Bedelli olmazsa vicdani ret var

Hükümet gerçekten bedelli askerlik yasası çıkarmak istiyor mu, tam emin değilim.

Ama konuyu diri tutup arkasındaki desteğin sürmesini sağlamaya çalıştığı da kesin.

Çünkü bedelli konusunda AKP’nin tabanından gelen bir talep yok. Elbette partinin ileri gelenlerinin çocukları ve yakınları içinde askerlik çağı gelip çatanlar vardır. Bir yasa çıkarsa onlar da kurtulur ama, sayıları çok fazla değildir.

Asıl talep AKP’ye kayıtsız şartsız destek veren, maskeli liberal kesimden geliyor. Çoğu üniversitelerde çevre sahibi olduklarından master, doktora, ikinci fakülte adı altında eğitim sürelerini uzatıyor ve askere gitmekten kurtuluyor.

Tabii bunun da bir sonu var, bir kişi kaç master kaç doktora yapar, bir an geliyor ki askere gitme gerçeği ile karşı karşıya kalıyorlar.

Gürültüyü koparan bunlar aslında.

AKP’nin tabanının ise zaten “paralı askerliğe” yetecek maddi gücü yok.

Anladığım kadarıyla hükümet de bu gerçeği bildiği için konuyla tekrar oynamaya başladı. Hatırlarsınız, seçimden önce de konu ortaya atıldığında AKP hiç renk vermemişti. Maskeli liberaller ortalığı birbirine katarken, iktidarın ileri gelenleri tebessümle kafalarını sallıyorlardı. Başbakan ise öyle bir gülümseme yayıyordu ki yüzüne, parasını verip askerlikten sıyırmak isteyenlerin yüreğini bir umut dalgası kaplıyordu..

Seçimler bitti, hükümet bedelli askerlikle ilgili hiç oralı bile olmadı. Hatta bir ara bedellinin tamamen tarihe gömüldüğüne bile inandı herkes.

Peki şimdi ne oldu da bedelli tekrar gündeme geldi.

Çok basit; iktidarın sesi çok çıkan bu maskeli liberal kesime ihtiyacı var. Görmüyor musunuz en yalaka kalemler bile iş PKK terörüne gelince Başbakan’ın ve AKP iktidarının aleyhine dönüveriyor. O halde gündemi başka tarafa çekmek, bu küçük ama gürültücü kesimin çıkarlarına hizmet edip onlardan tekrar destek sağlamak için yeni bir plan yapmak gerekiyordu.

Bedelli lafı yine ortalıkta. Dikkat edin hepsi balıklama atladı bedelli haberleri üzerine. Pazartesi günkü bakanlar kurulunda tarihi bir karar alınacağı bile ileri sürüldü. Sonra ne oldu. Tam tahmin ettiğim gibi hükümet sözcüsü gülümseyen çehreyle medyanın önüne çıkıp “bu konu hiç gündeme gelmedi” deyiverdi. Zaten gazeteciler de başka şey sormadılar.

Cebindeki üç beş kuruşuna güvenip askerlikten sıyırmak isteyenler belli ki bir süre daha azap çekecek.

Tabii şimdi bir de “vicdani ret” konusu var. İnancı gereği askerlik yapmak istemeyenler bunun yerine bir kamu hizmetinde bulunacaklar aynı süre kadar.

Ben vicdani ret olayını çok destekliyorum. İşin içine “inanç” girdiğine göre, kimbilir ne bahaneler öğreneceğiz. Sırf iktidardan nasiplenmek için inanç sömürüsü yapmaktan çekinmeyenlerin, şimdi askerlikten sıyırma şansı bulduklarında aslında hangi inançlara sahip olduklarını öğrenebileceğiz. Çok eğleneceğiz.

*****


Beylikdüzü’nde facia olunca mı önlem alınacak?


Geçenlerde Büyükçekmece’deydim. Yılların dostlarından Atilla Baydemir göl kıyısındaki bir kebapçıya davet etmişti. Uzun süredir görmediğim pek çok arkadaşımla birlikte olma fırsatı bulmuş oldum.

Dönüşte hava kararmıştı. Beylikdüzü’nden geçiyorum. Yol inanılmaz. Çünkü metrobüs hattı buraya kadar uzatılıyor, bu nedenle yoğun bir inşaat çalışması var.

Ancak hiçbir önlem alınmamış. Yüz binlerce aracın geçtiği E-5 tarla gibi. Hiç ışıklandırma yok. Trafik işaretleri yok. Büyükçekmece’den yokuş çıkarak hızla gelen araçlar gece karanlığında kendilerini bir anda derin çukurların olduğu bir tali yolda buluyor.

İnanmayacaksınız ama yaklaşık 5 kilometrelik bölümde iki hasarlı kazaya tanık oldum. Hızla çukura giren araç savruldu ve önündeki kamyonete çarptı arkadan. Diğeri de herhalde benzer bir kazaydı, onlar kenarda tartışıyordu.

Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün’e de söylemiştim “Can Bey, iki ayda 40’ın üzerinde kaza oldu, hâlâ önlem yok” demişti.

Öyle sanıyorum ki, buranın ihalesi verilirken sözleşmeye gerekli her türlü önlemin alınacağına ilişkin maddeler de konulmuştur. İhaleyi alan firma ise sözleşmeye uymuyordur, sağa sola koyduğu birkaç dubayı yeterli görüyordur. İhaleyi verenler gelip denetlemeyince de sürücülerin işi Allah’a kalıyor.

Beylikdüzü’nde önlem alınması için ille çok ölümlü bir facia yaşanması mı gerekiyor?

Kadir Topbaş, metrobüsle yüz binlerce İstanbullu’nun hayır duasını alıyor. Lütfen söylediğim yeri bir görsün. Haksızsam ne isterse söylesin.

*****


Mehmeçik Vakfı’na tepki


Önce annem babamdan öğrendim. Allah uzun ömürler versin artık ikisi de 80’li yaşlarda. Eskiden bizim evde her bayram kurban kesilirdi. Son yıllarda bizimkilerin buna pek takatı yok, genellikle Mehmetçik Vakfı’na ya da Kızılay’a vekalet verip para gönderiyorlardı.

Bu yıl özürlülere tekerlekli sandalye alan bir hayır kurumuna vermişler kurban parasını. Yani artık kurban kesmiyor hayır yapıyorlar. Babam “Mehmetçik Vakfı’nı aradık önce, ama kontenjanları dolmuş, kabul etmediler” dedi.

“Nasıl olur, ne demek kontenjan doldu?” dedim. Öyleymiş işte. Geçen yıl yolsuzluk söylentileri, tutuklamalar falan olunca Mehmetçik Vakfı “yoğurdu üfleyerek” yiyormuş. Bir kontenjan ayırmışlar ve onunla yetinmişler.

Bayramdan sonra ise okurlardan ciddi tepkiler almaya başladım. “Nasıl olur?” diyorlar, “Mehmetçik Vakfı gibi bir vakıf yolsuzluktan korkup da kendisine umut bağlayanları nasıl yolda bırakır?”

Okurlarım, “Artık büyük kentlerde kurban kesebilmek zorlaştı, hiç olmazsa Mehmetçik Vakfı üzerinden hayır yapma şansı buluyorduk. Ama Mehmetçik Vakfı bizi yüzüstü bıraktı, oysa dini siyaset edenler, cemaatler, iktidar yanlısı ne olduğu belirsiz dernekler ortada cirit atıyor. Meydanı onlara bırakmanın adı yolsuzluktan kaçınmak mı oldu, Mehmetçik Vakfı bu kadar korkak mı?” diyorlar.

Vallahi benim de kafam karıştı. Mehmetçik Vakfı neden böyle yapar ki?

*****


Herkes Türkçe bilirmiş meğer


Kürt sorunu konusunu sadece medyadan izleyen milyonlarca kişinin aklının karışık olduğu kesin. Çünkü doğru ve gerçek bilgi alamıyor, söylenenle yetiniyorlar. Örneğin bugün Kürt olmayan halkın beynine “Güneydoğu’da insanlar Kürtçeden başka dil bilmiyor” bilgisi adeta nakşediliyor. Öyle bir propaganda taktiği uygulanıyor ki, milyonlarca kişi kendi devletine düşman oluyor.

Van’daki depremin ilk gününden beri çeşitli kanalların yaptıkları yayınları izliyorum. Sizin de dikkatinizi çekti mi; kameramanlar hiç teklifsiz çadırlara giriyor, sokak ortasında herkesle konuşuyor. Van, Erciş, dağ köyleri fark etmiyor. Çocuklar da konuşuyor, yaşlı kadınlar da. Ama şu ana kadar hiçbir röportajda Türkçe konuşmayan birine rastlamadım. Eee hani bölgenin yarıdan fazlası Türkçe bilmiyordu? Bu yüzden bankalar bile Kürtçe bilen memur alıyordu? O çadırlarda bir kişi de mi çıkmaz muhabirin ne dediğini anlamayan?

Anlıyorsunuz değil mi, nasıl bir oyun oynandığını.

*****


Kemal Derviş, “Avrupa’daki borç dalgası Türkiye’yi de vurabilir!” demiş. Vurursa şöyle vurur; birileri o dalgayı kullanıp sörfün keyfini çıkarır, vatandaş dalganın altında kalıp boğulur... (Gani Yıldız)

Can Ataklı
Vatan

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)