AKP Milletvekillerine açık mektup

“Muhterem efendiler, 12 haziran seçiminde AKP’den seçilip geldiniz. Hoş geldiniz! Parti yönetimi ve Tayyip, bundan önceki arkadaşlarınız gibi sizleri de otomatik oy makinesi olarak görecek ve o doğrultuda kullanacaklar. Ne olduğunu bile bilmediğiniz konularda, onlardan gelen emir ve talimat doğrultusunda elinizi kaldırıp kabul, ya da ret oyu vereceksiniz.

Sizlerden istirhamım, hiç değilse bu dönem particiliği biraz olsun bir kenara bırakın, vicdanınız ve ülke çıkarları doğrultusunda çalışıp oylarınızı ona göre kullanın. Bu yazdıklarımı elbette kendinizce komik (!) bulacak ve gülüp geçeceksiniz. Ama sözlerim gerçektir.
Hiçbiriniz aç ve açıkta değilsiniz. Hiçbiriniz ananızdan milletvekili olarak doğmadınız. Her biriniz tuzu kuru insanlarsınız.
O halde neden korkacak ve neden çekineceksiniz?
En fazlası, bundan sonraki seçimde sizi aday göstermezler. Sizden önceki nice arkadaşlarınız da 2007 ve 2011 seçimlerinde aday gösterilmedi. Onların hiçbiri ölmedi!..
Ama bir tek şey var, her biri yalnızlığa terk edildi. Şimdi arayanları soranları yok. İnanmazsanız Kemal Unakıtan gibi ‘Bir zamanlar kartal olanlara’ sorun. Partiniz onların hepsinin suyunu sıktı, posasını çöpe attı.
Tayyip’in birkaç yakın elemanı dışında sizin de başınıza bu gelecek. Son kullanma tarihinize kadar kullanılacaksınız ve suyunuz sıkılacak. Zamanı geldiğinde ise posanız çöpe atılacak. Hiç değilse isminize leke sürdürmeyin.
Muhterem efendiler, unutmayın!..Sizler orada Tayipgillerin değil, milletin vekili olarak bulunuyorsunuz. Oylarınızı amirlerinizden alacağınız direktiflere ve siyasi rüzgarlara göre değil, vicdanınıza göre kullanın. Kolay gelsin!”

CHP VE MHP’YE AÇIK MEKTUP
Muhterem CHP ve MHP yönetimleri!..AKP, Türkiye’nin gündemini bu kez yeni bir anayasa oyunu ile değiştirmeye kalkışıyor. Değişikliğin ne olacağını, nelerin değişeceğini ne siz biliyorsunuz, ne de milletimiz.
Fakat bakıyorum, her ikiniz de şimdiden AKP’nin kucağına düştünüz! Al gülüm ver gülüm ilişkileriyle, kurulacak komisyonlardan söz ediyorsunuz, mutabakat diyorsunuz, görüşmeler başlatıyorsunuz.
İyi de muhteremler, hiçbirinizin aklına AKP yönetimine şunu sormak gelmiyor mu?
‘Arkadaş, sen önce bize bir öneri getir. Neleri değiştirmek istiyorsun? Hangi maddeleri hangi doğrultuda değiştirmeyi planlıyorsun? Eğer tutarlı, çok zorunlu, ülke çıkarları doğrultusunda demokratik bir şeyler getirmezsen, biz bu işte yokuz!’
Bu anayasa oyununda olacakları biz görüyoruz da, siz görmüyor musunuz?
Toplumdan özenle gizledikleri niyetleri birkaç ana başlıkta toplanıyor:
1- Başkanlık sistemini getirip Tayyip’i Çankaya’ya çıkarmak.
2- Bunun sonucu olarak Türkiye’ye EYALET sistemini getirmek.
3- Bu yolla Güneydoğu’ya ÖZERKLİK verip bölünmenin ilk adımlarını bu yolla atmak.
4- Kürtçe eğitim başlatmak.
5- Zaten yok edilmiş olan LAİKLİK ilkesini anayasadan tümüyle çıkarmak, ya da bu konuyu yeniden tartışmaya açmak.
6- Eğer mümkün olur ve güçleri yeterse, anayasanın değiştirilemez hükümlerini kaldırmak.
Ey CHP ve MHP yönetimleri, iktidar partisiyle anayasa görüşmelerine başlıyorsunuz. Peki ama bu hususların önünüze getirilmeyeceği konusunda onlardan peşin bir güvence istediniz, ya da aldınız mı?
Ne yazık ki hayır!
O halde maça şimdiden beş sıfır geride başlıyorsunuz demektir.
Ben size bundan sonraki aşamalarda olacakları da söyleyeyim. AKP, gerektiğinde BDP’yi de kullanarak, onlara da gereken konularda bir avuç şekerleme yutturarak, bu yeni anayasayı Meclis’te kotarır.
Başka bir deyişle, medya bombardımanı etkisiyle bu iş Meclis’te verilecek oylarla çözülür ve referanduma bile gerek kalmaz.
Dahası, bugüne kadar hiçbir etkili muhalefetini görmediğimiz, tam bir uyuşukluk ve rehavet içinde davranan MHP’nin bazı milletvekillerinin bile, Meclis oylamasında AKP’ye destek verip kabul oyu kullanacağını tahmin ederim.
AKP anayasayı değiştirecekmiş!
Muhterem CHP ve MHP!…Siz muhalefet partileri olarak nasıl görev yapıyorsunuz ki, iktidar partisine neyi değiştireceğini sormak bile aklınıza gelmeden cümbür cemaat kucağa düşüp, uzlaşma toplantılarına girmeye başlıyorsunuz!
Şunu da iyi biliniz, BDP’ye Kürtçülük konusunda ikram edecekleri şekerlemeler nasıl hazırsa, size ikram edecekleri de ayrı paketler ve görkemli ambalajlar içerisinde şimdiden hazır!
Ama siz bir alacaksınız, AKP on alıp işi bitirecek.
O size bir verecek, siz on vereceksiniz…
Ve Türkiye Cumhuriyeti’nin AKP’nin çıkarları doğrultusunda çökertilmesinin sorumluluğunu sonsuza kadar üzerinizde taşıyacaksınız.
Bu işin şakası yoktur. Ülkemizin ve hepimizin geleceği söz konusudur. Lütfen biraz silkinin, toparlanın, kendinize gelin.
Saygılarımla!”

HANIMEFENDİ YEMİN ETMİŞ DE!..
Kocası konuşur da Hayrünisanım konuşmaz mı!..Elbette konuşur. Nitekim Ordu’da düzenlenen bir kitap gününe katılmış, yanında özel çağrılı kadın köşe yazarları…Dün çoğu gazetenin birinci sayfasında manşet haber…Ve hanımefendi kendini tutamamış, başlamış anlatmaya!..
“Resimden çok iyi anlarmış, filmleri uçakta seyredermiş, fırsat bulunca kitap okurmuş ama en son hangi kitapları okuduğunu diğer yazarlar alınmasın diye söylemek istemiyormuş, sayın cumhurbaşkanımız yemek yaparmış, mesela geçen gün mutfağa girip salata yapmış, hatta bir gün de menemen yapmış, kendisinin yemek yapmasını mı yoksa ülkeye hizmet etmesini mi tercih ettiğini kocasına sormak gerekirmiş, her yemeği yaparmış, mantı bile yaparmış, Eminanım’la küs değillermiş, basın onları küs gösteriyormuş falan filan!”
Ancak kadın köşe yazarlarına söylediği bazı sözler var ki, inanılır gibi değil. Dün bazı gazeteler, bu sözlerini –elbette olumlu anlamda!- manşet bile yapmıştı.
Bayan Hayrünisa, Çankaya’da Atatürk tarafından yaptırılan, Çankaya Köşkü olarak bildiğimiz Pembe Köşk için çok değerli fikirlerini açıklıyordu:
“Pembe Köşk yıkılmak üzere. İçim gidiyor ama bizim dönemimizde yapmayacağım. Yemin ettim, yeminliyim.”
Şu sözlere bakınız!..
“Yapmayacağım, yemin ettim!..”
Hanımefendi sen kimsin? Hangi yetkin ve sıfatınla “Yapmayacağım” diyor, üstelik bunu “Ettiğin yemine” bağlıyorsun.
Pembe Köşk, Türk milletine Atatürk’ten kalan bir yadigardır. Orası devletin ve milletin malıdır. Ne iştir “Yapmayacağım” demek? Yaparsa devlet yapar, sen karışamazsın.
Üstelik bunu, ettiğin yemine bağlıyorsun! Demek ki bugüne kadar nice cumhurbaşkanlarını barındıran Atatürk konutunun kaderi, şimdi senin yeminine bağlı!
Bu sözleri dil sürçmesi falan da değil…Çünkü aynı şeyi cumhurbaşkanlığına ait olan İstanbul’daki Huber Köşkü ve nerede olduğunu bilmediğim Av Köşkü için yine “Ben” diyerek tekrar ediyor:
“Bilmiyorum Huber’i yapar mıyım ama, Av Köşkü’müz bitmek üzere.”
Yapar mı bilmiyormuş! Şu işe bakın yaaa, ortalıkta devlet yok, Hayrünisa var!
Zannedersiniz ki Pembe Köşk, Huber Köşkü ve ötekiler devletin-milletin değil, Gül ailesinin babadan kalan malları!
Vah benim güzel ülkem vah, kimlerin eline, keyfine ve yeminine kalmışsın!
Aman hanımefendi sen otur oturduğun yerde, bundan sonra elinin hamuruyla pek konuşma!


Emin Çölaşan
Sözcü

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)