Halûk Tarcan yazdı:"Ne Mutlu Türküm Diyene"


88 yıl önce Atatürk 10’uncu yıl nutkunda … söylemiştir.
Bu cümle daima yanlış yorumlanmıştır. Bunun bir ırkçılık olduğu, ya da İslâm’a karşı söylendiği iddia edilmiştir. Bu saçmalamalar Osmanlı tarihinin son dönemini iyi bilmeyenlerin, öğrenmek için gayret sarfetmeyenlerin hezeyanlarıdır ;
Atatürk, NE MUTLU TÜRK OLANA dememiştir. Amacı
ÜNİTER DEVLET’tir.
Bir din devleti olan Osmanlı İmparatorluğunda
tüm halk padişahın teb’asıdır, ona tâbidir.
Fakat
devlet din esasına göre kurulduğundan, halk
Müslüman ve Müslüman olmayan diye ikiye ayrılmış ve Müslüman olmayan teb’aya
azınlık denmiştir. İşte bu azınlık ve bu kavram
Osmanlı imparatorluğunun parçalanması için Emperyalistlerin elinde kudretli bir silâhtır:
İmparatorluğun son dönemlerinde bu azınlığa
Batılı pasaportlar dağıtılmıştır: İngiliz, Fransız, İtalyan vb..Emperyalistler tarafından
bu azınlık devlete karşı kışkırtılıp karşı geldiklerinde ise hemen Avrupa pasaportlarına sığınmışlardır.
Balkanlar bu şekilde parçalanmış, Anadolu’ya sıra geldiğinde
önce Ermeniler, sonra Rumlar, Yunanlılarla bir olup ülkenin parçalanmasında rol almışlardır.
Yalnız
Rumlar içinde Ortodoks olmalarına rağmen Türklüklerini unutmayan
Atatürk zamanında Türk Ortodoks kilisesini kuran PAPA EFTİM
İstanbul’daki,
tarihten ders alınmadığından, şimdi yeniden ihya edilen Rum patrikliği,
Türk ortodokslarını Bağımsızlık savaşına karşı
Yunanlılarla bir olup çarpışmaya zorlamıştır.

Türk Ortodokslar
Türk ordusunun yanında yer almışlardır. Bunlar aynı zamanda, KARAMAN RUMLARI diye de tanınırlar.

Günümüzde Patrikhane bunun intikamını almak için çabalamakta, Türk Ortodoks kilisesini kapatma çareleri aramaktadır.
Kısacası, Osmanlı imparatorluğunda büyük bir sorun olan azınlıklar 88 yıl sonra gene sorun olmaya başlamışlardır.
Atatürk, Ne mutlu Türk’üm diyene sözleriyle
artık azınlık diye bir şey yoktur,
Türk’üm diyen bu cumhuriyetin vatandaşıdır ve vatandaş olarak da eşit haklara sahiptir, demek istemiştir; son kez Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı Musevîlere tanınmış ve Atatürk’ün emriyle Neve Şalom Sinagogu inşa edilmiştir. Hemen şunu ilâve etmek gerekmektedir: Musevîler hiç bir zaman devlete karşı ne isyan etmişler, ne de katliam yapmışlardır.
Bu eşitlikte yalnız din değil, etnik sorunlar da çözümlenmiştir. Örneğin
Kürt kökenli İsmet İnönü, hem Başbakan hem de Cumhurbaşkanı olmuştur, gene Kürt kökenli Özal hem Başbakan hem de Cumhurbaşkanı olmuştur. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde, Atatürk’ün sofra başılarından biri Ermeni idi.
Zaten Anayasadaki Laiklik prensibi herkese bir öteki alanda
Din konusunda eşitlik getirmiştir:
Hangi dinden olunursa olunsun herkes dinini uygulamada eşittir, serbesttir.
Kimse kimsenin dinine, inancına karışamaz, zorlayamaz, sorgu sual edemez.

Eğer İslâm ile Hz. Muhammed’in felsefesi çerçevesinde kalınmış,
Emevîler, Abbasîler ve
cahil hacı ve hocalar elinde yozlaşmamış olsaydı,
Müslüman kul’a soru soracak olan tek varlığın
ALLAH olduğunu ve
ALLAH’IN kuluna kimsenin karışmaya hakkı olmadığı,
karışan kişinin de
kendini Allah’ın yerine koymak gibi düşünülemeyecek seviyede büyük bir günâh işlemiş olacağını öğrenmesi gerekirdi.

İslâm’ı öteki dinlerden ayıran bu farlılıktır:
Allah ile kul arasına girilmez.
Dış etkilerle bilgi seviyesi yüksek olmayan halka, laikliğin dinsizlik demek olduğu YUTTURULMUŞTUR.
Bize bu kazanımları vermiş olan Cumhuriyetimizin 88’inci yılı kutlu olsun. Şimdi bilerek,
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE diye haykırabiliriz.

Halûk Tarcan
İLK KURŞUN
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)