Başbakan’ın kahramanı Necip Fazıl Kısakürek!

Başbakan’ın Dersim belgelerini açıkladığı konuşmasını inanılmaz bir buruklukla dinledim.

Başbakan, “devlet” adına özür dilediği bu konuşmada, nedense o “özrü” kimden dilediğini söylemedi.

Ben söyleyeyim:

Dersim’i kana bulayan softalardan ve ayrılıkçılardan!

Halka hayatı zindan edenlerden!

Devlete karşı tetik çekenlerden!

Diğer bir deyişle...

PKK’nın bugün yaptığını, o gün yapanlardan!

***


Başbakan; her sözcüğüyle, “devletin yaptığı zulmü” anlattı ama “neden”inden söz etmedi.

Devletin seksen yıl önceki tavrını, bugünün acımasız gözlüğüyle yargıladı.

Kurtuluş Savaşı’nın kahramanlarını ve Türkiye Cumhuriyeti‘ni kuran Atatürk’ün silah ve dava arkadaşlarını “yargısız” infaz etti!

İsmet İnönü’yü suçladı.

Ama... O dönemde yürütmenin başı, yani devletin Dersim politikasının mimarı olan Başbakan Celal Bayar’ın adını “mecburen” anmakla yetindi.

Tüm bunları da üçü Başbakanlık arşivinden alınan Bakanlar Kurulu kararlarından, Başbakan’a yazılan bilgi notlarından oluşan “sözde belge”lerle yaptı.

Belge sayılması mümkün olmayan ilk “dayanağı” ise, “Dersim’le tanışmam bu eserle olmuştur” dediği, Necip Fazıl Kısakürek’in “Son Devrin Din Mazlumları” isimli kitabıydı.

Başbakan Erdoğan, dönemin bütün siyasetçilerini ve kamu yöneticilerini suçladıktan sonra, “Sizin kahramanlarınız buysa bu ülke biter be. Bizim kahramanlarımız arasında böyle yüzü kapkara olanlar yok, apaydınlık olaylar var” diye bitirdi.

***


Bu açıklamalardan anlıyoruz ki; başta İsmet İnönü olmak üzere Atatürk’ün en yakın silah ve dava arkadaşları ile manevi kızı Sabiha Gökçen, Başbakan’ın kahramanı değil...

Kim onun kahramanı?

“Üstat” dediği, Necip Fazıl Kısakürek...

Ölenin arkasından konuşulmaz; biliyorum...

Ama Başbakan dün bu kuralı o kadar çok ihlal etti ki; çaresiz, “onun kahramanı”nın gerçek yüzünü anlatmak da bize düştü...

***


Necip Fazıl, 26 Mayıs 1904’te İstanbul’da doğdu.

Kendi deyimiyle şairliği, hastanedeki annesine ziyarete gittiği on iki yaşında başladı.

Amerikan ve Robert kolejlerinde ilk ve orta öğrenimini tamamladı.

Bahriye Mektebini (Askeri Deniz Lisesi) bitirdi.

1923’te, yani Cumhuriyet’in ilan edildiği günlerde ilk şiirini yayınlattı.

1924’te İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü‘nden mezun oldu.

Devlet bursuyla Fransa’daki Sorbonne Üniversitesi’ne gönderildi.

Ancak yine kendisinin verdiği bilgilere göre, doğru dürüst okula gitmedi. Çünkü gece hayatının şehvetine kapıldı ve en önemlisi de kumar illetine tutuldu. Babaannesinden kalan serveti, burada tüketti.

Türkiye’ye dönüş biletini bile arkadaşları aldı.

Ancak kumar oynamaya Türkiye‘de de devam etti.

Büyük üne kavuştu ama şöhret, para, alkışlar ruhunu doyurmaya yetmedi.

Geceleri Asmalımescit’te arkadaşları ile buluştu, esrar çekti, kumar oynadı.

Kendi deyişiyle; 1934 yılında Abdülhakim Arvasi ile tanıştı ve manevi dünyasını geliştirdi. Böylece de bohem hayattan ve kumardan kurtuldu...

Kendisi her ne kadar 1934’ten sonrası için “arındığını” söylese de polis kayıtları bunu doğrulamıyor:

Çünkü 1950’de, Taksim’de bir apartmanın bodrum katında kumar oynarken, bizzat dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Aygün tarafından yakalandı.

Ve kendisi, orada bulunma gerekçesini, “röportaj yapmak” olarak açıklamaya çalıştı.

Ancak...

Yassıada’daki yargılama sırasında, Adnan Menderes’in örtülü ödenekten Necip Fazıl’a yıllarca ödeme yaptığı, şairin de bu parayla kumar borçlarını kapattığı ortaya çıktı.

***


Bir yanda İsmet İnönü başta olmak üzere, Başbakan’ın “kara suratlı” dediği bu ülkenin kurucuları...

Diğer yanda; hayatı çelişkilerle dolu olan Necip Fazıl...

Tercih sizin:

Hangisi sizin kahramanınız?

*****


80 YIL!

Başbakan dün yaptığı açıklamayla bu ülkeyi seksen yıl önce kan gölüne döndürenleri “mazlum”, onlarla mücadele edenleri de “katil” ilan etti.

Devlet; otuz yıldan fazla bir süredir PKK terörüne karşı mücadele veriyor. Bu sürede onlarca başbakan, yüzlerce bakan, PKK’yla mücadele için çıkarılan kanunların, kararnamelerin altına imza attı. Bu dönemde de köyler boşaltıldı, devlet adına talihsizlik sayılabilecek tatsız olaylar yaşandı.

Şimdi...

Bundan seksen yıl sonra dönemin Başbakanı, bugünün Bakanlar Kurulu kararlarıyla ortaya çıksa... Ve bugün Kuzey Irak’a bomba yağdıran uçaklar için, Başbakan Erdoğan’ı katliam yapmakla suçlasa...

Bugünün Başbakanı da hâlâ hayatta olsa...

Acaba ne hissederdi?

*****


Günün Sorusu

AKP’li Meclis Başkanvekili Mehmet Sağlam, önceki gün Genel Kurul’u yönetirken CHP‘li bir milletvekiline, “Has...” diye bağırdı. Daha sonra, “Yaptıysam özür dilerim” dedi...

Sorum Başbakan’a:

CHP’li ya da MHP’li bir başkanvekili, AKP’li bir milletvekiline aynı sözleri söyleyip, sonra da özür dileyerek geçiştirmeye kalkışsaydı; tepkiniz ne olurdu?

Mustafa Mutlu
Vatan

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)