Deniz Kavukçuoğlu yazdı:‘Atatürk’ü Tartışmak'

Atatürk’ü tartışmak son zamanlarda moda oldu; neredeyse entelliğin önkoşulu olarak görülüyor. 1960’lı yıllarda anlamadan, bilmeden “solcu” olmak gibi bir hava kazandırıyor insana. Ne var ki Atatürk’ü tartışmak pek kolay değil, çünkü yaptıkları, söyledikleri, yazdıkları ortada, saklısı gizlisi olmayan, yalın mı yalın bir hayat sürmüş. Ama yine de yeni bir şeyler bulmak, bulunamıyorsa yeni malzeme üretmek gerekiyor.
Türkiye gazetesinden Rahim Er, 10 Kasım’da “Aldatma” başlıklı bir yazı kaleme almış, diyor ki: “Şehirlerden köylere kadar Atatürk heykel ve büstleri herhalde 25 binden az değildir. 10 Kasım günü bu 25 bin noktaya çelenk konulmaktadır. Her çelenk asgari yüz lira olsa 2,5 milyon lira yapar. Bir deprem için bir kampanyada 50 bin lira toplandığında ne kadar seviniyoruz. O 2,5 milyon lira ne çok işler görür. Bu Atatürk istismarı bitmeli, şu yas sun’iliği sona ermelidir. Kimse kimseyi zorla sevmez veya nefret etmez. Bugüne kadar Atatürk’ü anlayan anlamış seven sevmiş, buğz eden de etmiştir. Bunu gösteri törenleriyle tersine çevirmek imkânsızdır.”
Alın size malzeme!
***
Ne yalan söyleyeyim, konu “Atatürk’ü tartışmak” olduğunda Osmanlı aydınlarının yazıp çizdikleri bana daha doğrudan, daha dolaysız geliyor.
Örneğin, yazar Refi Cevat Ulunay. Yurttaşları hakkındaki yargısı açık ve nettir.“Türkler kendi güçleri ile adam olamaz. İngilizler elimizden tutup bizi kurtaracak.” (21.05.1919). Bağımsızlık isteyenler hakkındaki yargısı da. “İstiklâl diye bağıranlar kötü niyetlidir.” (31.08.1919) Yol göstericidir. “Tek çarenin galiplerle uyuşmak ve anlaşmak olacağı bu kafasızlarca ne zaman anlaşılacak?” (23.03.1920) Somut önerilerde bulunur. “Anadolu’daki milliyetçi hareketi yok etmek, millet için var olma meselesidir... O alçaklara karşı çıkanlar, İslama, halifeye, padişahımıza unutulmaz hizmette bulunmuş olacaklardır.” (04.04.1920) Öngörülüdür. “Yunanistan kısa zamanda Mustafa Kemal kuvvetleri denen çapulcuları tamamen tepeleyecektir.” (08.09.1920)
Yazar Refik Halit Karay da, gazeteci Ali Kemal de aynı çizgidedirler.
Karay için ulusal kurtuluş bir hayaldir, deliliktir, Mustafa Kemal’e “Sen deli misin?” diye sorar: “Anadolu’da bir patırtı, bir gürültü, kongreler, beyannameler falan, sanki bir şey yapabilecekler. Blöf yapmanın sırası mı? Hangi teşkilatın, hangi kuvvetin var? Bu ne hayal. Kuzum Mustafa, sen deli misin?”(1919)
Ali Kemal’i de dinleyelim: “Avrupa ile başa çıkmayı asırlardan beri Asya’nın hangi kavmi başardı ki biz başarabilelim.” (06.02.1921), “Bu ülkedeki yabancı askerler, Teşkilat-i Milliye’den bin kere daha iyidir.” (23.04.1920) “Ankara’dakilerin Yunanlılara hâlâ meydan okumalarına çılgınlıktan başka bir sıfat verilemez. Yunanlılarla aramızda akılca da, ilimce de, kuvvet bakımından ve her açıdan bu kadar fark varken onlarla muharebeye girişilemez.” (07.08.1920)
***
Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmadan önce kafasından geçenleri bir cümleyle özetlemişti: “Hâkimiyeti milliyeye müstenit, müstakil, yeni bir Türk devleti kurmak.” Ali Kemal’lere, Refi Cevat’lara, Refik Halit’lere rağmen bu tek cümlelik projesini gerçekleştirdi. Türkiye Cumhuriyeti yukarıda saydıklarımın tersine halkına güvenen ve bu güvenle yola çıkan Mustafa Kemal Atatürk’ün eseridir.
O, yaşadığı sürece ülkemizin kurtuluş, bağımsızlık, egemenlik yoluna taş koyan; kuruluş yıllarında Cumhuriyet trenini rayından çıkarmaya çabalayan bin bir karşıtıyla savaştı, her savaştan da zaferle çıktı. Ölümünden sonra karşıtlarının ardılları boş bulduklarını sandıkları meydanda at koşturmaya başladılar. Onlar Ali Kemal’lerin ardıllarıysa bizler de Mustafa Kemal’in ardıllarıyız. Öyleyse onlarla savaşmak da bize, bu ülkenin yurtseverlerine düşüyor.
Son bir söz: Atatürk hiç hata yapmadı mı? Hiç hata yapmamış olabilir mi, doğal ki vardır. Tartışılmamalı mıdır? Doğal ki tartışılmalıdır, ama adam gibi! Kıvırmadan, doğrudan, dolaysız…

Deniz Kavukçuoğlu
Hakimiyeti Milliye
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)