Jennifer Lopez’in filmi yol gösterebilir!

Cumartesi günü başlayan Antalya Altın Portakal Film Festivali biliyorsunuz kadın cinayetlerinin, çocuk tecavüzlerinin tavan yaptığı bu yıl “kadın (ve şiddet) temalı” olarak yapılıyor ki Antalya Belediyesi’ni bu nedenle kutlamak gerek.. Ben de 11 Eylül’de yapılacak panelin moderatörü ve konuşmacısıydım. Sonradan tarih değişip ayın 12’sine alınınca bir başka toplantımla çakıştı, bu nedenle orada olamayacağım. Bunu yazmamın nedeni geçen hafta karşılaştığımızda Bakan Şahin’in de sorması, demek ki ismim broşürlere konmuş, gidemeyeceğim için üzgünüm ama umuyorum ki bu konu orada da“sonuç sağlayacak şekilde” tartışılacaktır.


***


“Eşi kendisine aşırı şiddet uyguladığı için ‘sığınma evine kaçan, sonra barıştığını sanarak evine dönen 2 çocuklu kadının eşi tarafından sırtından bıçaklanarak öldürüldüğü”nü gösteren fotoğraf”ın neden ‘ARTIK’ yayınlanabileceğini anlatmıştım dün.. Biz bunları yazar ve tartışırken başka kadınların aynı şekilde “çoğu işsiz veya cezaevinden hafif cezalarla bırakılmış eşleri tarafından” öldürüldüğünü de vurgulamakta ve ‘Acil çözüm bulunmalı, konuşmakla kaybedecek zaman yok’ demekteydim. Bunu “Kadına karşı şiddet”le ilgili her toplantıda da israrla vurguluyor, bazen hala “Tartışıyor olmamız bile bir adımdır” gibi çok geç kalmış, anlamını yitirmiş tepkilerle de karşılaşıyorum.

Benim haklı olduğum ise her seferinde “aynı gün” ortaya çıkıyor. Dün sabah gazeteleri elime aldım ve (kadına karşı şiddet haberlerini yakından izleyen) Hürriyet’te “10 ayrı suçtan sabıkası bulunan, işsiz kocası tarafından ‘bıçakla boğazı kesilerek ve 26 bıçak darbesi ile’ öldürülmüş olan 30 yaşındaki Güneş Koca”nın haberini gördüm. Polis eve geldiğinde katil kocanın yanında çiftin “1.5 ve 8 yaşındaki çocukları” da varmış ve dikkatinizi çekerim; o sırada bıçaklanmış olan anneleri de yerde yatıyor ve bu olayı, bu tabloyu hayatları boyunca unutmayacak, asla normal yaşamlar süremeyecekler.

ÇOCUKLARINI DA ÖLDÜRMÜŞ OLUYORLAR!

Yani bu davalar aynı zamanda “çocuğa karşı şiddet”tir, böyle de yargılanmalıdır ve öldürülen annelerin fotoğrafını medyada kullanın ya da kullanmayın, o fotoğraf çocuklarının zihnine derin şekilde kazınmış olacaktır. Taşları doğru yerine oturtmamızın önemine inandığım için konuyu sürdürmekte kararlıyım. Bakın mesela bu olayda “öldürülen kadının fotoğrafı” gazetede yoktu ve daha önce duyup da ertesi gün unutuverdiğimiz sayısız benzerleri gibi bunu da unutacak ve çok daha önemsiz olaylarla zaman tüketeceğiz. O zavallı, masum çocukların bundan sonra ne acımasız bir hayatla karşılaşacağı da bizi etkilemeyecek. Oysa fotoğraflarında detaylarla izlediğimiz Ayşe Paşalı cinayeti ve Habertürk’teki tartışılan fotoğraf aklımızdan çıkmayacak ve belki daha acil bir çözüme neden olacak.

Bin kez tekrarlayacağım ki; bu kadın cinayetleri ile çocuk tecavüzleri “terör ve yargıdaki yanlışlar”la birlikte Türkiye’nin en önemli sorunudur ve artık Başbakan’ın da mutlaka değinmesi gereken sorundur bence. Devamlı 20-25 yaşındaki gencecik kadınların “cezaevinden bırakılmış, işsiz kocaları tarafından” öldürülmesi haberlerini okuyoruz, Güneş Koca’yı bıçakla boğazını keserek ve 26 bıçak darbesi ile öldüren adam da cezaevinden çıkmış, hem de 10 ayrı suç işlemişken.. Üç gün önce “cinayetten yatıp çıkan” bir koca öldürmüştü eşini..

TEDAVİDEN ÖNCE CEZA

Bu ağır suçları işleyen insanları üç-beş yıl hapis sonunda salıvermenin nelere mal olduğunu biz görüyoruz da hakimlerin gözleri, vicdanları özürlü mü?

Yukardaki cinayet haberinin üstünde yer almıştı; Kadın ve Aileden Sorumlu Bakan (eski adı kullanıyorum, zaten yenisini o da beğenmiyor) Fatma Şahin “Eşine elini kaldıran erkeklere psikologlarla zorunlu tedavi uygulanacağını” açıklamış. Güzel bir karar ama mesele artık el kaldırma değil “çocukların gözü önünde 25-30 yerinden bıçaklama, kurbanlık koyunlar gibi boğazını kesme” noktasında.. Haberler “dayağı” değil, “en vahşi cinayetleri” anlatıyor.

Ve yapılacak üç şey var; Önce konuyu acilen “Meclis’te ele alarak en ağır cezaların verilmesini ve ne pahasına olursa olsun sonuna kadar UYGULANMASINI” sağlamak..Okurumuz Bersan Özcan’ın hatırlattığı gibi; mahkemenin verdiği hapis cezalarının beşte birini uygulatan çağdışı İnfaz Yasası’nı değiştirmek. Aynı süreçte her şehir, kasaba, köyde tüm kadınlara “saldıran kocalara karşı kendini savunma tekniklerini öğretmek için kurslar açmak”.. TV’lerden her gün bu ağır cezaları ve kursları duyurmak..(Ki ensest başta olmak üzere çocuk tecavüzü ve töre cinayeti potansiyel suçlularına ve halen suçu işlemekte olanlara da “en ağır cezaları” duyurmak çok önemli.)

TÜM KADINLAR İZLEMELİ

Zaman zaman kanallarda gösterilen, Jennifer Lopez’in başrol oynadığı ve adı “Enough” yani “Yeter” olan harika bir film vardı bunu anlatan.. Çocuğuyla birlikte “şiddet uygulayan kocadan” kaçıyor, şehir şehir dolaşıp başaramayınca son çare olarak çözümü bir “döğüş kursuna” gitmekte arıyor. Ama öyle böyle döğüş değil, kendisinden çok güçlü olan adamı perişan edecek tekniklerin öğretildiği bir döğüş.. Kurslarda önce bu film izletilmeli, sonra da aynısı öğretilmeli..

Filmin sonundaki olayın gerçekleşmesi şart değil ama kadınlar hiç değilse “ölüm tehlikesi” karşısında tam savunmasız kalmaz ki örneğin “Alışverişlerini eve taşıyan market çalışanı tarafından tecavüz amaçlı saldırıya uğrayan ve beyin kanaması geçiren kadın” bilseydi durum çok farklı olabilirdi. (Bu olayda da sanık kurtulmak için ilk ifadesini değiştirdi, hakimler ağır cezayı vermelidir. Suçlulardan korkuyorlar mı anlaşılmıyor.)

Bakan Şahin’den rica ediyorum, daha önce düşülen hatalar da hep “zaman kaybı”ndan kaynaklandı, artık en radikal çözümün, en kısa sürede (aylar değil, günler içinde) uygulanması gerekiyor. Tek ümit onun Meclis’i de harekete geçirerek bunu başarması.

Ümitle, “yeni bir cinayet haberi duymadan gerçekleşeceğini umarak” bekliyoruz!


*****


Öcalan bırakılmadan terör bitmezse..

BDP Meclis’e geldi, görüşmeler sürüyor diye Türkiye oturmuş “teröre kısa sürede çözüm” bekliyor. Oysa BDP’nin (her ne kadar “Biz PKK’nın siyasi kanadı değiliz” diyorlarsa da) terörün bitmesi için Öcalan’la birlikte öne sürdüğü şartlar belli; Başta “özerk bölge” kararının yeni yapılacak anayasada verilmesi ve “Öcalan’ın serbest bırakılması”.

Zaman zaman “Öcalan ev hapsine çıksın” deseler de bunun “serbest bırakılsın” anlamına geldiğini bilmeyen yok. Hafta sonunda PKK’nın Kandil’deki lideri Karayılan’ın “MİT-PKK görüşmelerinde; özerklik ve Öcalan’ın serbest bırakılması konularında anlaşma sağlandığını ama seçime kadar bu anlaşma kabul ediliyor gibi görünmesine rağmen sonradan Hükümet’in tavır değiştirdiğini” anlatan bir açıklaması duyuldu.

SEÇİM ÖNCESİ SORULMUŞTU

Dün ise BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın Gemlik’te yapacakları yürüyüşe izin verilmediğinde yaptığı konuşmayı duyduk; “Ülkeye barış gelmesi için yollara döküldük, hakarete uğradık. Öcalan serbest kalmazsa barış olmaz. Ak Parti bunu biliyordu, geçmişte kabul etmişti, görüşmeler sürdürüyordu” diyor. Kısacası PKK da, BDP de “Hükümet adına görüşme yapan heyetin taleplerini kabul ettiğini ama sonradan durumun değiştiğini” söylüyorlar. Referandum ve seçim öncesinde “PKK hangi vaadler karşısında seçim sonuna kadar eylemsizlik kararı aldı, açıklansın” sorusunu ben de birkaç kez sormuştum.

Seçim sonrası eylemsizlik kararının hemen bitirilmesi ve terörün şehirlere de yöneltilmesi ise “Verdiğiniz sözü derhal tutun” anlamına geliyordu ki Öcalan “Hükümet kurulmasını bekleyemeyiz, mevcut bakanlarıyla karar versinler” bile demişti. Her gün yeni şehitler verdiren terör sürerken, asker ve siviller hayatını kaybederken, bu anlatılanlar konusunda Hükümet’in net bir açıklama yaparak; MİT-PKK görüşmelerinden bu yana neler olduğunu anlatması mutlaka beklenecektir.

“Gerekirse yine görüşülür” deniyorsa, “seçim öncesi kabul etmişlerdi” iddiasının ne kadar gerçek olduğunu öğrenmek de milletin hakkıdır.

Ruhat Mengi
Vatan
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)