Anılar Çağırdığında

“Altınoluk, doğup büyüdüğüm şehir. Bir sıcak ağustos günü öğleden sonra, şemsiyenin altında uzanmış günlük gazeteleri henüz okumaya başlamışken Valikonağı’nın dar yan yolundan indi, yavaş adımlarla insanların arasından geçip sahilde durdu.

3-5 metre denize paralel yürüdükten sonra kendine boş bir alan bulup oturdu. Güneşlenen insanları bir bir süzdü.

Sanki birisini arıyordu, bakışları hüzün doluydu. Birisinin kendisine seslenmesini ya da ilgilenmesini bekler gibiydi.

Bir süre sonra yerinden kalktı, ağır adımlarla denize yöneldi, biraz yüzdükten sonra çıktı, şemsiyelerin altında oturanlara uzun uzun baktı. Geldiği Valikonağı yolundan öylece yukarı doğru gitti.

Arkasından bakakaldım.

Yandaki hanımlardan birisi ‘Bu güzel köpek her gün tam bu saatte geliyor. Denize girip çıkıyor ve bunu haftalardır yapıyor’ diyordu.

O an burnumun direği sızladı.

O terk edilmişti.

Şemsiyelerin altında aradığı eski dostuydu.

Ortak alışkanlıklarını sürdürüyordu tek başına ve yaptığı aslında geçmişin özlemiydi.”

*

Okurum Enver Boz’un postası böyleydi…

Benim de burnumun direği sızladı…

*

Sevginin, dostluğun, vefanın, özlemin bizleri de sürüklediği zamanlardaki o sızılı “arayışlar” gibi hani…

Bir pastanenin köşedeki masası mı?.. Bir çay bahçesindeki çakıl taşlı yol mu?.. Mahallenin girişindeki köşebaşı mı?.. Bir parkın kuytu köşesi mi?..

Kimi zaman bir şehir…

Kimi zaman bir kıyı…

Yalnızlığın dar sokaklarından geçip o kıyıya indiğimiz zamanlardaki bizler gibi tıpkı…

Gidip ararız…

Belki anıların kalan parçasını… Belki umutlarımız için bir kanıt… Belki oraya bırakılmış birkaç sözcük… Belki bir hayalin geri kalanını…

Belki de oralarda “bizi” ararız…

Bir şey kalmış mıdır?..

Gidip bakarız…

*

Onlar da tıpkı bizim gibi…

Ne fark eder ki?..

Yalnızlığın dar sokağından inip kıyıya, anılarındaki sevgiyi, dostluğu, vefayı aramıştır…

Bakmıştır; yok…

Bekir Çoşkun
Cumhuriyet

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)