Atatürk’e hakaret eden Göktürk, yıllardan bu yana çocuk pornosunu savunuyor.


“Atatürk diktatördür” diyen Akşam Gazetesi Yazarı Nagehan Alçı’ya köşesinden destek veren Gülay Göktürk, zivanadan çıktı. Bir süre önce de “Deniz Feneri basit bir yolsuzluk davasıdır” diyen Bugün Gazetesi Yazarı Gülay Göktürk, Nagehan Alçı’ya destek veren yazısında, şu ifadeleri kullandı: “Güzelim… senin, “Kemalizm dini” için misyonerlik yapanlara pezevenk demek hiç aklına gelir mi? Ama onların aklına sadece bu gelir. Tepeleri attı mı, tek bir tema vardır cephaneliklerinde: fahişe, sürtük, orospu…”

Atatürkçülere ‘pezevenk’ benzetmesi yapan Göktürk, yıllardan bu yana ”Çocuk Pornosu”nun serbest bırakılmasını savunuyor. Göktürk, Sabah Gazetesi’nde yazdığı yıllarda, ”çocuk pornusu”nun serbset bırakılmasını şöyle savunmuştu:

İŞTE ATATÜRKÇÜLÜRE HAKARET EDEN GÖKTÜRK’ÜN ÇOCUK PORNOSUNU SAVUNAN İKİ YAZISI:

Çocuk pornosu

09 Ocak 2002

Koskoca Türkiye’yi günlerce hop oturtup hop kaldırtan Bursa’daki tacizci öğretmen haberi ve tacizci öğretmenin çektiği porno filmleri kendisi kullanmakla yetinmeyip bir de yurt dışına pazarladığının ortaya çıkması yüzünden, çocuk pornosu tartışması bir kez daha gündeme geldi.
Bu konuyu herhangi bir olayın gündeme getirmesine de pek lüzum yoktu aslında… Çünkü çocuk pornosu, son yıllarda, özellikle de internetin icadından bu yana Uygar Batı’nın her daim gündeminde.
Gün geçmiyor ki, internet polisleri bir hain sübyancının sitesine baskın yapmasın… Ya da, porno düşkünü bir “sefil” gazete sayfalarında, ekranlarda teşhir edilmesin…
***
Bence biz büyüklerin çocuk pornosunu neredeyse “insanlığın tanıdığı en büyük suç” haline getirişimizin altında yatan psikolojiye dikkatle bakmamız lazım. Kimin adına doğuyor bu büyük öfke? Çocuk pornosunun kurbanı olan çocuklar adına mı; yoksa başka bir şey mi var altında?
Bundan epey önce bir dergi yöneticisi bana çocuk pornosunun yasaklanmasına karşı olup olmadığımı sorduğunda, “evet” ya da “hayır” demekte zorlanmış ve uzun uzun anlatmıştım:
Benim görebildiğim kadarıyla, çocuk pornografisini lanetleyip yasaklama isteğinin iki farklı kaynağı var. Bunlardan biri sübyancı büyüklerin bir fantezilerinin yasaklanması… “Koskoca adamlar nasıl olur da bacak kadar çocuklara cinsel haz nesnesi olarak bakarlar!” İşte sansürün asıl dürtüsü bu. Asıl bu arzu lanetleniyor, yasaklanmaya ve cezalandırılmaya çalışılıyor. Çünkü mevcut cinsel ahlak çocuk bedeninin arzulanmasını en büyük cinsel suç olarak görüyor.
Ben, arzunun bu lanetlenişini haklı bulmuyorum. Yani, insanların çocuklara zarar vermedikleri sürece “sübyancı olma hakkı”nı savunuyorum.
Ama öte yandan, pornografinin konusu olan çocuklar, bu işi kendi iradeleriyle, kendi kararlarıyla yapmadıklarından ve zaten o yaşta böyle bir şey mümkün olmadığından, ayrıca bu çekimler onları fiziksel ve psikolojik olarak örseleyebileceğinden, çocukların porno filmlerde oynatılması kabul edilebilir bir şey değil.
İşin bu yanına bakınca da, çocuk pornosu içeren filmleri ahlak dışı buluyorum.
Ne demek istediğimi daha iyi anlatabilmek için şöyle farazi bir örnek vereyim: Diyelim ki, çocuk pornografisi çekenler, o filmlerde gerçek çocukların yerine bilgisayarda yaratılmış sanal çocuklar kullansalardı, yani filmin kahramanı animasyonla yaratılmış olsaydı, benim hiçbir itirazım kalmazdı. Böylece hem sübyancı erkeklerin özgürlüğü kısıtlanmamış, hem de hiçbir çocuk örselenmemiş ya da ileride belki de utanacağı, istemeyeceği, kendi ahlakına uygun bulmayacağı bir rolde oynamamış olurdu.
Bu tip filmlerin sübyancılığı teşvik edeceği ve çocuklar için varolan tehdidi artıracağı savına gelince.
Unutmayın ki, şu andaki şiddetli yasak, bu eğilimi azaltmıyor, aksine kamçılıyor. Hepimiz biliyoruz ki, cinsellik alanındaki en yaygın tutkular, en koyu yasakların yaşandığı alanlarda ortaya çıkıyor.
Bir deli bir örtüyü kaldırınca…
SABAH – 13-01-2002 – -
GÜLAY GÖKTÜRK
- Bunca yıllık yazı hayatım fikirle eylem, duyguyla eylem arasına duvar örmeye çalışmakla geçti. Şiddete dönüşmedikçe, zora başvurmadıkça hiçbir duygunun ya da fikrin yasaklanmaması gerektiğini söyledim durdum. Fikrin kaçınılmaz olarak eyleme dönüşeceğini; dolayısıyla eylemi engellemek için fikrin ya da duygunun yasaklanması gerektiğini savunanlara karşı bir kitap dolusu yazı yazdım.
Bu çizgiyi korumak öyle göründüğü kadar kolay olmadı. En olmadık yaftaların boynuma asılmasını göze aldım.
“Faşist fikirlere de özgürlük” dediğimde faşistlikle suçlandım.

Nokta Dergisi’nde lezbiyenlikle ilgili ilk kapsamlı yazıyı yazdığımda “Yoksa sen de lezbiyen misin” diye mektuplar aldım.
Kadınların başörtü takma hakkını savunduğum yıllar boyunca, tesettürü savunmakla suçlandım.
Oysa; ne “faşist fikirlere özgürlük” derken faşizme sempati duyuyordum; ne lezbiyenliği anlamaya ve anlatmaya çalışırken kadınları lezbiyenliğe teşvik ediyordum; ne de türban takma hakkını savunurken, kadınların kapanmasından yanaydım.
Şimdi de “sübyancılığı savunmakla” suçlanıyorum. Çocuklara yönelik şiddetin fiskesine tahammülü olmayan ben; ister çocuklara, ister büyüklere yönelsin, cinsel tacizin her türlüsünün şiddetle cezalandırılmasını savunan ben; tacizcilere yeşil ışık yakmakla, bu suçu hoş görmekle itham ediliyorum.
***
Yazıma gösterilen tepkiler arasında en çok da, benim sanal kahramanlarla çocuk pornosu çekilmesi varsayımımı, somut bir öneri olarak algılayanlara şaştım.
Porno düşkünlerinin malzeme ihtiyacını karşılamak için pratik çözüm bulmak bana mı düşmüştü Allahaşkına!
Ben orada, çocuk pornosuna duyulan tepkinin altında yatan iki ayrı etkeni birbirinden ayırabilmek için, bir soyutlama yapmaya çalışmıştım. Çocukların zarar görmesi faktörünü bir an için bir kenara bırakarak geride kalana bakmak istemiştim. Çocuk pornosuna karşı dünya çapında yükselen öfkenin ne kadarı çocukların gördüğü zarar yüzündendir; ne kadarı cinsel ahlaka ilişkin bir tepkidir, bunu anlamak istemiştim.
Kısacası benim derdim anlamaktı. Hem sübyancıyı, hem de “bizi” anlamak…
Şimdi tekrar işin aslına dönelim:
Sübyancılık bir gerçektir; hem de çok yaygın bir gerçektir ve altında çok derin sebepler yatar.
Yapılması gereken, çocukları korumak ama arzuyu da tahlil etmeye çalışmaktır. Çocukları korumak, eylemi yasaklayarak olur. Duyguyu yok edemezsiniz. Yasaklayamazsınız. Duyguyu mahkeme önüne çıkartıp idama mahkum edemezsiniz. Sadece tahlil etmeye çalışabilirsiniz. O duygunun altında yatan sosyolojik, psikolojik, tarihsel, biyolojik, ahlaki nedenler üzerinde ciddi biçimde kafa yorabilirsiniz.
İnsan sosyal bir yaratıktır. Arzularını kontrol etmeyi bilir. Arzu, başkalarına zarar vermediği sürece, sahibini ilgilendirir.
Bir sübyancının arzusunu tehdit gibi algılamak ve cezalandırmak neye benziyor biliyor musunuz?
Erkekler kadınları arzularlarsa mutlaka tecavüz edeceklerdir diye düşünüp kadına duyulan arzuyu yasaklamaya…
Oysa öyle mi yapıyoruz? Arzuyu değil, tecavüzü cezalandırıyoruz.
***
Bu konuyu kapatmadan önce son söyleyeceğim şudur ki; çocuk pornosu seyreden yüz milyonlarca erkek, bu dünyanın bir gerçeğidir. Bu gerçeği ben yaratmadım. Bu gerçek ben yazdım diye var olmadı. Zaten vardı. Koskocaman bir gerçek olarak, üzerindeki kara örtüyle orada öylece duruyordu.
Olan sadece, bir delinin bu kara örtünün ucunu hafifçe kaldırmaya kalkmasıydı.
Kıyamet bu yüzden koptu.

İlk kurşun
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)