Cazim Gürbüz yazdı:"Etnik Bölücülüğün Siyasi ve İdeolojik Yanı (2)"

Cazim Gürbüz yazdı:"Etnik Bölücülüğün Siyasi ve İdeolojik Yanı (1)" için tıklayınız

Bunlar akıllı, koca millet aptal
Ülke topraklarının bir bölümünde ayrı devlet kurmaya kalkışmanın mevcut devleti yıkmak anlamına geldiğini söyleyen Pamukoğlu, “Federe, federasyon, özerk yapı, konfedere, demokratik cumhuriyet lafları, yol yapma ağızlarıdır” dedi.
Soru: Etnik milliyetçilik, (yahut mikro milliyetçilik) "Bir alt kimliğin (ya da azınlığın), üst kimlik (ya da millet) olma iddiasından kaynaklanan bir düşüncedir" diye tanımlanıyor. Buna katılır mısınız? Kürtler bir alt kimliklerse, bir kısmının amacı da millet olmaksa, buna ne karşılık verilecek? Siz bana yıllar önce bir sohbetimizde "Bu ülkenin iki millete ve toprak kaybına asla tahammülü yoktur, bunları vermek, bu ülkenin sonunu getirir. Kürtler bu topluma entegre olacaklarsa bize uymalıdırlar" demiştiniz. O zaman siyasete atılmamıştınız, şimdi hangi noktada duruyorsunuz? Bunu biraz daha açayım. Atatürk döneminin bilim adamlarından Ord. Prof. Dr. Sadri Maksudi Ar sal,"Milliyet Duygusunun Sosyolojik Esasları" adlı eserinde şöyle diyor: "Bugün mevcut milli devletlerden hemen hiçbirinin ahalisi yalnızca çoğunluğu oluşturan unsurdan ibaret değildir. Çoğunda, asıl milletten başka, bu milletten dil, kültür veya din bakımından farklı ve devlet içinde azınlık oluşturan etnik ya da dinsel topluluklar vardır.Gerçekte, dünyadaki bütün etnik grupların devlet sahibi olması imkânsızdır. Çünkü milletlerin bağımsız devlet sahibi olabilmesi birtakım şartlara bağlıdır. Geçmişte devlet sahibi olmuş olması, belirli bir alanda toplu olarak yaşamakta olması, devlet olarak yaşamasını mümkün kılacak kadar kalabalık nüfusa sahip bulunması, bu şartların en önemlilerindendir.
Milliyet prensibi adıyla ifade edilen esas, bütün milletlerin mutlaka ‘devlet sahibi olma hakkı’ demek değildir: Milletlerin milli din, milli kültür, milli dil, milli gelenek konularında özgür ve serbest olması, bu konularla ilgili işleri, devlet müdahalesi dışında, kendilerinin yönetmesi demektir. Bugün başka bir milletin çoğunluk oluşturduğu bir devlet içinde azınlık olan gruplara milli din, milli dil, milli kültür alanlarında özgürlükler ve haklar sağlanmıştır. Bu haklara azınlık hakları adı verilir. Azınlık hakları şöyle özetlenebilir:
1-Bir milli devlet içinde azınlık oluşturan milletler kendi dinlerine, kendi dillerine, kendi kültürlerine ait işleri kendileri istedikleri gibi yürütürler.
2-Milli okullar açabilirler. Bu okullarda devlet dili de öğretilmek şartıyla kendi dillerinde öğretim yaparlar.
3-Kendi dillerinde her tür kitap, dergi ve gazete yayınlayabilirler.
4-Bu haklardan yararlanma, azınlığa mensup bireylerin yaşadığı memleketteki diğer vatandaşların sahip oldukları haklardan yararlanmasına engel değildir."
Arsal’ın bu görüşlerine ne dersiniz? Yukarıdaki 4 madde olarak sayılan hakların ne kadarı bugün verilebilir? Ve bu haklar, PKK örgütünün başı ezilmeden, altyapıdan, mantıktan yoksun açılımlar yoluyla verilirse ne olur?
Cevap: Bir devletin yurttaşı olan tüm insanların önünde; adalet, eşitlik, hak arama, söz ve yazıda özgürlük, dini gerekleri yerine getirme, eğitim alma, ticari girişimlerde bulunma konularında, kesinlikle bir engel olmamalıdır. Saltanatın, buyrukçu yönetimlerin olduğu ülkelerde birey ve halk bir hiçtir. Şartlanmışlık ve baskının olduğu yerde düşünce gelişmez, bilim ve felsefe felce uğrar. Halkı mütecanis, tamamı aynı soy ve kavimden gelen dünya devleti yok ki... Dinleri aynı olsa da mezhepleri farklı. Genel devlet düzenlerinin hepsi böyle. Ama bir İngiliz ulusunun İngiltere, Alman ulusunun Almanya, Fransız ulusunun Fransa devleti var. Nüfus çoğunluğu ile devletlerin başlangıç felsefeleri bunu gerektirmiştir.
Ülkemin mevcut topraklarının bir bölümünde ayrı bir devlet kurmaya kalkarsanız, bu mevcut devleti yıkmak anlamına gelir. Mevcut devletin halkı ve kurumları tarihin hiçbir döneminde buna müsaade etmemişlerdir. Ne zaman kabul ederler devletlerinin yıkılması ve bölünmesini? Ancak yenildikleri, çaresiz kaldıkları, teslim oldukları, pes ettikleri zaman...
Araya sokuşturdukları, federe, federasyon, özerk yapı, konfedere, demokratik cumhuriyet lafları, yol yapma ağızlarıdır. Bunlar akıllı, koca millet aptal!..
Bu dolabı yabancılar çeviriyor, doğu batı, kuzey, güney, hepsi bu sirk’in palyaçoları. Herkes aklında şunları tutmalıdır: Dış siyaset coğrafyadır ve jeopolitiktir. Politikalar buna göre çizilir ve yürütülür. Ordunuzun ve ekonominizin gücü neyse, dış siyasette gücünüz de o kadar... Kürtlerin yaşadığı coğrafyaya bir bakınız. Fiziki karakteri kapalı ve kuşatmalı. Ekim alanı var mı? Yok. Bugün onları kışkırtanlardan destek almak için sınırları var mı? Yok. Liman ve suyoluyla başka ülkelere açılabilir mi? Hayır. Devlet anane ve kültürü var mı? Yok. En büyük tehdit nereden gelecek -diyelim devlet oldular-? Doğudan Farslardan, kuzeyden Türklerden, güney ve batıdan da Araplardan... Hep onların hükümetlerinin ve halklarının tutum ve tavırlarından, beklenmedik zamanlardaki kararlarından ürkerek, onları kızdırmamaya çalışarak yaşayacaklar denilebilir. Bugünkü destekleri var ya, o zaman söyleyeyim. Böyle zamanlara tarihte "zat-ı gafil" denir.
PKK’nın siyasi kanadının kodamanlarına bakın. Villa ve yazlıkları Ege ve Akdeniz sahillerinde... Hiçbir zaman olmayacak ya, farz edelim ki Dicle’nin doğusunda böyle uyduruk bir yapı oluştu, Türkiye Cumhuriyeti Devletinden pasaport mu alacaksınız?..
PKK ve siyasi uzantıları Kürt vatandaşlarımızla oyun oynuyorlar, oyun da ateş çemberinden geçmek. Kürt vatandaşlarımız eğer bunlara itibar edip kansaydı, çoktan o bölge kopmuştu. Bunu 30 senede beceremediler. Aldıkları oy yüzde 5-6’yı bile geçemiyor. Batıdaki işbirlikçilerinin oyları da dâhil... Eğer mevcut hükümetler dağlardakileri etkisiz hale getirmeyi becerebilselerdi, oyları taş çatlasa yüzde 1-2 olacaktı. Halkımız bu oyuna gelmemiştir, tepesindeki silah zoruna ve her türlü baskıya rağmen. Gerisi boştur. Ama ülkeye nifak sokmuşlardır.
Soru: Paşam, Atatürk’ün Türk Milleti tanımı herkesin dilinde, herkes işine geldiği gibi yorumluyor, altına ve üstüne bakmıyor. O tanımda "Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir" deniliyor ya, birileri öyle sanıyor ve sayıyorlar ki Atatürk, elma, armut, ayva, nar ve üzümleri bir kaba koyup "Efendiler işte bu garip karışıma meyve" denir, demiş. Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunu kuran Atatürk, milletleşmenin Türk dili ve Türk tarihi üzerinden olmasını istemiyor muydu? Daha da açayım, şu "Türkiyelilik" konusu. Atatürk Milliyetçiliğinin milletleşme yöntemi "Çoğunluğun adı adımız, çoğunluğun dili dilimiz" değil miydi?.. Bütün bunları bilgiçlik taslamak için söylemiyorum, bu konuları iyice anlatasınız, ayrıntılayasınız, kafa karışıklığı giderilsin diyedir. Milliyetçiyim diyenlerin bile kafası karışık. Net olamıyorlar. Kürtçü bölücülerle tartışırken herkes sizin gibi net olamıyor. "Kartları açıp oynayalım" diyemiyorlar. Milletleşme sürecini sekteye uğratacak saplantıları, takıntıları, halkımızın kafasından nasıl silebiliriz?
Cevap: Selçuklular ve Osmanlılarda bir zaman kendini bilen, sonra bir zaman kendini inkâr eden, medreselerin kapısından Türk sözünü, Türk tarihini, Türkçeyi sokmayan, ama bir gün gelip gene kendini arayan, bulmak isteyen bir Türk ulusu vardı.
Osmanlı Türklerinde millet bilinci ve milliyetçilik fikri veya akımı, ancak genç (Jön) Türkler ve 1908 İhtilalinden sonra harekete geçer. Çin sınırından Akdeniz’e kadar uzanan yüksek yaylalardaki tarihi yoğruluş içerisinde Türkler, daha ziyade, milleti değil, devleti benimsediler. Onun için bizde, imparatorluktan devraldığımız bir millet tarifi yoktur. Tarih, dil, kültür ve amaçta birlik olmasına karşın "millet" varlığı öne çıkarılmamıştır. Halbuki batılı ve diğer ülkelerin tarihçi, yazar ve düşünürleri bir hanedanın adıyla "Osmanlı" diye anılan baştan devlet sonra imparatorlukla ilgili; savaşlar, antlaşmalar, mali ve idari her faaliyeti anlatırken hep "Türkler" diye bahsetmişlerdir.
1908 hareketinin öncü ve önderleri:
Ey Türk uyan!
Aç bağrını biz geldik!
Yaşasın millet, yaşasın vatan!
diyerek, millet ve vatan uğruna saç sakal ağartarak yarı kül yarı kor halindeki ateşi dev alevler haline getirmişlerdir.
1923’ten itibaren, milletin şahsiyeti ve bağımsızlığı sağlandıktan sonra da gururlu, başı dik cumhuriyet nesli:
"Başka bir aşk istemez, aşkınla çarpar kalbimiz/
Ey vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz" diyerek, insanı yoksul, gençlerini savaşlarda yok etmiş, sermayesiz, eğitimsiz bir toplum ve hazinesi tamtakır, toprakları baştan aşağı çorak bir devletle; "dürüst insanların öfkesi ağır olur" ve "onurlu insanları yollarından hiçbir şey döndüremez" sözlerini kanıtlarcasına ileri atılmışlardır.
Mevcut hükümet ve meclisteki muhalefetin bu anlamda donanımlı olmadıklarına inanıyorum. Yolun nereye doğru gittiğini ve sonunda neyle karşılaşacaklarını tayin ve tespit etmekte zorlanıyorlar. Sıradan günlük laflarla "halk avcılığı" yapmaktan öte bir şeyleri ortada görünmüyor. Devletin egemenliği ve tepki gösterme gücü zayıflatılmıştır. Devlet içinde boşluklar ve düzensizlikler doğduğundan, milletin en büyük serveti olan toplum güveni sarsılmıştır.

PKK ve siyasi uzantıları Kürt vatandaşlarımızla oyun oynuyorlar, oyun da ateş çemberinden geçmek. Kürt vatandaşlarımız eğer bunlara kansaydı, çoktan o bölge kopmuştu.
Mevcut hükümet ve meclisteki muhalefetin donanımlı olmadıklarına inanıyorum. Yolun nereye doğru gittiğini ve sonunda neyle karşılaşacaklarını tayin ve tespit etmekte zorlanıyorlar.

Cazim Gürbüz
Yeniçağ


YARIN: PKK’lıların konuşmalarının yüzde 70’i neden Türkçe?
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)