Dersim: Halid-i Bağdadi Kürt Nakşilerin Büyük Tuzağı...

Nakşibendîlik Osmanlı’nın resmi tarikatı ve kurucusu bir Türk; Muhammed Bahauddin Şah-ı Nakşibend (1318-1389). Ama sonuncusu bir Kürt; Halid-i Bağdadi Nakşi(1770-1827). Diyeceksiniz bu bir inançtır, tarikattır, Allah’a ulaşma yoludur, Türk olsa ne olur, Kürt olsa ne olur… Tarihe bakarsanız eğer, durum hiç de düşünüldüğü gibi değildir. Anlatalım…
Halid-i Bağdadi’ye kadar bu tarikat halifeleri Nakşibendîliğin pirleri olmuş ve sadece bu öğretiyi tüm Anadolu’da yaymıştır. Ama Halid-i Bağdadi’ye gelince işler değişmiş, bu zat, Hindistan’a giderek Abdullah Dehlevi’den icazet almış ve beş tarikatın birden halifesi olmuştur. En önemlileri de Kadirilik ve Nakşibendilik’tir. Kendinden önceki halifelerden ayrılmış ve kendi başına bir cemaat-tarikat kurmuştur; Nakşibendiliğin Halidiyye kolu… Ne olmuşsa zaten bundan sonra olmuştur… Bundan sonra ne olmuştur, sorusunun cevabı ise Kürt İsyanı olarak tarihimize geçen Kürdistan Siyasi temelindeki isyanların altında yatmaktadır…
Osmanlı’da ilk Kürt İsyanı, 1846, Bedirhan Ağa İsyanı’dır. Dağılmakta olan Osmanlı’dan toprak alıp bir Kürt Devleti kurmak için isyan eden Bedirhan Ağa, Cizre-Botan Emiri Bedirhan Ağa’dır, yıl 1846. Hâkimiyet kurduğu yerler Çarçella’nın kuzeyi Hakkâri, doğusu Cizre’ye kadar olan yerlerdir. Osmanlı’da paşalığa kadar yükselen Bedirhan Ağa isyanı bastırılır, sürgüne gönderilir ve rütbesi geri alınır. Bedirhan Ağa bir Halid-i Bağdadi Kürt Nakşî üyesidir, bu tarikatın bir mürididir…
İkinci Kürt İsyanı 1880’de çıkar. Bu kez isyan eden Şeyh Ubeydullah’tır. Babası, Kürt Halid-i Bağdadi’nin en ünlü halifesi Seyit Taha’dır. Hakkâri, Şemdinli ilçesinde türbesi vardır, yeri Çarçella Dağı’nın güneyinde Bağlar Köyündedir. Şeyh Ubeydullah Seyit Taha’nın hem oğlu hem de halifesidir. 1880’de Osmanlı’ya isyan etmiştir, dağılan Osmanlı topraklarından bir parça alıp Kürdistan kurmak için. Ama o da başaramaz, isyan bastırılır ve sürgüne gönderilir… Şimdi o döneme bir bakınız:
Tarihimize 93 Harbi olarak geçen 1877-1878 Rus harbinin sonuçları, Osmanlı için tam bir felakettir. Kars, Ardahan ve Batum Rusların eline geçer. Kıbrıs İngilizlere bırakılır. Karadağ, Sırbistan, Romanya ve Bulgaristan elden çıkar. Edirne, Tekirdağ ve Çorlu Ruslar tarafından işgal edilir, hatta Ruslar Yeşilköy’e kadar gelir. Buralarda yaşayan milyonu aşkın Müslüman Türk göçe zorlanır. Osmanlı dağılmakta ve toprakları paylaşılmaktadır. Şeyh Ubeydullah isyanı da tam bu sırada çıkmıştır, 1880…

1846 Bedirhan Ağa isyanı da, Mısır’daki Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın ayrı bir devlet kurmak için giriştiği isyanla aynı süreçte çıkarılmıştır. Amaç; yenilen Osmanlı Ordusu, dağılan Osmanlı topraklarından bir parça ganimet almaktır. Her iki isyanı çıkartan da Iraklı Kürt Halid-i Bağdadi Nakşî’nin ağalarıdır, şeyhleridir, seyitleridir…
Tarihimize düşülen notların ve olayların seyri ise bu noktadan sonra daha da trajiktir. Kürdistan Siyaseti temelinde ilk dernek 1908’te kurulur; Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti. Derneği kuran 1846 isyancı başı Bedirhan Ağa’nın oğlu Emin Ali Bedirhan ile 1880 isyancısı Şeyh Ubeydullah oğlu Seyit Abdulkadir’dir. 1918’te Kürt Teali Cemiyeti’ni de kuran aynı kişilerdir; Seyit Abdulkadir, Emin Ali Bedirhan…
Şimdi sıralayalım, bu iki Halid-i Nakşi Kürt ağalarının başını çektiği isyanları:
1921 Koçgiri İsyanı
1924 Şemdinli Barzani-Nasturi İsyanı
1925 Şeyh Said İsyanı
1930 Ağrı İsyanları
1938 Tunceli İsyanı…
Bu sayılan isyanları çıkartanların hepsi Iraklı Kürt Halid-i Bağdadi Nakşî’nin müritleridir.
Bu isyanları çıkartanların hepsi Bedirhan Ağa torunları ile Şeyh Ubeydullah’ın torunlarıdır.
Bu isyanları çıkartanların hepsi, Kürdistan Siyaseti temelinde, olan bitenden habersiz masum halkımızı “kutsal dinimizi isyana alet ederek” bir karanlığa sürüklemişlerdir.
Bu isyanı çıkartanların hepsi devlete karşı isyan için yabancı güçlerle işbirliği yapmışlardır.
Dikkat ediniz, cumhuriyet tarihimizdeki isyanların hepsi Atatürk dönemindedir(1921-1938) ve Atatürk’ten sonra isyan yoktur. İlk soru da budur: Neden Atatürk döneminde ve neden Atatürk’ten sonra isyan yok? Anlatalım…
Neden Atatürk dönemi?

Cevabı kısa, açık ve nettir: Çünkü Atatürk Cumhuriyeti’nde ağalık, beylik, şeyhlik, şıhlık, hele ki masum halkımızın köle gibi kanını emmek yoktur da ondan. Cumhuriyet rejiminde toprakların, halkın, sürülerin, güç ve otoritenin ellerinden gideceğini anlayan bu feodal din ağaları isyan etmiş, halkımızı da isyana sürüklemiştir.
Neden Atatürk’ten sonra yok?
Bunun da cevabı kısa, açık ve nettir: Çünkü Halid-i Bağdadi Kürt Nakşi isyancılarının ya kendileri, ya çocukları, ya torunları ya da bu yolun aynı yolcularının hepsi Atatürk’ün Yüce Meclis’ine girmiş ve devletin güç ve otoritesine ortak oldukları için isyan etmemişlerdir. Bakınız doğuda feodal ağalıklara, ağalar yine ağa, şeyhler, şıhlar yine şeyh ve şıhtır, toprak ellerindedir, halk ellerindedir…
Peki, şimdi değişen nedir? Değişen şudur:

1945 İkinci Dünya Harbi’nden sonra İngiltere ve Fransa güneyimizden çekilmiş, yerine 1948’te ABD ile beraber İsrail gelmiştir, İsrail, vaad edilmiş topraklar ya da Büyük İsrail siyaseti temelinde kendine müttefik aramaktadır ve şimdilik Irak kuzeyinde bir Yahudi Kürdistan peşinde koşmaktadır, bu bir.
Ardından gelen ABD, enerji peşinde koşarak bir Orta Doğu projesi ortaya atmış ve bir Kürdistan sinyali vermiştir, bu iki.
Ve Avrupa, binlerce yıldır Anadolu’da savaştığı Türklerin Asya ile bağını kesebilmek için yeniden bir Bizans projesi ortaya atarak, Sevr’de geçen Kürdistan hayalini gündeme taşımıştır, da bu üç.
Bu üç meseleyi yan yana koyduğunuzda, 1846’tan beri Kürdistan kurarak Anadolu’da güç ve otorite yani devlet olmak isteyen ve tarihsel bir süreçten gelen Halid-i Nakşi Kürt ağaları aradıkları fırsatı bulmuş, dağılacağını düşündükleri Atatürk Cumhuriyeti’ni paylaşmak için sayılan ABD-AB-İsrail ile yine işbirliğine gitmişlerdir, değişen işte budur… Aslında bu tarihin bir tekerrürüdür…
Peki neden Şeyh Said? Peki, neden Dersim?
Bunun da cevabı açıktır; Osmanlı, 1846 ve 1880’de isyan eden Halid-i Nakşi Kürt ağalarını asmamıştır, rütbelerini alıp sürgüne göndermiştir ama Atatürk, Atatürk Cumhuriyeti, kanunları ve mahkemeleri bu isyancı başlarını asmıştır. İşte günümüz meselesi budur; isyan sonrası asılan, Şeyh Said gibi, Seyid Rıza gibi, Kürt Halid-i Bağdadi Nakşi’nin müritleri, şeyhleri, seyitleri rövanş almak istiyorlar, asılanların rövanşını…
Bugün yaşadıklarımıza ve bize yaşatılanlara bir anlam kazandırmak için, ortaya koyacağımız belki de en çarpıcı tespit şudur: bugün Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten Başbakan, Cumhurbaşkanı, Başbakan Yardımcısı gibi önemli makam sahipleri bir Kürt Halid-i Bağdadi Nakşî mürididir, hepsi aynı tarikattandır… Gerisini artık siz düşününüz…
Şimdi bu rövanşa, 1071 Malazgirt’in rövanşını almak isteyenleri de yan yana getirdiğinizde, Yahudi Kürt siyaseti ile BOP’un Orta Doğu Kürdistan siyasetini de eklediğinizde, nasıl bir tehlike içinde olduğumuz açıkça görülecektir.
Ne yapmalı?
Ne Mutlu ki “Ben Türk’üm” diyenler,
Ben “Müslüman Türk’üm” diyenler,
Ben “Müslüman Türk Nakşi’yim” diyenler,
Ben “Cumhuriyet ve Atatürk’e bağlı bir Müslümanım” diyenler,
Ben “Müslümanım ve Türk Bayrağı altında yaşamak istiyorum” diyenler,
Ben “Ülkücüyüm, Milliyetçiyim, Alperenim” diyenler,
Ben “devrimci, yurtsever, bağımsızlık ve özgürlük yanlısıyım” diyenler,
Ben, “emperyalizme karşıyım” diyenler,
Ben “Atatürkçüyüm, Cumhuriyetçiyim” diyenler, sözlerim sizedir!
Kendinizi nasıl tanımlarsanız öyle tanımlayın, söz konusu vatan olduğunda önemi yoktur, çünkü vatan olmaz ise zaten bu tanımlamaların da bir önemi yoktur, olamaz! Vatan olmaz ise iman olamaz! Vatan olmaz ise namus olamaz! Vatan olmaz ise bağımsızlık, özgürlük olamaz! Önce vatan diyerek birleşin! Sağlam yüreğinizdeki sağduyunun sesini dinleyin ve sömürgecilerin kılık değiştirmiş yeni tuzaklarına karşı birleşin!
Birleşip güç olmaktan başka, güç olup Kurtuluş Savaşı’nda yendiğimiz bu sömürgecileri yine yenmekten başka bir çıkış yolumuz yoktur! Hedefimiz; yarım kalan Atatürk Devrimleri’ni Şemdinli’ye götürmek, hep birlikte bağımsız ve özgür ve de insanca yaşamak ve yaşatmak olmalıdır!
Altında toplanıp gölgesinde yaşayacağımız tek bayrak; Türk Bayrağı’dır.
Özgürlük ve inancımızı yaşayacağımız tek cumhuriyet; Atatürk Cumhuriyeti’dir.

Hep birlikte güç olup sömürgecilere karşı savaşacağımız ordumuzun adı Türk Ordusu, milletimizin adı da Türk Milleti’dir!
Güç bizdedir, başkasında değil!

Erdal Sarızeybek

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)