Kadına şiddete hayır!

Kadınlar...Vazgeçilemeyen; ana, bacı, kardaş, sevgili. Tanrının en güzel yarattığı resim. Korunması gerekirken, sevgi ve şefkati hak ettiği halde incitilen, hırpalanan, eziyet gören, dövülen kadınlar...
Geçtiğimiz günlerde “Kadına Şiddete Hayır” sloganıyla başlatılan Uluslararası Mücadele ve Dayanışma günü kutlandı. Birleşmiş Milletler kadınlar için kalkınma fonu (UNIFEM); “Elimizdeki veriler, kadınların yüzde 70’inin yaşamları boyunca en az bir kere erkeklerin fiziksel veya cinsel şiddetine maruz kaldığını gösteriyor. Erkek şiddeti her yerde; evde ve işte, sokakta ve okulda savaşta ve barışta var. Kadın sünnetinden namus gerekçesiyle işlenen cinayetlere, savaş zamanında toplu tecavüzlerden, aile içi şiddet’e, hala nüfusun yarısının güvenliğinin sağlanamadığı bir dünyada yaşıyoruz” diyor.
Peki yazılıyor, çiziliyor, konuşuluyor...Kökten bir çözüm bulunuyor mu diye düşünürsek tabii ki cevabı hayır oluyor. Sesinizi duyurduğunuz yere kadar varsınız gerisinde ise bu yaşananlar, töre, saygı ya da erkek egemenliği çerçevesinde çeşitli kılıflarla süslenerek şiddetini korumaya devam ediyor.
Birleşmiş Milletler kadınlar için kalkınma fonu (UNIFEM) yöneticisi Ines Alberdi, 25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü nedeniyle yaptığı açıklamada, tüm çalışmalara rağmen sorunun yakıcılığını koruduğu vurgulanmış.
Yine de kadın hakları savunucularının ısrarlı çabalarıyla geçtiğimiz 10 yılda kadına yönelik şiddet salt bir kadın sorunu olmaktan çıktı ve bir insan hakları sorunu, barış ve güvenlik konusu, erkekler ve kadınlar için acil bir mesele haline geldi neyse ki.
Peki neden 25 Kasım; BM Genel Kurulu 1999’da aldığı kararla 25 Kasım’ı Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü ilan etti. Kadın hakları örgütleri 1981’den bu yana 25 Kasım’ı eylem günü olarak belirlemişti. Çünkü bu günün tarihi Dominik’te diktatörlüğe başkaldırınca öldürülen Mirabal kardeşlere dayanıyor. Burjuva bir aileden gelen Maria Argentina Minerva Mirabal, Antonia Maria Teresa Mirabal ve Patricia Mercedes Mirabal aile varlıklarını kaybedince Rafael Trujillo diktatörlüğüne karşı harekete katıldı. Gözaltında işkence gören Mirabal’lar 25 Kasım 1960’da öldürüldüler. İşte bu ölümler, halkın diktatörlüğe karşı ayaklanmasının önünü açtı ve Trujillo’da 6 ay sonra öldürüldü. Kadın haklarının savunulmasında ve korunmasında kadının bilgilendirilmesinin, özgüvenin güçlendirilmesinin ve kendinin ifade etmesinin önemi de büyük. Kadınlarımız buradan hareketle cahil bırakılmamalı, okutulmalı, eğitilmeli. Belki de şiddeti sadece kadına yapılan bir saldırı gibi görüp algılamak yerine insanın insana yaptığı eziyet ve davranış bozukluğu olarak algılamalıyız. Ne şekilde olursa olsun içinde evrimleşmenin olmadığı gerici ve gelişmemiş düşünce ve davranış şekli olarak isimlemeliyiz.
Bu alanda hizmet veren kurumların kurum içi eğitimlerinin arttırılması sağlanmalı, bilinçli ve profesyonel kadroların hizmet alanları genişletilmeli, hukukun kayıtsız şartsız üstünlüğü göz önüne alınarak cezai müeyyideler uygulanmalı.
Unutulmamalı ki o şiddeti uygulayanı da bir ana, bir kadın dünyaya getiriyor ve şiddet yine dönüp kadını dolaylı olarak anayı acıtıyor. Aslında tüm kadınlar olarak biz biliyoruz ki şiddetin güç gibi görünen resminde büyük bir zayıflık ve tekamül eksikliği, evrenin analığı bahşettiği kadın da ise güzelin ve yaratıcılığın resmi var.
Bakınız söz sanatında kadın, kadınlar nasıl tariflenmiş ustalarca...
“İnsanlık mektebinin ilk hocası kadındır” Bıçakçızade Hakkı
“Kadınlara hürmet et. Düşün ki, kadınlık insanlığı anasıdır” Ali Fuad Başgil
“Kadın kendi başına ne gül goncasıdır, ne de diken koklamasını bilirsen gül, tutmasını bilmezsen diken olur”
Refik Halit Karay


Serap BESİMOĞLU
Yeniçağ

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)