'Avrupa 1930’lara dönebilir'


AİHM Başkanı Jean-Paul Costa’nın görev süresi bu ay sona eriyor. 1998 yılından bu yana AİHM’de görev yapan Fransız yargıç, 13 yılın bilançosunu ntvmsnbc’ye değerlendirdi. Costa’ya göre, ekonomik kriz insan haklarını tehdit ediyor ve Avrupa’nın 1930’lu yılları yeniden yaşama riski var.

1998 yılından bu yana AİHM’de yargıçlık yapıyorsunuz. Bunun yaklaşık 5 yılı mahkemenin başkanlığını yaparak geçti. AİHM 13 yıl önce neredeydi, bugün nerede?

Costa: 1998’de AİHM’ye geldiğimde bir nevi heyecan ve coşku vardı. 11’inci Protokol adını verdiğimiz belge yürürlüğe giriyor ve Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ortadan kalkıyordu. Önceden daimi olmayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi daimi bir mahkeme haline geliyordu. Heyecan vardı, hatta mahkemenin sahip olabileceği etkinlik konusunda kuruntu sahibiydik bile diyebilirim. Elbette çok hoştu, harika şeyler yapabileceğimiz izlenimine sahiptik, yaptık da. Fakat hemen ardından üye ülke sayısı ve bununla birlikte dava sayısının artmasıyla zorluklar yaşamaya başladık. Şimdi 13 yıl sonra mahkeme bu zorlukları hazmetti ama başka zorluklarla karşılaştık, mahkemede reform sürecini başlatmak 14’üncü Protokol’ün yürürlüğe girmesinin 3 yıl boyunca bloke edilmesi nedeniyle gecikti. Bunları da Interlaken süreci adını verdiğimiz reform süreci, bu yılki İzmir konferansı ve 14’üncü protokolün yürürlüğe girmesiyle aşmaya çalışıyoruz.

AİHM’nin reform sürecinde olduğunu söylediniz. Yıllardır devam eden bu süreç ne zaman tamamlanacak?

Costa: Süreç uzun zaman alacak. Interlaken deklarasyonunun eylem planında 2019 yılına kadar bir takvim belirlendi. Bu da çok sayıda reform yapılacak anlamına geliyor. Bunlardan bazıları Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne dokunulmadan yapılacak reformlar olacak, bazıları ise sözleşmeyi değiştirerek. İstatistiklerimiz ilk defa yeni başvurusu sayısı ile verilen karar sayısı arasında denge oluşmaya başladığını gösteriyor. Yani, mahkemeye yapılan yeni başvuru sayısının mahkemenin aldığı karar sayısının altında çıkmaya başladığına dair göstergeler mevcut. Tabii tam olarak dengelenmesi daha zaman alacak.

AİHM reformu nasıl sonuçlanabilir? Karşımıza nasıl bir tablo çıkacak?

Costa: Kimsenin bu mahkemeyi ortadan kaldırmak gibi bir niyeti olduğunu sanmıyorum. Zaten öyle bir şey olursa çok yazık olur, zira AİHM Avrupa’da hak ve özgürlükler davasına büyük katkıda bulundu. Hatta kararları Avrupa sınırları dışında, Amerika, Afrika ve Asya kıtalarında da yankı buluyor. O halde radikal bir deyişle “reforme” etmek ne demek? Mahkemeye daha az sayıda bireysel başvuru gelmesini sağlamak anlamına gelebilir. Bu güç bir iş zira devletler yargı masrafları, mecburi yasal temsiliyet, davacıların kullandıkları diller gibi konularda bölünmüş durumdalar. Aynı zamanda, mevcut tek yargıçlı filtre sisteminden daha etkin bir sistem hazırlamak anlamına da gelebilir. Tek yargıçlı filtreleme sistemine geçeli yaklaşık 15 ay oldu ve sonuçlar oldukça cesaret verici diyebilirim. Bunun gibi masada olan çok sayıda fikir var. Fakat iki temel zorlukla karşı karşıyayız. Birincisi maddi: bildiğiniz gibi birçok Avrupa ülkesinde ekonomik kriz dönemindeyiz. Mahkemenin kaynaklarını, yargıç ve hukukçu sayısını kolaylıkla artıramayız. İkincisi ise politik: güvenlik sorunlarının yaşandığı çalkantılı dönemlerde veya ekonomik kriz dönemlerinde devletler önceliği özgürlükler yerine başka şeylere veriyorlar. Bugün belli başlı kaygılarımız bu yönde.

Bugüne kadar AİHM kendi başarısının kurbanı diyorduk, şimdi ekonomik krizin kurbanı mı diyeceğiz?

Costa: Jeopolitik planda önümüzde iki olası senaryo var: birincisi “felaket senaryosu”. 1930’lu yıllarda yaşananlar yeniden yaşanabilir. Çok ciddi ekonomik ve sosyal kriz, aşırı işsizlik, iktidarı ele geçiren otoriter rejimler ve sonuç olarak da savaş. Milletler cemiyetinin çöküşü, barıştan savaşa, uluslar arası organizasyondan silahlı çatışmaya geçiş. Bu felaket senaryosu. Yeniden gerçekleşebileceğini düşünebiliriz, malzemesi hazır. Yine de her şeye rağmen uluslar arası toplumun direneceğini, barışın savaşa direneceğini düşünüyorum. Ama şu da bir gerçek ki zor dönemlerden geçeceğiz. Üç yıl önce başlayan bu krizden çıkmak daha şüphesiz uzun yıllar alacak. Fakat felaket senaryosunun kaçınılmaz olduğunu sanmıyorum.

Tam da bu ortamda Avrupa Birliği’nin AİHM üyeliği için müzakereler sürdürülüyor. Bu müzakereler ne durumda? Üyelik gerçekleşirse AİHM ve Avrupa açısından neler değişecek?

Costa: Bu konuda Avrupa Konseyi ile AB arasındaki ilk müzakereler sonuçlandı. AİHM de bu müzakerelerde gözlemci statüsüne sahipti. Şu an elimizde bir taslak üyelik belgesi var. Bu belge yakında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne, ardından da AB’ye sunulacak. AB’nin üyeliği konusu ilerliyor ama beklenenden daha yavaş gerçekleşiyor. Bu da ya bazı devletlerin çekincelerinden ya da teknik nedenlerden kaynaklanıyor.

Hangi devletler örneğin?

Costa: Somut bir örnek verelim: AB için AİHM’de bir yargıç gerekiyor. Bu yargıcın Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) tarafından seçilmesi, Avrupa Parlamentosu’nun da bu sürece dahil edilmesi gerekiyor. Bu konuda çözüm aşamasına gelindi sayılır. Ancak iki zorluk var: AB’yi mahkum eden kararlar aldığımızda bu kararın uygulanmasıyla ilgili süreç Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi önünde nasıl gerçekleşecek? Gördüğünüz gibi ciddi teknik sorularla karşıu karşıyayız.

Sorun, Avrupa Konseyi içinde AB üyesi olmayan ülkeler bulunmasından mı kaynaklanıyor?

Costa: Evet, çoğunluk sorunu var. AB ülkeleri Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi içinde kendileri mi karar vermeliler? Avrupa Konseyi üyesi 47 devlet beraber mi karar vermeli? Tüm bu teknik konular çözümlenemez değil ama üyelik sürecini yavaşlatıyor. Her halükarda zamanımız var çünkü tüm devletlerin üyelik anlaşmasını onaylaması gerekiyor. Şahsen üyeliğin 2-3 yıldan önce gerçekleşeceğini sanmıyorum. Ne değiştirecek diye soracak olursanız, bana göre her anlamda Avrupa hukukunu sağlamlaştıracak. İki nedenle: ilk olarak, çünkü AB; Rusya ve Türkiye gibi AB üyesi olmayıp Avrupa Konseyi üyesi olan önemli ülkelerin mevcudiyetine rağmen, olanak, siyasi ağırlık ve kaynak açısından Avrupa Konseyi’nin ana çekirdeğini oluşturuyor. Temel hakların korunmasında ahenk sağlanması açısından da Lüksemburg Mahkemesi ile Strasbourg Mahkemesi’nin birbirleriyle yakınlaşması yararlı olacaktır.

1998’de AİHM’nin durumu nasıldı diye sormuştum. Aynı soruyu Türkiye için tekrarlayacağım. AİHM önünde 1998’in Türkiye’si ile bugünün Türkiye’sini kıyaslayabilir misiniz?

Costa: 1998 yılında Türkiye’ye karşı başvurular gelmeye başlamıştı. Kıbrıs sorunu ve diplomatik terminolojiyle Güneydoğu ama aslen Kürt sorunu olmak üzere iki büyük sorun vardı. Kıbrıs sorununda fazla bir ilerleme kaydedilmedi ama hâlâ barışçıl çözüm bulunacağını ümit ediyoruz. Buna karşılık Türkiye içinde durum daha sakin, Güneydoğu sorunu eskisi kadar vahim değil. Elbette 1998’den bu yana çok başvuru geldi Türkiye’den. Türkiye’nin nüfusu da kalabalık, 75 milyon. Birçok alanda, adli planda, siyasi özgürlükler alanında, basın ve örgütlenme özgürlükleri alanında ilerlemeler kaydedildi. Türkiye’nin, özellikle AİHM’nin etkisiyle ilerlemeler kaydettiğini düşünüyorum - ya da Türkiye AB üyesi olmak istediğinden ötürü, dolaylı yoldan AİHM’nin etkisiyle de denilebilir. AB bildiğiniz gibi Türkiye’de bireysel özgürlükler konusuna büyük önem veriyor. Daha kaydedilecek birçok ilerleme de var elbette.

Nedir bugün Türkiye’nin AİHM önündeki belli başlı sorunları?

Costa: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkı ve işkence ve kötü muamelenin önlenmesiyle ilgili maddelerini kapsayan geçmişten kalma davalar var örneğin. Daha hukuksal planda, basın özgürlüğü konusunda ilerleme var dedim ama burada inişli çıkışlı bir ilerlemeden söz ediyoruz. Bu konudaki başvurularda önemli artış var. Yasal reform gerektiren mülkiyet davaları devam ediyor. Fakat 13 yıl öncesi ile bugünü karşılaştıracak olursam önemli ilerleme kaydedildiğini söyleyebilirim. Bunda da Türkiye’nin dışa açılma kaygısının rol oynadığını düşünüyorum.

Türkiye’nin yakın bir gelecekte vatandaşlarına Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını tanıyacak olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Costa: Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurular bildiğim kadarıyla sonbahar 2012’de başlayacak. Adalet Bakanlığı ve Anayasa Mahkemesi bu tarih öncesi AİHM’ye yargıçlar ve hukukçular göndererek bizlerin kararları nasıl aldığımızı, bireysel başvuru konusunda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin iç hukuka yansıtılması gereken ayrıntılarını görmek istediler. Bireysel başvuru hakkıyla ilgili gelişmeden şahsen çok memnunum. Fransa gibi birçok ülke bireysel başvuru hakkını iç hukuka yerleştirmeye başladı. Bu durum uzun vadede hem söz konusu ülkelerin bireyleri için faydalı olacak, hem de bir ön filtreleme işlevi görerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin iş yükünü azaltacak.

Tunus doğumlu olduğunuzu biliyorum. Arap Baharı’nın başladığı bu ülkeyle duygusal bağlarınız var. AİHM Başkanı Arap Baharı hakkında neler düşünüyor?

Costa: İyi şeyler düşünüyorum. İnsan hakları ile demokrasi arasında kaçınılmaz bağlar var. Demokrasi olmadığında bireysel haklar da ayaklar altında çiğnenir, keyfi uygulamalar olur, kötü muamele ve işkence görürsünüz, basın boğazlanır, vs… Dolayısıyla Arap Baharı Tunus, Mısır, Libya ve belki de yarın Suriye gibi birçok ülkenin rahat nefes almasını sağlayacaktır. İnşallah ! Ben şahsen Tunus ile bağlarımı korudum. Son olarak 1999’da gitmiştim oraya. Bin Ali iktidarda kaldığı sürece bir daha gitmeyeceğim konusunda kendi kendime söz de vermiştim. Gördüklerim beni şoke etmişti. Şimdi doğduğum ülkeye Arap Baharı sayesinde geri dönebileceğim.

ntvmsnbc
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)