‘Atatürk diktatördür’ diye buyurmuş, çağdaş görünüşlü kadın yazar!

CNN Türk’te yayımlanan “Dört Bir Taraf” programında Nagehan Alçı adlı yazar, “Atatürk diktatördü” diye buyurmuş…
***

Atatürk nasıl bir diktatörse, iki sözünden biri “ulusal egemenlik”ti.

Nasıl bir diktatörse, başarıyla çıktığı Kurtuluş Savaşı’ndan sonra halk onu “padişah” yapmak isterken, o Cumhuriyet’i, yani “halkın üstünlüğü”ne dayanan rejimi kurdu.
Nasıl diktatörse, Padişah’ın çıkarlarını korumakla görevli Bab-ı Âli Hükümeti’ni yıktı ve yoluna en küçük illerden bile temsilci gönderilen Türkiye Büyük Millet Meclisi ile devam etti.
Nasıl bir diktatörse, 16 Ekim 1923’te Arifiye’de, bütün güç ve egemenliğin halktan kaynaklandığını ve halka dayandığını haykırdı.
Nasıl bir diktatörse, “Tanrısal bir hukuka dayalı bir mutlakiyet yönetimi”nin yerine “Halk iradesine dayalı Cumhuriyet”i koydu…
Nasıl diktatörse, “Bizim bildiğimiz demokrasi siyasidir, onun amacı, milletin, yönetenler üzerindeki denetimi sayesinde, siyasal özgürlüğü sağlamaktır” dedi.
Nasıl diktatörse, “Demokrasi, memleket aşkıdır, aynı zamanda babalık ve analıktır” diyerek demokrasiye övgüler düzdü.
Nasıl diktatörse, demokrasiyi “eşitseverlik” olarak tanımladı.
Nasıl diktatörse, kurduğu devleti, “Türkiye Cumhuriyeti, demokrasi esasına dayalı bir devlettir” diye dünyaya ilan etti.
***
Atatürk nasıl bir diktatörse, dönemin bütün düşünürleri onu “gerçek demokrat” diye ayakta alkışladı.
Nasıl bir diktatörse, İngiliz düşünür Herbert Sidebotham, “Eğer demokrat diye bir şey varsa Atatürk demokrattır. Atatürk iradesinin ruhu, gerçekten demokrat olmasaydı ve bu ruh bütün halkı etkilememiş bulunsaydı, inkılâplar gerçekleşebilir miydi? Türk aydınları, halkın iyiliği için çalışan demokrasiyi, ‘halkçılık’ olarak niteliyorlar ki, bu konuda Atatürk’ün yönetimi, bazı Batı demokrasilerini utandırabilir” diye yazdı.
Nasıl diktatörse, ünlü Fransız hukukçusu Prof. Maurice Duverger, “Cumhuriyet Halk Partisi’nin tekliği, milletin eğitimi için zorunlu bir geçişti. Asıl amaç, çok partili bir rejim ve serbest seçim usulüydü. Mustafa Kemal, Devlet Başkanlığı zamanında iki kere çok partili rejimi denediyse de başarı elde edemedi; henüz şartlar gerektiği kadar gelişmemişti” diyerek gerçekçi bir yorum yaptı.
***
Atatürk’ün ölümünden tam 73 yıl sonra, kendi tarihini yabancılar kadar bile bilmeyen, üstelik bugün mesleğini yapabilmesini bile Atatürk’e borçlu olan kadın bir gazeteci çıkıyor, “Atatürk diktatördü” diyor!
Yazıklar olsun!
***
Bir çift söz de şöhret peşindeki bu kadının hezeyanlarının her hafta topluma ulaşmasına aracılık eden sevgili ağabeyim ve Eski CHP Genel Başkanı Altan Öymen’e:
Orada ne işin var abi?
Ortak değerlerimize her hafta küfredilmesine “aracılık etmek” ağırına gitmiyor mu?
****
AĞAOĞLU’NA SORULAR?
Son yıllarda yaptığı lüks konutlarla tanınan ünlü müteahhit Ali Ağaoğlu, Van depreminden sonra ortaya çıktı, büyük bir cesaretle “Geçmişte ben de sağlam olmayan konutlar yaptım” diye özeleştiride bulundu.
İyi de itiraf etmekle her şey bitiyor mu Ali Bey?
Bu durumda, hâlen o binalarda oturan binlerce insanın can güvenliğini sağlamak da size düşmüyor mu?
Bu konutlar nerede ve içlerinde kaç kişi yaşıyor?
Madem dayanıksız olduklarını kabul ediyorsunuz; bugünden tezi yok o konutlarda oturan insanları yeni yaptığınız güvenlikli binalara taşımanız, en kısa zamanda o çürük binaları yıkmanız, aynı yerde, aynı kat sayısında ve aynı daire büyüklüğünde yeni binalar yapıp sahiplerine teslim etmeniz gerekmiyor mu?
Bu; sizin o insanlara borcunuz değil mi?
Olası bir depremde o binaların yıkılması durumunda, bugünkü itirafınızla sorumluluktan kurtulacağınızı mı sanıyorsunuz?
****
GÜNÜN SORUSU
Fikir kimden çıktı bilmiyorum; ama 10 Kasım gecesi saat 19.38’de ışıkların üç dakika süreyle söndürülmesi için başlatılan kampanya hızla büyüyor… Sorum bizi yönetenlere:
Depremi gerekçe göstererek, ışık söndürme eylemlerinin iptalini de kararlaştıracak mısınız?
****
Üniversitelerde insanı dehşete düşüren ayırımcılık!
CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Tunceli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Durmuş Boztuğ’u “Fethullah Gülen Cemaati’nin adamlarını okula yerleştirmekle ve Alevi kökenli öğretim üyelerini tasfiye etmekle” suçlamış…
Tunceli Üniversitesi’nde olup bitenler konusunda özel bir bilgiye sahip değilim.
Ancak son iki yılda konferans vermek için 20’ye yakın üniversiteye gittim. Yarısından fazlasında benzer şikâyetler duydum.
F tipi hocalar hızla yükseliyor…
Atatürkçü ve sol eğilimli öğretim üyeleriyle Alevi kökenli olanlar ya kızağa çekiliyor ya da üniversitelerden gönderiliyor.
***
Normal koşullarda bu iddiaları araştıracak ve sonuca bağlayacak olan makam Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK)’dur. Ama; YÖK’ün bugünkü yapısına bakınca, üniversitelerdeki bu kadrolaşmanın zaten bu kurumdan kaynaklandığı açık bir şekilde görülüyor…
Demek ki emniyetteki, yargıdaki, medyadaki “etnik köken dedektifliği” mikrobu, üniversitelere de bulaşmış…
Bundan sonra olacakları düşünmek bile istemiyorum!

Mustafa Mutlu
Vatan

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)