Afet Ilgaz yazdı:"ASELSAN’ı gündem yapmanın anlamı ne?"

Çok yazı yazdım ASELSAN ölümleri konusunda. Elbette askeriyenin çok önemli araç ve silahlarının milli yazılımları konusunda üç genç ve çok yetenekli mühendisin hemen hemen aynı anda ve şüpheli sebeplerle vefat etmeleri, üzerinde yazılacak konulardı. Çünkü hepsi için de intihar ettiler deniliyordu. İşin içinde yabancı istihbaratların olması çok muhtemeldi ama TSK’nın da birtakım sebeplerle kendini korumak istemesi anlaşılır bir şeydi. Bu işin kurcalanmasında veya kurcalanmamasında rol oynayan güçlerin gücü herhalde kurumun kendisini de aşıyordu. Ölenler de inşallah, şehit oldular.
On senedir “iktidarda” olan iktidarın bu durumu bilmemesine imkan yoktu ama nedense tam da bu sırada, hadisenin kurcalanmaya başladığını görüyoruz.

***

Garip bir “tiyatro haberi” seyrettim.
Güneydoğu illerimizden birinde, çocuklara “barış”ı sevdirmek için bir tiyatro faaliyeti düzenlemişler. Sahneye ilk çıkan da, karikatürize edilmiş bir askerdi. Seyrederken ve tam da haber biterken, salonda, kaçınılmaz olarak asılmış bir Türk bayrağı gördüm. Hilâli hilâldi de yıldızı bir tuhaftı, altı köşeliydi. Vur abalıya der gibi, cereyan ediyor her şey.

***

ASELSAN olayı gibi, iktidara destek olacak bir proje de bir üniversite üzerinden ilkokullarda çocuklara verilecek sıcak yemek projesi... İlk bakışta göz yaşartacak kadar insani ama işin içinde ve haberlerin içinde “Dünya Bankası” geçiyor. Proje onun isteğiyle başlatılmış.

Prof. Yümni Sezen’in kitapları ve makaleleri
Dört gündür Yeniçağ’da Yümni Sezen’in çok önemli bir makalesi yayınlanıyor: Osmanlı ve Türklük. Osmanlının kökeninde ve içindeki Türklük. Kayı boyuyla başlayan macera, Osmanlı genişledikçe, işin içine yabancı kadınlar ve devşirmeler girdikçe, Türkler, Türkmenler aleyhinde bir yapıya dönüşmüş. Prof. Sezen bunları ilmi verilere dayanarak anlatıyor:
“Osmanlının yönetim sistemi ‘kul’ sistemi üzerine kuruluydu. Kul, köle anlamına gelmektedir ama Osmanlı devlet sistemi için ‘yönetim aletleri’ demektir. Yani baş vezir de, paşa da kuldur. Ancak bu kulun kaynağı köle pazarından satın alınmış kişilerle, azat edilmiş veya kendi hürriyetini satın alabilmiş kişilerdir. Müslüman olanların köleleştirilmeleri İslam’a aykırı olduğu için, çoğu gayri müslimlerden oluşuyordu. Yönetimde kul haline getirilebilmesi için çocukken devşirilip müslümanlaştırılması ve iyi bir eğitimden geçirilmesi gerekiyordu. Artık bunları hangi mevkide olursa olsun, kuldu. Bunların yetiştiği okul, o zamanın en kaliteli ve yüksek okulu olan ‘Enderun’du. Bunun sebebi, kulların devlete daha iyi hizmet edeceğine inanılmasıydı.”
Prof. Sezen’in bir de İbni Haldun alıntısı var ki, mutlaka okumak lazım. Ben Prof. Sezen’i okurken, Hikmet Kıvılcımlı’yı hatırladım. Solcu bir aydındır Kıvılcımlı. Ama “yerli”dir. O, Osmanlı’nın toprak bölüştürmeme tarzının eşsiz bir ekonomik model olduğunu yazar. Yümni Sezen Bey bu duruma şöyle bir yorum getiriyor:
“Gayri Müslim halk dahil, Anadolu halkı ‘reaya’ yahut ‘tebaa’ kavramıyla ifade ediliyordu. Rai arapçada çoban, reaya da onun sürüsü anlamına gelmektedir. Bir reaya ana babadan doğan reaya olur. Bunların yukarı doğru yükselmesi istisnalar dışında (ki onlar da gayri meşru yollardan olmuştu) mümkün değildir. Fakat devşirmeden doğanlar kul statüsünde olmakla beraber askeri teba dahil, yukarı tabakadan olabilmekteydi. Bunların milli kültürle ilgisi yoktu.”
Bu yazılar çıktığında, Yümni Sezen’in “Kültür ve Din” “Hayatın Manası” adlı kitapları geldi. Onlarla birlikte Müyesser Yıldız’ın “Yılanın Kış Güneşi” adlı kitabı da. Onun ilk kitabının adı da şu: “Yüz Yılın Hesabı: Türkü Tasfiye Projesi” idi. Anlamlı bir tesadüf (veya tevafuk)tü.

***

Bunları okurken ve yazarken, içim hüzünle doldu. 3. Murat’ın bir nutku şerifinin, yine bir “muhtedi” olan Ali Ufki Bey tarafından bestelenmiş “Uyan ey gözlerim uyan” ilahisini düşündüm. Ne güzel bir ilahidir!

Afet Ilgaz
Yeniçağ

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)