AKP tipi demokrasi: Hiçbir şeye dokunma ama kürsüye dokun!

Milletvekilliği dokunulmazlığı gerçek demokrasilerde “kürsü dokunulmazlığı” olarak algılanır ve uygulanır.
Dokunulmazlık, o ülkelerde parlamenterlerin “yasalara karşı zırh giymesi”, yüz kızartıcı suçların bile hesabını vermekten kurtulması anlamına gelmez. Sadece parlamentoda yapacağı konuşmaları ve yasama faaliyetlerini kapsar.
***
Bizim “ileri demokrasi”mizde ise tam tersi olur…
Dolandırıcılık, sahtekârlık, ihaleye fesat karıştırma, hatta adam öldürmeye teşebbüs suçlarından yargılanan “sanık”lar, bir yolunu bulup milletvekili seçilirler ve en az dört yıl boyunca kimsenin kendilerine “dokunamamasını” garanti ederler…
Şu anda parlamentodaki vekillerin neredeyse üçte ikisi; çeşitli suçlardan yargılanmaları istenirken, “dokunulmazlık” sayesinde adliye yollarına düşmekten kurtulmuş “sanık”lardır.
Onlar yargılanabilse ve diyelim ki sadece onda biri suçlu bulunsa, şu anda en az 30’unun parlamentoda değil, cezaevinde olması gerekir.
***
Evet, bizim “ileri demokrasi”mizde “dokunulmazlık”, milletvekillerini yargılanmaktan kurtarır da…
Kürsüde rahat rahat konuşmalarını sağlamaya yetmez nedense…
Meclis kürsüsünde konuşan hatip; en aşağılık küfürleri, hakareti, hatta yumruğu sineye çekmek zorunda kalır…
Kürsüde yapılan konuşmalardan sonra kavga çıkmaması, ender rastlanan durum haline gelmiştir ne yazık ki…
Bu kavgalarda kalp krizi geçirip, ölen vekilimiz bile var!
***
Son olarak CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç, bizim ülkemizde “dokunulmazlığın” nasıl işlediğini yaşayarak gösterdi.
Meclis kürsüsünde konuşurken, oturumu yöneten Başkanvekili’nden “Hatibi kürsüden indirin” talimatını alan ve bunun üzerine oturduğu yerden ok gibi fırlayan Meclis İdare Amiri ve AKP Milletvekili Salim Uslu tarafından itilerek, hatta kendi ifadesiyle tekmelenerek uzaklaştırıldı.
Böylece Türkiye Büyük Millet Meclisi, 91 yıllık tarihinde ilk kez bir “İdare Amiri terörü”ne tanıklık etti…
İşin daha da acısı, o İdare Amiri, özür dilemeyi bile reddetmesine rağmen, AKP’li çoğunluğun oylarıyla kınama cezası almaktan da kurtuldu.
Sonra da kameraların önüne geçip kendisini savundu:
“Sanki bir kürsü gaspı yokmuşçasına, sanki tek taraflı bir itilip kakılma varmışçasına bir kampanya yürütülüyor.”
***
Bu sözler, demokrasinin ruhuna ve parlamenter sisteminin özüne aykırı…
Parlamenter sistemde, parlamento kürsüsünde konuşan hiçbir parlamenter “kürsü gaspı”yla suçlanamaz…
Suçlansa suçlansa; “tüzük ihlali” yapmakla suçlanabilir.
Ki bu da “uyarı” cezasını göze alan her parlamenter için bir “hak”tır!
Çünkü o kürsü, onun belki de dokunulmaması gereken tek yerdir.
İşte bu yüzdendir ki; daha on gün önce yavru vatan KKTC’de, bir muhalefet partisinin lideri, çalışma yaşamını düzenleyen yasa tasarısının kanunlaşmaması için tam 13 saat kürsüde kaldı ve kimsenin aklına onu iteklemek, tekmelemek gelmedi.
Evet; orada kürsü önünde itiş kakışlar oldu; ama kimse hatibe yönelemedi!
***
Kısacası; uzunca bir süredir devlet yönetiminde ve sokakta zaten olmayan demokrasi…
Artık Meclis kürsüsünde de yok!
“İleri demokrasi” oltasına atlayan sazanlara duyurulur!
*****
YALAN-LAMA!
Takvimler 8 Eylül 2011’i gösteriyordu. Radikal Gazetesi önemli bir habercilik başarısına imza atmış ve hükümetin önümüzdeki günlerde bedelli askerlik müjdesi vermeye hazırlandığını birinci sayfasına taşımıştı.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç hemen devreye girdi ve haberi yalanladı. Böyle bir şeyin kesinlikle gündemde olmadığını, birileri tarafından pompalandığını iddia etti.
Aradan sadece iki ay geçti ve bedelli askerlik artık neredeyse kesinleşti.
İki ihtimal var:
Bülent Arınç ya o haberi, doğru olduğunu bile bile yalanladı… Yani, ya yalan söyledi!
Ya da beyefendinin hiçbir şeyden haberi yok… Kendi hükümetinin yaptığı bir çalışmayı bile gazeteden duyup, yalanlıyor! Acaba Arınç, Türkiye’nin değil de; İskoçya’nın mı Başbakan Yardımcısı?
*****
Meclis Milli Savunma Komisyonu Başkanvekili AKP’li Şirin Ünal, bedelli askerlikten 30 yaşını dolduran ve 10 bin euro ödemeyi göze alan 100-150 bin kişinin yaralanmasını beklediklerini söyledi. Okurlarımızdan Hasan Kaftancı soruyor:
Askerlik yapmamanın bedeli belli oldu; peki bu bedeli ödeyemeyeceğimiz için askere göndereceğimiz çocuklarımızın ölmemesini garanti etmek için de bir bedel belirleyecekler mi?
***
Parası olmayan ölsün!
Yeşil Kart sahibi dokuz buçuk milyon kişinin büyük bir bölümü (en az 5 milyonu), yılbaşından itibaren ücretsiz sağlık hizmetinden yararlanamayacak…
Ücretsiz sağlık hizmeti almak isteyenleri bundan sonra Sosyal Güvenlik Kurumu belirleyecek…
Kurum, bunun için bir gelir testi yapacak ve aylık geliri 279 liranın üzerinde olanları “zengin” sayacak…
Diyelim ki Yeşil Kart’a muhtaçsınız ve aylık geliriniz 300 lira… İlle de sağlık hizmeti almak istiyorsanız; her ay bu paranın 30 lirasını devlete vereceksiniz, kalanıyla da beslenip, giyinip, kiranızı ödeyip, bir de çocuk okutup yaşayacaksınız…
***
Öyle bir “sosyal devlet”imiz var ki; “Paran yoksa öl” diyor!
Ölelim de kurtulsunlar bari!

Mustafa Mutlu
Vatan

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)