Depremzedeler kobay mı? Bunun cezası yok mu?

Evinizde yangın çıkmış, itfaiye olay yerine ulaşmış... Ellerindeki kovalarla yangını söndürmeye çalışan komşulardan biri, “Müdahale etmeyin. Biz kendi olanaklarımızla söndürmek istiyoruz. Böylece kendi potansiyelimizi göreceğiz” dese...

O adamın, psikolojik sağlığı hakkında ne düşünürsünüz?

***


Yolda yürürken bir araba çarpmış, kaldırımın kenarında boylu boyunca yatıyorsunuz... Her yanınız kan revan! Çevredekiler ambulans çağırmış, doktor boynunuza boyunluk takıp sizi sedyeye yatırmaya çalışıyor. Çok bilmişin biri devreye girip, “Elleme doktor, biz tedavi edelim. Böylece kendi potansiyelimizi görmüş oluruz” dese...

O adama izin verilmemesi için dua etmez misiniz?

***


Ya da... Adam kadını yatırmış, kıtır kıtır kesiyor... Polis olaya müdahale etmek için harekete geçiyor. Tam bu sırada başka biri polisin önüne geçip, “Sana ne kardeşim, bırak kadının potansiyelini görelim” dese; polis, o adamın dediğini yapar mı?

***


Van’da deprem oldu; bütün ülkelerden arama-kurtarma ekipleri Türkiye’ye ulaşıp yardım edebilmek için seferber oldu. Tek amaçları vardı, enkaz altında kalanları kurtarmak... Bizim hükümet buna izin vermedi. Ülkemize gelen kurtarma ekipleri günlerce Ankara’da bekletildi, Van’a gitmelerine izin verilmedi. Yine çok sayıda ekip ise Türkiye‘ye bile gelemedi. Çünkü Türkiye Büyükelçilikleri kendilerine, “Şu an için ihtiyacımız yok” dedi. Onlar yine de kendi ülkelerinin havaalanlarında, gelecek çağrıyı bekledi.

Ne zaman ki; enkaz altındakilerden umut kesildi, ekiplere izin verildi.

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay bu garipliği şu sözlerle açıkladı:

“Kendi potansiyelimizi görmek amacıyla dışarıdan gelen arama kurtarma ekipleri bekletildi...”

Ve ne ilginçtir ki bu açıklama, merkez medya başta olmak üzere toplumda yankı bulmadı!

Kimse çıkıp da, “İnsan hayatı üzerinden deney yapılır mı? Orada can çekişen insanlar kobay mı” diye sormadı...

***


Eğer hayati tehlikeyle karşı karşıya olan bir kişi, kendisine uzatılan yardım elini reddederse, bunun adı intihardır...

Ama; hayati tehlike altına olan kişilere, başka kişilerin yardım etmeleri üçüncü kişiler ya da kurumlar tarafından engellenirse... Bu bal gibi “ölüme sebebiyet vermek” olur!

***


Başbakan Yardımcısı hiç düşündü mü acaba, o ekiplerin çalışmalarına daha ilk anda izin verilseydi, enkaz altından acaba kaç “canımız” daha sağ çıkabilecekti?

Eğer bu sorunun yanıtı “Bir kişi”de bile kalsa...

O zaman gerçek Cumhuriyet Savcıları‘nı, kurtarma ekiplerini engelleyen kamu yöneticileri hakkında “ölüme sebebiyet vermek” suçundan soruşturma başlatmaya davet ediyorum!

*****


GURUR!

Pazar günü yayınlanan “Bu gençleri gördüm ya” başlıklı yazımda, Kadıköy Belediyesi‘nin koordinatörlüğünde Van‘a gönderilmek üzere toplanan yardım malzemelerini tasnif eden ve insanüstü bir gayretle çalışan gençlerden söz etmiş, onlarla gurur duyduğumu söylemiştim.

Eski Futbol Federasyonu Başkanı Kemal Ulusu, dün bir mesaj gönderdi.

Sizinle paylaşmayı, bu ülkenin tüm gençlerine bir borç olarak görüyorum:

“Değerli kardeşim. Bir oğlumuzu şehit verdik. İkincisi de anasına hafta sonu için arkadaşıyla Sapanca’ya tatile gideceğini söyledi. Ama uyku tulumlarını alıp uçağa atladıkları gibi Van’a gittiler. Orada gelen yardım malzemelerinin tasnifinde ve dağıtımında görev aldılar. Geceyi uyku tulumunun içinde geçirmişler. Pazar gecesi dâhil çalıştılar ve pazartesi sabahı İstanbul’a dönüp işbaşı yaptılar. Ben de en az sizin kadar bu evlatların hepsiyle gurur duyuyorum.”

***


Her fırsatta “gençlerimizi duyarsızlıkla suçlayan” meyhane entelektüellerine “bilhassa” duyurulur!

*****


Günün sorusu

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, 29 Ekim törenlerinin iptal edilmesine gelen tepkileri değerlendirirken, “Yüzlerce vatandaşımız canını yitirmişken biz neden bir resepsiyonda buluşmadık, elimizde kadehlerle kahkahalar atmadık diye bir tepkinin dillendirilmesini anlayamıyorum” diye konuşmuş... Sorum kendisine:

Bildiğim kadarıyla bu ülkenin hiçbir okulunda öğrenciler ve öğretmenler bayram törenlerinde ellerinde kadehlerle kahkaha atmıyor... O zaman okullardaki törenler neden iptal edildi?

*****


Savunma hakkına darbe!

Ergenekon davasındaki gariplikler bitmek bilmiyor...

Son olarak 3 Ekim’deki duruşmada, Doğu Perinçek’in avukatı Hasan Basri Özbey’e 16 duruşmaya katılmama cezası verildi. Yetmezmiş gibi avukatların talep günlerindeki konuşma süreleri yarımşar saatten 15‘er dakikaya indirildi.

Ve bu kararlara yapılan itirazlar dün reddedildi!

Peki; Avukat Hasan Basri Özbey neden cezalandırıldı, biliyor musunuz?

9 Eylül 2011 günkü duruşmayı izlemeye gelen binlerce yurttaştan salonun alabildiği 200 kişinin dışarı çıkartılıp, yargılamanın gizli yapılmasına itiraz ettiği için!

***


Bu ülkenin tüm gerçek hukukçularına soruyorum:

Böyle bir kararın hukuki dayanağı olabilir mi?

Binlerce sayfalık iddianameyle suçlanan sanıkların ve onların avukatlarının savunma haklarının 15‘er dakikayla sınırlandırılması, savunma hakkının tümüyle ortadan kaldırılması anlamına gelmez mi?

Ve son bir soru:

Siz... Bu komedinin sahnelenmesine daha ne kadar seyirci kalmayı düşünüyorsunuz?


Mustafa Mutlu
Vatan

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)