Atatürk’ün köşkünde Rum papaz saltanatı


AKP’nin Lozan’ı çiğnemesine seyirci kaldığı Bartholomeos, sözde ekümenikliğini kutlamak için 10 Kasım’ın hemen sonrasını, yer olarak da Atatürk Köşkü’nü seçti.
Grubuyla birlikte şov yaptı
Kendİnİ hem siyasi hem de dini lider gibi gören Fener Rum papazı, AKP’nin tavizleriyle gemi azıya aldı. Patrik seçilişinin 20. yılını Florya’da bulunan ve halka açık olmayan Atatürk Köşkü’nde yiyip içip ayin yaparak kutladı.
Yasakları sakız gibi çiğniyor
Sadece milletvekilleri ve 1. derece yakınlarının girebildiği köşke 30 kişiyle dalan Rum papazı Ata’nın fotoğrafı altında bulunan ve TBMM Başkanı’na tahsisli olan koltuğa oturmaktan da çekinmedi. Papazın cüreti şaşkınlık yarattı.
Atatürk “Fesat yuvası” demişti
20 Ocak 1923’te Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’ne Rum Patrikhanesi için “Fesat yuvası” ifadesini kullanan Atatürk, “Hıristiyan hemşehrilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluğa ve felakete sebep olan Rum Patrikhanesi’ni artık topraklarımız üzerinde bırakamayız” diye konuşmuştu.


Fener papazından Atatürk Köşkü’nde küstah kutlama
Bartholomeos, patrik seçilişinin 20. yılında Florya’da TBMM idaresindeki köşkün sosyal tesislerinde ilahi söyleyip dua etti.
Haber : Ahmet Demiröz
Fener kilisesinin papazı Bartholomeos, beraberindeki 30 kişilik bir grupla, Atatürk’ün Köşkü’nün de içerisinde bulunduğu Florya’daki TBMM Sosyal Tesisleri’nde patrikliğinin 20. yılını ayinle kutladı. Bartholomeos ve beraberindekiler, önceki gün halka açık olan müzeyi ziyaret talebiyle geldikleri tesislerde Atatürk’ün kahve içerken fotoğrafının bulunduğu tablonun tam önünde yemek yedi. Tesislerde bulunan diğer konuklara aldırmadan yemek ortasında ayağa kalkan grup yüksek sesle ilahi okudu, dua etti. 2 Kasım 1991’de, vefat eden 1. Dimitrios’un yerine patrik seçilen Bartho, seçildiği günden itibaren ekümenik patrik olabilmek ve milletlerarası platformlarda taraftar bulabilmek için her fırsatı değerlendirdi. AKP’nin kilise açılımıyla birçok kazanımlar elde eden ve ekümenikliği tanınma aşamasına gelen Bartho’nun, Atatürk Köşkü’nün içindeki TBMM Sosyal tesislerinde gerçekleştirdiği yemekli ayin, Türk milletine meydan okuma olarak değerlendirildi.

Tepki gösterildi
Bartho ve beraberindeki grubun yüksek sesle ilahi okumaları üzerine durumu protesto eden tesislerdeki bir grup, yetkililerden rezaletin önlenmesini istedi. Dini kıyafetleriyle tesislere gelen Bartholomeos’un ve heyetinin oturduğu masanın, TBMM Başkanı’na tahsis edilen ve kesinlikle hiçbir şekilde başkasına rezerve edilmeyen yer olduğuna da dikkat çeken konuklar tesis yönetimine tepki gösterdi. Tepki üzerine masumane bir tavır takınan Bartho’nun, “Bu gençler neye itiraz ediyor. Gelsinler beraber oturalım, ne yaptığımızı izah edelim” dediğini belirten gençler, tüm ısrarlarına rağmen gruba müdahale edilmemesi üzerine tesisleri terk ettiklerini açıkladı. Konuyla ilgili görüştüğümüz TBMM Florya Tesisleri Sorumlusu Firdevs Sarak, Bartholomeos ve beraberindekilerin müzeyi ziyaret için geldikleri ve tesislerde yemek yeme taleplerinin de nezaketen kabul edildiğini söyledi. Sarak, ayin iddiasına itiraz ederek, “Sadece kısa süre şarkı söylediler” dedi. Tesislerde yemek yemek için milletvekili yakını olmaya da gerek bulunmadığını ifade eden Firdevs Sarak, grubun yemek yediği masanın TBMM Başkanı’na tahsis edilen yer olduğu iddiası için de, “Böyle bir şey yok. O masada isteyen her konuğumuz yemek yiyebilir” diye konuştu.

Bartho Florya’daki koruya da göz dikti
AKP iktidarının kilise açılımıyla geniş kazanımlar elde eden Fener kilisesi, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün hakkından feragat etmesi sayesinde Heybeliada’daki Rum Yetimhanesi’ni sahiplendikten sonra başta Galata’daki Meryem Ana Kilisesi olmak üzere kendilerinin olduğunu iddia ettikleri birçok tarihi esere de talip oldu. Bartho’nun patrikliğini kutlama için Atatürk Köşkü’nü seçmesi, “Fener papazı, Florya’daki koruluğa da göz dikti” şeklinde yorumlandı. Marmara Denizi kıyısında, Yeşilköy ile Küçükçekmece arasında bir yerleşim bölgesi olan Florya’nın 19. yüzyılda sönük bir avcı uğrağı konumunda olduğu bilinmektedir. Atatürk’ün buraya olan ilgisiyle önem kazanan Florya giderek yazlık bir dinlenme merkezine dönüştü. Atatürk için İstanbul Belediyesi tarafından 1935 yılında mimar Seyfi Arkan’a projelendirilen köşk, yazlık bir konut olarak yapılmış ve aynı yıl 14 Ağustos tarihinde kullanıma açılmıştır.
Ulu Önder, 1936 yılının Haziran ve Temmuz aylarında uzunca bir süre burada yaşamış, siyasal ve bilimsel toplantılar için köşkü özellikle kullanmış, aralarında İngiliz Kralı VIII. Edward ve Madam Simpson’un da bulunduğu kimi önemli konukları burada ağırlamıştır. 16 Eylül 1988 tarihinde Cumhurbaşkanlığı tarafından TBMM’ne bağlı Milli Saraylar Daire Başkanlığı’na devredilen bu yapılar topluluğu, restorasyona alınarak Atatürk Müzesi haline getirilmiş ve içinde “Atatürk İstanbul’da” konulu sürekli bir fotoğraf sergisi oluşturuldu. Florya’da ayrıca eski Ayastafonos Manastırına ait kalıntıların bulunduğu geniş alanda Atatürk’ün emriyle bir koruluk meydana getirilmiş, çamların süslediği bir koruluğa Atatürk Korusu adı verildi. Florya bahçesi de halka açık park olarak düzenlendi.

Atatürk “fesat yuvası” demişti
Mustafa Kemal Atatürk, 20 Ocak 1923’te Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’ne Rum Patrikhanesi ile ilgili ’Fesat yuvası’ ifadesini kullanmıştı. Atatürk, “Bir fesat ve hiyanet ocağı olan ve memleketimize nifak tohumları eken, uyuşmazlıklar yaratan, Hıristiyan hemşehrilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluğa ve felakete sebep olan Rum Patrikhanesi’ni artık topraklarımız üzerinde bırakamayız. Bu tehlikeli teşkilatı memleketimizde muhafazaya bizi mecbur etmek için ne gibi vesile ve sebepler gösterilebilir? Bu fesat ocağının hakiki yeri, Yunanistan değil midir” demişti.

Gregorios’un ihanet mektubu
Patrik Gregorios’un Rus Çarı’na gönderdiği ve Sultan Abdülaziz’in sadrazamının eline geçen ihanet mektubu şöyle:
“Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak mümkün değildir. Çünkü Türkler çok sabırlı ve dayanıklı insanlardır. Gayet gururludurlar ve izzet-i nefis sahibidirler. Bu özellikleri de; dinlerine bağlılıklarından, kadere rıza göstermelerinden, geleneklerinin kuvvetinden, padişahlarına, komutanlarına, büyüklerine olan itaat duygularından gelmektedir.
Türkler zekidir ve kendilerini müspet yolda sevk ve idare edecek reislere sahip oldukları müddetçe de çalışkandırlar. Gayet kanaatkardırlar. Onların bu üstünlükleri, hatta kahramanlık ve bahadırlık duyguları, geleneklerine olan bağlılıktan, ahlaklarının sağlamlığından gelmektedir.
Türklerde önce itaat duygusunu kırmak ve manevi bağları yok etmek ve dine dayanma güçlerini zaafa uğratmak gerekir. Bunun da en kısa yolu, milli ve manevi geleneklerine uymayan dış fikirlere ve davranışlara onları alıştırmaktır. Türkler dış yardımı reddederler, haysiyet duyguları buna engeldir. Velev ki geçici bir süre için görünüşte kuvvet ve kudret verse de, Türkleri dış yardıma alıştırmak gerekir.
Maneviyatları sarsıldığı gün, Türkleri kendilerinden şeklen çok kalabalık ve görünüşte egemen güçler önünde zafere götüren asıl kudretleri sarsılacak ve maddi araçların üstünlüğü ile onları yıkmak mümkün olacaktır.
Bu nedenle, Osmanlı Devletini tasfiye için soyut olarak harp meydanlarında zafer kazanmak yeterli değildir ve hatta sadece bu yolda yürümek Türklerin haysiyet ve vakarını tahrik edeceğinden, gerçeklere ulaşmalarına neden olabilir. Yapılacak olan, Türklere bir şey hissettirmeden bünyelerindeki bu yıkımı tamamlamaktır.”

Yeniçağ
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)