Bu ayıp bize yeter!

Sağlık sektöründe son günlerin en çok tartışılan konusu, “ithal doktor”lara çalışma izni verilmesi...

Hükümet, uzun süredir gündemde olan “Türkçe bilen yabancı doktorlara Türkiye’deki özel hastanelerde çalışma izni verilmesi”ne, Kanun Hükmünde Kararname ile resmen izin verdi.

Bu kararnamenin amacı açık:

Yurt dışındaki F tipi okullarda okuyup Türkçe öğrenen, daha sonra da ülkelerindeki kıytırık tıp fakültelerinden hasbelkader mezun olup “iş bulamayan ya da kuramayan” yabancı asıllı doktorları, cemaat hastanelerinde çalıştırabilmek!

Bu tartışmanın detayına girmek istemiyorum; çünkü bundan sonra yapılacak şey uygulamayı beklemek...

***


Türkiye’ye “ithal doktor” ne kadar gerekli bilemiyorum ama dün gördüm ki bu ülkenin acil ihtiyacı “namuslu, yürekli ve onurlu” aydın!

Neden mi var bu ihtiyaç?

Okuyun da görün:

***


Dün aşağıdaki sözler geldi Van’dan:

“Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bölgeye gelecek diye, depremde büyük hasar gören bazı kamu binalarına makyaj yapıldı. Çatlaklarını sıva ile kapatıp boyadılar. Sonra da boyayı eskitmeye çalıştılar.

Yine Cumhurbaşkanı’nın ziyaretinden önce çadırlardaki çocukların bazılarına internet erişimi olan dizüstü bilgisayarlar dağıtıldı. Cumhurbaşkanı’nın ziyareti bitince de topladılar...

Henüz enkaz altından çıkarılamayan cesetler nedeniyle enkaz bölgesi yoğun bir kokuyla kaplı. Çocuklar ise bu enkazların üzerinde oynuyor. Bu durum bölgede ciddi salgın hastalıkları beraberinde getirebilir.”

***


Peki; kim söylüyor bunları?

Geçen hafta bölgeye yardım götüren Yunan Arama Kurtarma Örgütü’nün Midilli Şubesi Başkanı Dr. Zoi Livaditon...

İyi de Van’a birkaç günlüğüne giden bir yabancı doktorun gördüğünü, depremden hemen sonra bu kente gidip cansiparane çalışan doktorlarımız, arama kurtarma ekiplerindeki eğitimli insanlarımız, deprem uzmanlarımız, mühendislik fakültelerindeki hocalarımız, yardım götüren dernek yöneticilerimiz, siyasetçilerimiz, bürokratlarımız, gazetecilerimiz, televizyoncularımız görmüyor mu?

Görüyorlar elbette...

Ama korkularından kimseyle paylaşamıyorlar...

Sadece kendi ararında, “Tüh, tüh, tüh yazıktır, ayıptır” diye dedikodu yapıyorlar. Güçleri ancak bu kadarına yetiyor!

***


Daha önce de yazdım, yine yazacağım:

Türkiye’nin bugünkü en büyük sorunu; “aydın ikiyüzlülüğü, korkaklığı ve hatta ihaneti...”

Bizim binlerce “aydın”ımız bir aydır Van’da ama biz yukarıdaki “gerçekleri” bir yabancıdan öğreniyoruz...

Çünkü o yabancının, “kadro” ya da “başıma bir iş açılır mı” kaygısı yok...

Sadece “insanlık” adına geliyor, fotoğrafımızı çekip gidiyor...

Ne diyeyim, bu ayıp da bize yeter!

*****


Günün Sorusu

Sorum Van Valisi’ne:

Yunan Arama Kurtarma Örgütü’nün Midilli Şubesi Başkanı Dr. Zoi Livaditon’un, “Cumhurbaşkanı Van’a gelmeden önce çocuklara dağıttılar, gidince de topladılar” dediği dizüstü bilgisayarlar şimdi nerede?

*****


‘Atatürk diktatördü’ diyenlerin gerçek amaçları ortaya çıktı!

Önce Nagehan Alçı adlı kadın yazar bir televizyon programında “Atatürk diktatördü” dedi, sonra diğer cemaatçi ve liboş yazarlar ona destek verdi.

Ve bu “saldırı kampanyası”, Atatürk’ün dünkü ölüm yıldönümünde bile sürdü...

Zaman Gazetesi’nin AKP’den milletvekili aday adayı olan ama aday gösterilmeyen yazarı Prof. Mümtazer Türköne, dünkü yazısında bu saldırıyı biraz daha tırmandırdı:

“Atatürkçülüğün bir tür; cehaleti, kifayetsizliği, ilme ve fikre uzaklığı ve bağnazlığı gizlemek için icat edilmiş bir maske olduğunu uzun yıllar boyu tecrübe ederek öğrendim. (...) Birileri Atatürk’ün çatık kaşlı, asık suratlı büstlerinin arkasına saklanarak halka karşı kendi yönetme ayrıcalıklarını sürdürmeye çalıştılar. Birbirinden farklı yığınla Atatürkçülük vardır. Hepsinin ortak paydası demokrasi hazımsızlığıdır.

Bu sığ ve ilkel ideoloji, bütünüyle geçekliğin çarpıtılmasına dayandığı için ülkemizin ilmen ve fikren gelişmesine engel oldu. Bu zorba azınlığın iktidarını sürdürebilmesi için herkesin Atatürkçü olması gerekiyordu. Atatürkçü olması için de çocukça yalanlara, çarpıtmalara herkesin inanması gerekiyordu. Gerçeklik duygusu ters yüz edilmiş bir toplumdan hangi başarıyı, hangi performansı bekleyebilirsiniz?

‘Yeni anayasada ideoloji olmasın’ talebi, ‘Anayasada Atatürkçülük yer almasın’ anlamına geliyor. Dolayısıyla Türkiye’nin gündeminde Atatürkçülük tartışması var. Tabulara, kültlere, fetişlere aldırmayan eleştirel akıl için verimli bir sınav konusu. Sonuçta siyasÓ rekabet Atatürk maskesi arkasına gizlenmeden yapılacak. Kimse, demokrasi mücadelesinde temsil boşluğunu, ilkel kabile toplumları gibi Atatürk’ün ruhaniyetinden medet umarak tamamlamaya kalkışmayacak.”

***


Yukarıdaki alıntının tamamını okumaya tahammül edebildiniz mi bilmiyorum ama Mümtazer Türköne dillerinin altındaki baklayı çıkardı:

“Yeni anayasada Atatürkçülük olmasın... Yani Atatürk ilke ve devrimlerinin olmadığı bir anayasa yapılsın.”

Peki; bu olur mu?

Ne yazık ki bu ülkede artık hiçbir şey için “Olmaz canım, bu kadarını da göze alamazlar” diyemiyorum!

Mustafa Mutlu
Vatan

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)