Amerika söyledi, gerçeği öğrendik

İktidar halkı etkilemekte, heyecana getirmekte ve bunu oya çevirmekte çok usta. Özellikle dış siyaset konularında, çoğu eksik, doğru olmayan, gurur okşayan söylemlerle halkı etkilemesini biliyor.
Örneğin İsrail konusunu hatırlayın. Başbakan nasıl esip gürlemişti. Gazze halkının üzerindeki ambargo kalkıp Filistinliler özgürleşinceye kadar İsrail’in tepesinde balyoz gibi duracaktık.

Mavi Marmara olayına rağmen hazırlanacak yeni yardım gemileri yola çıkacaktı, bu gemilere de Türk donanması eşlik edecekti.
Halkın yarısı buna çok sevindi. İsrail artık gününü görecekti.
Ama Amerika Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland konuştu önceki gün. Söyledikleri çok garipti.
Nuland diyor ki “Gazze’ye yardım gemilerine Türk donanmasının eşlik etmesi çok kötü bir fikir.”
İnsan okuyunca “Sana ne” diyor içinden ama Nuland devam ediyor; “Zaten Türk hükümeti de böyle bir niyetin hiç olmadığını konusundaki güvencesini bize iletti.”
Yani halkın yarısı “Yaşasın Filistinlilere gidecek yardım gemilerinin yanında savaş gemilerimiz de olacak, bakalım İsrail şimdi ne yapacak?” diye sevinirken, hükümetimiz Amerika’ya “Olur mu canım, bunun çok kötü bir fikir olduğunu biliyoruz, savaş gemilerimizin eşlik etmesi söz konusu bile değil” diyormuş.
Sonuçta da öyle de oldu. İsrail, müdahale ettiği iki yardım gemisini Aşhod limanına çekerken Türkiye’nin güvencesi yardım gemilerinin değil ABD’nin yanındaydı.
****
Bu haberler doğruysa yaşadık yani!
Başbakan önce Almanya’da “Türk işçilerinin göçünün 50’nci yılı” törenlerine katıldı, sonra da Cannes’a geçerek G-20 toplantılarında konuşmalar yaptı. Haberleri gazetelerden okuyup televizyonlardan izledim.
Gerçi Başbakan’ın her yurt dışı gezisindeki büyük başarı öykülerine alıştık ama bu son geziyle ilgili haberler çok çarpıcı.
Başbakan haberlere göre Avrupa’da yıldızlaşmış durumda.
Papandreu Merkel’in önünde ellerini bağlamış adeta “yalvarır” gibi görünürken Erdoğan bacak bacak üstüne atmış Merkel’le şakalaşıyor.
Obama ile sarmaş dolaş, uzun uzun sohbet ediyor, İspanya Başbakanı bir süre bu sohbeti dinleyip uzaklaşıyor.
Erdoğan Avrupa Birliği’ne bu kez “tatlı sert” fırça atıyor, Yunanistan’ı kastederek “Gördünüz mü Türkiye’yi almayınca ne oluyor?” diye soruyor.
Dünya devi şirketlerin CEO’larına ders veriyor, kulak çekiyor, uyarılarda bulunuyor.
Sadece Başbakan değil, onunla birlikte bu toplantılara katılan iş dünyamızın önde gelenleri de her yerde ve her fırsatta Türkiye’nin nasıl yükseldiğini, krizi atlatacak güce eriştiğini anlatıyorlar. Dünya devlerinin lider ve yönetici kadroları da bu sözleri hayranlıkla izliyor, Türkiye’ye övgü üzerine övgü düzüyor.
Türkiye ekonomisinin turbo motoru andırdığını, Türkiye’nin çok başarılı olduğunu söylüyorlar.
Bunların hepsi bizim medyadan öğrendiklerimiz.
Açıkçası insanın içi açılıyor, ruhu ferahlıyor, umudu artıyor.
Tayyip Erdoğan başa gelinceye kadar hiç duymadığımız şeyleri duymak gururumuzu okşuyor, hepimizi sevindiriyor.
Ama bütün bu haber ve yorumlar gerçekten doğru mu? Her şey doğruysa çok güzel.
Tabii sonuçlara bakmak gerekiyor. Cannes toplantıları bitecek, herkes evine dönecek.
Neler olup bittiğini sanıyorum ondan sonra görüp öğreneceğiz.
Çünkü bu tür övgülü uluslararası her toplantıdan bir süre sonra Türkiye’nin “bir bedel ödemek” durumunda kaldığına tanık oluyoruz. O övgülü, şatafatlı temaslardan sonra hep “Türkiye’den bir şeyler istendiğini” anlıyoruz.
Genellikle de çok parlak geçtiği anlatılan bu tür uluslararası toplantılarda Türkiye’nin Avrupa ve Amerika çıkarları için tavizler verdiği ortaya çıkıyor.
Yakın bir gelecekte Suriye ve İran’la ilgili çok önemli gelişmeler olacağını söylemek kehanet sayılmaz. İngiliz basını İran’a bir askeri operasyonun şifrelerini vermeye başladı bile.
Merak ediyorum, dünyanın en önemli ülkeleri bir araya gelmişken ve hep ekonomi konuşulduğu söylenirken kapalı kapılar ardında Türkiye’yi de ilgilendiren, İran, Suriye, Mısır, Afganistan konuları gündeme ne kadar geldi?
Türkiye’nin başarı öykülerini izlemek çok güzel. Hepsi doğruysa yaşadık demektir. Ama dediğim gibi biraz bekleyelim ve görelim.
****
Aman çocuklar dikkat
Başbakan Erdoğan maskeli faşistleri uyardı. Dedi ki “Bu iş İmralı’ya uzanıyor, KCK’ya sahip çıkanların kendilerini gözden geçirmesi lazım.”
Tam tercümesi şu oluyor herhalde: “KCK’ya sahip çıkıyorsunuz ama, bunu yaparken KCK’lı durumuna düşersiniz.”
Sonuç: “Aynı durumla karşı karşıya kalabilirsiniz.”
Tam anlamı: “Bak, dikkat et, sen de girersin içeri.”
İki gün önce maskeli faşist güruhun paniğe kapıldığını yazıp, hukuk ve demokrasi konusundaki ikiyüzlülüklerini anlatmıştım.
O yazıyı yazdığımda henüz Başbakan konuşmamıştı, ama uyarmıştım “Başınız derde girebilir” diye.
Yazının mürekkebi kurumadan Başbakan tahmin ettiğim gibi yaptı.
Bakın çocuklar; Başbakan sizi kara kaşınız kara gözünüz için desteklemedi. Sizin ülke sevgisizliğinizin çirkin biçimde dışa vurumundan yararlandı. AKP’nin çok akıllı, bilgili, entelektüel birikime sahip adamı fazla yok. Bu açığı sizle kapatıp halkın kafasını muhallebiye çevirmenizin rantını yedi.
Ama bir yere kadar. Kontrolden çıkar ve güya demokrasi adına Başbakan’ı eleştirmeye kalkarsanız külâhlar değişir.
Hiç kızmayın ama tavrınız Başbakan’a göre “döneklik” sayılıyor. Döneklik Başbakan’ın kitabında iyi bir şey değil.
Bana göre oturun oturduğunuz yerde uslu uslu, demokrasiydi hukuktu gibi hiç ilginiz olmayan konulara girmeyin. Mücadelenize Mustafa Balbay’ın hücresinde 5 bininci günü geçirmesi için televizyonlarda propaganda yaparak, Atatürk’ü kötüleyerek, Cumhuriyetin ne beter bir şey olduğunu anlatarak, türbanın en kutsal değer olduğunu söyleyerek yapın.
Size yakışan da bu zaten, nereden çıktı şimdi bu demokrasi hukuk söylemi?
Dönekliğin alemi yok.
****
De ki kendi rızasıyla
Bu ülkede 16 yaşından küçük bir kızla (erkekle) cinsel ilişkiye girmek suçtur, suçun niteliği de tecavüzdür.
Elbette şunu bilelim; tecavüz ille de elleri kolları bağlamak, boğazına bıçak dayamak, zor kullanmak değildir. O da tecavüzdür ama 16 yaşından küçük olunca ister zorla ister gönül rızasıyla olsun, cinsel ilişki tecavüzdür.
Şikâyete bağlı bir suç da değildir, çocuklarımızı başka türlü koruyamayız yoksa,
Evlenmek amacıyla 16 yaşından küçük kız kaçıran ve hapse düşen yüzlerce genç “tecavüz suçundan” yargılanıyor.
Demek ki tecavüzün ‘rızası vardı’sı, ‘rızası yoktu’su olamaz.
Hırsızlık yapıyorsunuz, “Ama mal sahibi çaldığımı gördü ve bir şey söylemedi” diyebilir misiniz?
Önce bir yerel mahkeme sonra da Yargıtay’ın ilgili dairesi, hukuk için de Türkiye için de yüz karası niteliğinde bir karar verdi, bir genç kızımızın cinsel istismara uğramasının ardından.
Yargıtay’ın kadını aşağılayan bu kararında, “yetmez ama” diyerek yargıyı iktidara bağlayan Anayasa değişikliği sayesinde yargı yönetimine gelen kişilerin zihniyetinin bir etkisi var mı bilemiyorum, ama bu rezilliğin bir an önce temizlenmesi gerekir.
****
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, eşit şart ve sürelerde çalışıp farklı emekli maaşı alanlar arasındaki haksızlığı giderecek intibak düzenlemesinin 2013’e kaldığını açıklamış. Anlaşılan emekli, yeni duruma “intibak” sağlayamadan öbür tarafa “intikali” gerçekleştirmiş olacak! (Gani Yıldız)

Can Ataklı
Vatan

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)