Afet Ilgaz yazdı:"Osmanlı tarihini de Cumhuriyet tarihini de berbat ettiniz"

Osmanlıcı değilim ama Osmanlıyı severim. Bu, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın anlattığı gibi, şairane, mistik bir sevgidir. Genel olarak insanda var olan özlem kabiliyetinin en çok “eski” de vücut bulması gibi hem anlaşılabilir, hem de anlaşılamaz bir sevgidir. Eski müziğe, eski mimariye, eski hayata duyulan ve sanırım her toplumda var olan ve zamanla ortaya çıkan bir özlemdir; çağın bıktırıcılığından bir kaçış, eskide “yeni” yi aramak gibi bir şey. Şimdi Bach müziğiyle, Batılı çocuklar hi pop (doğru yazmışımdır inşallah) yapıyorlar. Çok da güzel oluyor. Eskinin, klasiğin değişmezliğinde aranan bir sükunet özlemi!
Cumhuriyet de artık, ilk yıllarıyla özlemlerimize konu olmaya başladı. O günlerin saf, temiz samimi heyecanlarını, ben kendi başıma arıyorum. “Rant” mant kaygısı olmadan yapılan parkları, caddeleri, yolları, binaları, çiftlikleri, fabrikaları, o bir savaş kazanmış olmanın, şerleri def etmiş olmanın o inanılmaz coşkusunu, o diri ruhu arıyorum.

***
İşte tam bu sırada, her şey “oldukça” iyi giderken, şerliler yine o azgın iştahlarıyla Orta Doğu’nun ve özellikle Türkiye’nin başına çullandılar. Atatürk’ten başladılar ve onunla devam ediyorlar. Dersim’i karıştırdılar. Daha önce Ermenileri ve Güneydoğumuzu karıştırmışlardı. Ermeni katliamları, Rum çetelerin yaptıkları eziyetler ve haksız savaşları gündeme getirip dayattılar. Patrikhane kaşınıyor, Kıbrıs kaşınıyor... Geçende bir yazıma “Yüzleştikçe batıyorsunuz” başlığı atmıştım. Ona devam ediyorum.

***

Dersim’in özür dileme, toprak verme faslından sonra bir CHP milletvekili çıktı, Yavuz Selim Han’a saygısız bir dil kullandı. Türklerin yarısı çocuklarına, ona ithafen Selim adını koymuştur. “Devlet ebet müddet” diyen ben değilim sizsiniz ey AKP’liler! Biz Yavuz Selim Han’ı da, Pir Sultan Abdal’ı da, Şah İsmail’i de seven medeni, gün görmüş bir millettik. Niye bu milletin aklını, zihnini, ruhunu karıştırmaya çalışıyorsunuz? Sünni Müslümanların en çok sevdiği ilahi, Pir Sultan Abdal’ın şiirinden bestelenen “demedim” ilahisidir. Öyle takıntılarımız yoktu bizim. Tarihi, hani, hatasıyla savabıyla derler ya, öyle bir geniş gönüllü millettik. Şimdi ne oldu da böyle oldu? Siz kaşıdınız Madımak’lar, Kahramanmaraş olayları gündemi tuttu, bakalım ne yapacaksınız.

***

Ben de şimdi çıkıp desem ki “3. Murat’ın oğlu 3. Mehmet” 19 kardeşini boğazlatmıştır, ne yapacaksınız? Bunlar Ayasofya’da gömülüymüş. şaşırmayın Ayasofya’da!
Yine desem ki II. Mahmut, yani Abdülmecit Han’ın babası, hani geçenlerde andınız ya, kimilerinin vak’a-i hayriye, kimilerinin vak’a-i şerriye dediği hadiseyle, Yeniçerileri kılıçtan geçirdi. Bu sırada masumların da arada kaynadığını Reşat Ekrem Koçu yazıyor. Onlar devleti, saltanatı, yani “iktidarı” koruyorlar da cumhuriyet o kadar feci hadiselerle örülmüş bir anti emperyalist savaşta ve işgalde kendini koruyamayacak mı?
Tarihte de böyledir, sanatta da, insan ilişkilerinde de... Gerçeği bütün yüzüyle görmek, göstermek lazımdır, ya da tanımak, anlamak... Ona göre medenice davranmak. Roman okumazsanız, tarih okumazsanız, siyaset bilim okumazsanız, sosyal bilim ve ruhbilimden haberiniz yoksa; çıkar, kindar konuşmalar yapar ve büyük zararlara, felaketlere sebep olursunuz.


Afet Ilgaz
Yeniçağ
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)