geçiyoruz.

Rejimi ayakta tutmak isteyenler ve yıkmak isteyenler artık açıkça ortada. Yıkmak isteyenlerin yapmak istedikleri açık ama tutmak isteyenlerin ne yapacakları konusunda kafaları karışık.

Cumhuriyet O’nu kuran felsefeden koparılarak yaşatılamaz. Cumhuriyet’i var eden devrimlerdir. Devrimler ve bu devrimlerin taşıyıcısı ve sahiplenicisi kurumlar ve kişilerle Cumhuriyet’in tasfiye edildiğini hala göremeyenler var!…CHP bu kurumların başında geliyor.

CHP her zaman beklentilerin yüksek yığılması ile kuşatılmış bir siyasal partidir. Ancak günümüzde bu umut beklentisi zirve yapmıştır. CHP’li olmayan, yaşamında hiç oy vermemiş ve asla vermeyecek olanların kuşatması, parti adına savaşım verenlerin önüne geçecek kadar geniş bir halkayı oluşturuyor artık.

“Değişim” konusunda telkin ve tavsiyelerin AKP’nin durduğu, tıkandığı noktalarda yoğunlaşıyor olması iç burkuyor. Türkiye’nin yönetiliş biçimine uygun bir CHP yönetimi yaratılmaya çalışılıyor. Gücünü kendi içinden almayan bir yönetimin dıştan gelen telkinlerle taviz alanı genişlerken, kendisi olmaktan çıktığını en iyi gösteren fotoğraf günümüz Türkiyesi değil mi?

CHP bu Türkiye’ye kendisini yönlendirdikleri “değişim” roketine binmeyi reddedip, yörüngeye girmediğinde alternatif olacağını bilen kadrolarını elinde tutmak ve yeni kadrolarını da bu oyunu görüp, bozacak strateji geliştirecek kişilerle oluşturmak zorundadır.

CHP Laik Cumhuriyet’in kurucusu ve bekçisidir. Dünya konjonktürünün dayattığı sonuçlara boyun eğmeyen iradenin temsilcisidir. Aydınlığın meşalesi bu parti ile tutuşturulmuştur. Halkın kazandığı zaferin muzaffer komutanı Atatürk’ün ilkelerini sonsuza dek yaşatmak, ülke, vatan sevgisi olan herkesin görevidir; ancak altı ok ile simgelenen bu ilkeler CHP için varlık nedenidir.

Demokrasiyi sahipleniyormuş gibi yaparak Cumhuriyet’i hırpaladıklarını, kurumları sahipleniyor gibi yaparak kemirdiklerini biliyoruz. Öyle ise bu hırpalama ve kemirmeye daha fazla seyirci kalmayıp, sahip çıkması gereken kurumların da “değişim” roketi ile yörüngeye çekilmesine sessiz kalmamalıyız.

Cumhuriyet’imizin 87. yılını idrak ettiğimiz ve hepimizin haklı gerekçelerle yarınlarımız için endişe duyduğumuz bu günlerde umuda her zamankinden çok gereksinimimiz var.

Ben umutsuzluğun fotoğrafını, “Farkında mısınız?!… Tehlike artık her yerde!..” başlıklı yazımda sözünü ettiğim küçük çocuğun yüzünü gözlerime getirerek yırtıyorum.

“ Tarih: 10 Kasım 2008. Yer: Dolmabahçe Sarayı. Yurttaşlar akın akın doluşmuşlar. Bir muhabir söyleşi yapıyor. Küçük bir çocuğa soruyor. Soru: “Atatürk’ü nasıl tanımlarsın?”. Ağlamaklı, üzgün ve içten bir sesle yanıt veriyor küçük çocuk: “Çok şey… Vatan… Benim geleceğim…”

Bir genç kızımız da mesaj göndermiş: “Ampullerle değil, MUSTAFA KEMAL güneşi ile aydınlanan, etnik kimliklerin değil, ulusal birlikteliğin; türban ve peçenin değil, bilimin egemen olduğu; her yere konanların değil, Kemalistlerin iktidar olduğu bir Türkiye için çalışan bu ülkenin aydınlık insanları Cumhuriyet bayramınız kutlu olsun” diyor…

Çocuklarımız ve gençlerimiz bize umut vaat ediyorlar.

Binlerce çiçekleri ile Cumhuriyetimize sahip çıkan ve “Atatürk yoksa Cumhuriyet yok” mesajını veren çiçekçilerimize binlerce teşekkürler…

Kemalist rejimin sonunu bekleyenler daha çok bekleyecekler!…

PROF. DR. TÜLAY ÖZÜERMAN
İLK KURŞUN

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)