Dersimliler Has Türktür


DERSİM İSYANI VE GERÇEKLER
Rıza Zelyut 17-18.08.2010-güneş gazetesi

Başbakan Dersim isyanını çarpıtıyor ‘İntikam! Kürt diyarında uluyan sırtlan ve çakallar ırkının (Türklerin) pis vücutlarından Kürt vatanını temizlemek için!’
‘İntikam! Kürdistan denilen yıkık anayurdun kurtarılması için!’
Başbakan Erdoğan cumartesi günü Sakarya mitinginde konuşurken, CHP’yi kötülemek için yine 1937-38 yıllarındaki Dersim (Tunceli) isyanlarına değindi ve ‘Vergi vermediler diye Dersim Köylerini CHP bombaladı. O zamanki cumhurbaşkanının emriyle… Kimdi? İsmet İnönü CHP’nin başındaydı. 20 bin, 30 bin, 40 bin, 50 bin kişinin yargısız infaz edildiği söylenir. İnsaf ya!’ dedi.
Bu kısa konuşmada iç içe geçmiş birçok yanlış bulunuyor: 1937 yılının 21 Mart’ında Dersim’deki bazı aşiretler isyan için harekete geçtiğinde Türkiye’nin cumhurbaşkanı, İsmet İnönü değil Mustafa Kemal Atatürk idi…
Başbakan Erdoğan, Dersim isyanı çıktığında CHP’nin başında İsmet İnönü’nün olduğunu söyledi. Bu da yanlıştır. Çünkü Atatürk; 10 Kasım 1938′de ölünceye kadar CHP’nin doğal lideri idi.
Başbakan Erdoğan bilmelidir ki Dersim’de Kürtçü/ Kürdistancı kadro, CHP’ye karşı değil dönemin Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı ayaklanmıştı. Yani isyancıların hedefinde CHP değil, o sıralar devrimlerle Türkiye’yi ağalardan, aşiret reislerinden, şeyhlerden, seyitlerden kurtarmaya çalışan devrimci Türk hükümeti vardı. İki kez patlak veren bu isyanları bastıran da CHP değil, 1937′deki İnönü hükümeti ve 1938′deki Celal Bayar hükümetidir.
Dersim’de devlete silah çekenlerin tepelenmesine ilişkin karar da 4 Mayıs 1937 tarihli gizli Bakanlar Kurulu toplantısında alınmıştır. Bu toplantıda masanın bir tarafında Atatürk, bir tarafında da dini bütün Mareşal Fevzi Çakmak bulunuyordu. Projenin sert biçimde uygulanmasını isteyen ismin Mareşal Çakmak olduğunu; onun 1930 yılında bu bölge ile ilgili olarak hazırladığı rapor açıkça göstermektedir.
Bu bilgilerin ayrıntılarını, kaynaklarıyla birlikte ‘DERSİM İSYANLARI VE SEYİT RIZA GERÇEĞİ’ isimli son kitabımda ortaya koydum.
Dersimdeki Kürtçü isyancıları CHP bombaladı demek; bugün PKK’yı Tunceli’de, Şırnak’ta, Hakkari’de AKP bombalıyor demektir.
ÜSLUP DÜŞÜNDÜRÜCÜ
Başbakan Erdoğan; başında bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti hükümetini suçladığının farkına varmadan ve hiçbir belgeye dayanmadan, ’50 bin kişinin yargısız infaz edildiği söylenir, insaf ya!’ diyor. Ne acıdır ki Sayın Erdoğan’ın Dersim isyanı hakkında söylediklerini; PKK’nın siyasal uzantıları Avrupa’da 2008′de ve 2009′da düzenledikleri Dersim Soykırım Konferansı’nda daha önceden dile getirdiler. Onlar da Türk hükümetinin 50 bin-100 bin insanı öldürttüğünü iddia ettiler. Onlar da bu işe tıpkı Başbakan Erdoğan gibi yargısız infaz, hatta soykırım dediler. Halbuki, Dersim’de isyan çıktığında bunu bastırmak için alınan gizli Bakanlar Kurulu kararında, bölgeden 2 bin kişinin gönderilmesi kararlaştırılmıştır. (Ayrıntılar için Dersim İsyanları ve Seyit Rıza Gerçeği, s. 296) Avrupa’da faşizmin kol gezdiği, insanların gaz odalarına tıkıldığı o günlerde; Türkiye Cumhuriyeti; sadece isyancıları Batı illerine sürmek gibi normal bir kararla yetinmiştir. Başbakan Erdoğan sırf referandumda evet dedirtmek için belgesiz konuşmayı bırakmalıdır. Çünkü; katliam denilen o rakamlar tamamen uydurmadır.
Eğer 1937′de Seyit Rıza aslırken Dersimli’ler de yargısız infaz edilmiş olsaydılar; o zaman 1938′de ikinci kez isyan edecek adamı, silahı nasıl bulabilirlerdi?
DERSİM’DE KÜRTÇÜLER AYAKLANDI
Başbakan Erdoğan; ‘Dersimli’ler vergi vermediler diye CHP onlara yargısız infaz yaptı!’ derken; gerçekleri açıkça çarpıtıyor. Çünkü; Türkiye Cumhuriyeti; Dersim’de Kürtçülük adına ve derebeylik sistemini sürdürmek gayesiyle isyan çıkartıldığı için bölgeye müdahale etmiştir. Ordunun karşısında savaşmasını çok iyi bilen çok ciddi bir güç vardır. Buradan Sayın Başbakan’a kendisi gibi başbakan olan Faik Öztrak’ın TBMM’de 1939′da verdiği bilgi aktarayım: ‘Dersim mıntıkasından şimdiye kadar toplanan silahların adedi 14 bin 593′tür. Bu silahların hepsi son sistemdir.’
(Dersim İsyanları ve Seyit Rıza Gerçeği, sayfa 367) Görülüyor ki isyancılardan ele geçirilen silah sayısı; bölgede bugünkü PKK’nın üç katı kadar bir silahlı gücün bulunduğunu ve devletle savaştığını gösteriyor.
Dersim’de isyan edenler; bölgede eskiden beri derebeylik sistemi kurmuş olan aşiret reisleridir. Bunlar; yeni devletin devrimci uygulamaları kendi düzenlerini tehdit edince; Kürtçülükten yararlanarak devlete silah çektiler. Bölge Valisi General Abdullah Alpdoğan, aşiret reislerine 1936′da haber yollayıp silahlarını teslim etmelerini istediğinde onlar devlete şöyle şartlar ileri sürmüşlerdi: ‘İçimize karakollar yapmayacaksınız.
- Köprü-yol yapmayacaksınız. n Yeniden nahiye ve ilçe merkezleri oluşturmayacaksınız.
- Silahlarımıza dokunmayacaksınız.
- Vergimizi de pazarlık usulüyle vereceğiz.’ (Dersim İsyanları, s. 295)
HALKI NASIL KORKUTTULAR?
Bu derebeyleri; oranın yoksul ve çaresiz halkını kandırmak için diyorlardı ki: ‘n Eğer asker buraya gelirse, Dersim’deki kadınlar gündüz kocalarının gece askerin olacak. n Evlerin bir giriş bir çıkış kapısı olacak, ikisinde de polis bekleyecek; bütün kazandıklarınızı elinizden alacaklar. n Keçiler için topladığınız meşe yapraklarından bile vergi alacaklar. n Türk hükümeti Dersim’e giremez; buna gücü de yoktur. ‘ (Sayfa 294)
İşte bölgedeki derebeyleri; başlarında Seyit Rıza olduğu halde; buna benzer sözlerle kandırdıkları suçsuz ve çaresiz Tunceli halkını silahlandırıp Türk ordusunun üstüne saldılar. Yüzde 90′ı Kızılbaş Türkmen olan bu aşiretlerin başındakiler; uluslararası destek bulabilmek için de kendilerini Kürt gösterdiler ve Kürdistan projesi için ayaklandıklarını duyurdular.
İngilizler’den Kürdistan’a yardım istedi
İsyanın elebaşısı Seyit Rıza, İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na bir mektup yazarak oradan yardım istemiştir. İşte bu mektup; olayın içyüzünü en iyi biçimde göstermektedir.
+*b
‘Dışişleri Bakanlığı Dersim-Kürdistan 30 Temmuz 1937
Sayın Bakan,
Yıllardan beri, Türk Hükümeti Kürt halkını asimile etmeye çalışmakta ve Kürt dilinin gazete ve yayınlarını yasaklayarak, anadillerini konuşanlara eziyet ederek, Kürdistan’ın bereketli topraklarından gidenlerden büyük bir bölümünün telef olduğu Anadolu’nun çorak topraklarına, zorunlu ve sistemli göçler düzenleyerek, bu halka zulmetmektedir.
Son olarak Türk Hükümeti, kendisiyle yapılan bir anlaşma sonucu, bu baskılardan arındırılmış, Dersim bölgesine de girmeye kalkmıştır.
Bu olay karşısında, Kürtler göçün uzak yolla-rında can vermek yerine, kendilerini korumak için 1930′da Ararat Tepesi’nde, Zilan ve Beyazıt Ovası’nda olduğu gibi, silahlara sarıldılar.
Üç aydan beri ülkemde, tüyler ürpertici bir savaş sürüyor.
Savaş olanaklarının eşitsizliğine ve bombardıman uçaklarının, yangın bombalarının, boğucu gazların kullanılmasına rağmen, ben ve yurttaşlarım, Türk ordusunu başarısızlığa uğrattık.
Direnişimiz karşısında, Türk uçakları kasabaları bombalıyor, yakıyor. (Ö.)
(Ö.)
Zindanlar yumuşak başlı Kürt halkıyla dolup taşıyor, aydınlar kurşuna diziliyor, asılıyor ya da Türkiye’nin tecrit edilmiş bölgelerine sürgün ediliyor.
(Ö.) üç milyon Kürt, benim sesimden Ek-selanslarına sesleniyor ve bu hükümetinizin yüksek manevi etkisinden Kürt halkını yararlandırmanızı sizden istirham ediyor.
Sayın Bakan, en derin saygılarımın kabulünü rica ederim.
Dersim Generali Seyit Rıza’ (Dersim İsyanları ve Seyit Rıza Gerçeği, sayfa 301)
Bunca kışkırtmaya karşın isyana ancak bölgedeki 40′ı aşkın aşiretten ancak 7′si katılmıştı. Devlet de bunları hedef almıştı ve gizli Bakanlar Kurulu kararında açıkça yazıldığı üzere, hedefteki insan sayısı da 2 bin kadardı.

DERSİMLİLER HAS TÜRKTÜR
Atatürk,15 yıl boyunca sabretti
Dersim’in 1937′deki nüfusu ve ayaklanmacılarla ilgili resmi rakamlar, ’50 bin kişiye yargısız infaz yapıldığını’ iddia eden Başbakan Erdoğan’ı yalanlıyor
MUSTAFA Kemal Atatürk, kendisine sunulan raporlardan Dersim bölgesinde yaşayanların Türkmenler olduğunu biliyordu. Kurtuluş savaşı yıllarında Dersimli Meço Ağa ile Diyap Ağa, Ankara hükümetinin yanında yer almışlardı. Lakin batı Dersim aşiretleri; 1921′de Koçkırı ayaklanmasında yer almışlardı. Şeyh Sait’e arka çıkan Dersimli mebus hain Hasan Hayri’ye ve Ağrı’daki Kürtçülere arka çıkan Seyit Rıza’ya karşın Atatürk;: bölgeyi barış yoluyla ülke bütünlüğüne katabilmek için tam 15 yıl uğraştı. Kemal Paşa; çaresiz ve yoksul bölge halkını çelik cendereye almış olan derebeylerini yola getirmek için birçok üst düzey yetkiliyi yollayıp nasihat etti. Arabuluculardan Bektaşi olan Vali Ali Cemal (Bardakçı); Dersim aşiret reisleri ile aylarca görüştü, onlara sözler verdi; hatta Munzur Suyu’ndan su içerek antlar etti ama bu çeteciliğe alışmış derebeylerini yola getiremedi. Vali Ali Cemal, Atatürk adına, böl-
geye Alevilik eğitimi verecek okullar açılmasını bile teklif etti. (Ayrıntılar için bak: Dersim İsyanları ve Seyit Rıza Gerçeği, sayfa 286) Ama, güya Alevi dedesi olan Seyit Rıza ile öbür derebeyleri; kendi otoritelerini sarsacak bu tür yeniliklere silah çekerek karşılık verdiler.
DERSİMLİLER HAS TÜRKTÜR
Dersim’e egemen olan bazı derebeyleri; kendi baskı ve sömürü düzenlerini sürdürmek için Kürt görünüp Kürdistan adına isyan etmiş olsalar bile; Dersim içlerinde yaşayan insanlar; Türk kökenlidir. Dersim aşiretlerinin büyük bölümü Şeyh Hasan soyundan gelmektedir. Şeyh Hasan 15. yüzyılın ikinci yarısında Çemişkezek’te egemen idi. Bunun torunu olan Hacı Rüstem; Dersim bölgesini, savaşmadan İran’da Türkmen devleti kuran Şah İsmail’e bırakmıştı. Rüstem Bey, Çaldıran’da Şah İsmail’in yanında savaşmış, sonrasında da 40 yakınıyla birlikte Yavuz Sultan Selim tarafından başları kestirilerek öldürülmüşlerdi. (Belgeler için bak: Dersim İsyanları ve Seyit Rıza Gerçeği, s. 48)
1514′te Şah İsmail’in komutasındaki Kızılbaş Türkmenler Çaldıran Savaşı’nda yenildikten sonra, 1515′te Safevi Devleti’ne (Şah İsmail’e) bağlı Kemah Kalesi Kürtlerin de aralarında yer aldığı Osmanlı ordusunca ele geçirildi. Buradaki Kızılbaşlar da Dersim dağlarına çekildiler. Bunların Osmanlılarla çatışmaları Birinci Dünya Savaşı döneminde bile devam etti.
Bölgedeki az sayıdaki Kürt nüfus ise buraya ilkin 1515′te, Osmanlı ordusunun içinde paralı asker olarak geldiler. Yani burası eskiden beri Türklerin yerleştiği bir alan idi.
Başbakan Erdoğan bilmezse danışmanları da mı bilmez?
1937 yılında dünya karışmış; Uzakdoğu’da ve Orta Avrupa’da faşist devletler komşularını yutmaya başlamışlardı. Türkiye, o sıralar denetiminde bulunmayan Boğazlar’a hakim olabilmek amacıyla Montrö Antlaşması için Milletler Cemiyeti ile görüşme başlatmış; gerekirse Boğazlara el koyacağını belli etmişti. Güney’de Hatay’ın Türkiye’ye katılması için Türkiye, Fransa ile savaşın eşiğine gelmişti. Bölgede çatışmalar oluyordu.
İşte, Türkiye’yi kuşatacak olan yeni dünya savaşı öncesinde ülkenin ortasında Kürdistan hayali ile bazı aşiretler ayaklanıyordu. Başbakan Erdoğan bilmelidir ki; buna rağmen; ilk baskını yapan, köprüleri ve karakolları yakan Dersimli isyancılar olmuştur. Bunlar; karışan dünya şartlarında hükümetin kendileri ile baş edemeyeceğini sanıyorlardı. Dedikleri ise ‘Dersim’e sefer olur, zafer olmaz!’ idi.
Türkiye Cumhuriyeti ile ideolojik mücadele içinde olan Kürtçüler ve gericiler; Dersim’de isyan olmadığını, devletin sebepsiz biçimde 100 bin insanı katlettiğini ileri sürerler. Ne yazık ki bu yalana kamuoyu da inanmak eğilimindedir. Halbuki 22 Mayıs 1937 tarihli gizli İngiliz belgesinde özetle şu söyleniyor: ‘sayılarının 1500′ün üstünde olduğu söylenen Kürt asilerinin Türk kuvvetlerine ciddi kayıplar verdirmeye devam ettiği ve ellerine düşen subayların vücutlarını vahşice parçaladıkları söylenmektedir.’ (Bak: Dersim İsyanları, s. 303)
1938′de ikinci kez patlayan isyanla ilgili haberler de dünya basınında yer almıştır. Örneğin, 13 Temmuz 1938 tarihli Şam’da çıkan El-İhbar Gazetesi’nde şöyle denilmektedir: ‘Türkiye’de Kürt isyanı şiddetlendi. Kürtler, Türk birliklerine saldırdılar ve bozguna uğrattılar.’
Yani; Dersim’de isyan olmadı, devlet katliam yaptı iddiaları tamamen yalandır; tarihle alay etmektir.
KİMLER İSYAN ETTİ?
Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı Kürdistan isimli bir devlet kurmak hayaliyle 1920-21′de Koçkırı; 1925′te Musul’u yitirmemize yol açan Şeyh Sait, 1930′da Ağrı, 1937-38′de Dersim isyanları çıkarıldı. Türkiye Cumhuriyeti’nin yerini ve bu isyanların niteliğini dönemin ilerici aydınları şöyle değerlendiriyorlar: ‘(Mustafa) Kemal, genel olarak ulusal kurtuluş hareketini temsil etmekte ve Türkiye’nin demokratlaştırılması ve feodal kalıntılar ile Müslüman din adamlarının etkisinden kurtarılması için çalışmaktadır.
Kemal’e karşı ilk olarak emperyalizm, ikinci olarak feodal ağalar, üçüncü olarak din adamları ve dördüncü olarak liman şehirlerinin yabancı sermayeye bağlı ticaret burjuvazisi mücadele etmektedir. ( İ.P. Korrespondez’den, Dersim İsyanları, Sayfa 198)’
İşte 1926′daki bu satırlar; bugün kopartılan Dersim yaygarasının altındaki asıl gerçeği göstermektedir.
SOYKIRIM YALANI
Dersim’de 50 bin ile 100 bin insanın öldürüldüğü, soykırım yapıldığı iddiaları gericilerin ve Kürtçülerin uydurmasıdır. Bu yalana sahip çıkan Başbakan Erdoğan’dan iddiasının belgesini ortaya koymasını istiyoruz.
O dönemde Dersim bölgesinde 40′ın üstünde aşiret vardı. 1937′de isyan eden aşiret sayısı ise 7 idi ve nüfusları da çoluk çocuk 20 bin dolayında bulunuyordu. Hükümet, aldığı gizli kararda bölgeden 2 bin kişiyi çıkarmayı planlamıştı. Bu 7 aşiret ayaklanınca, bastırılması için Elazığ’da karargah kurulmuş; sonra asker ağır ağır Dersim içine girmiş; Seyit Rıza’yı kuşatmıştır. Bu sırada, aralarında Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen’in de bulunduğu pilotlar, Dersim’de isyancıların saklandıkları bölgeleri bomba-
lamışlardır. Son çatışma Kozluca Muharebesi diye anılmaktadır ve bu çatışmada Seyit Rıza’nın küçük karısı Besi ile büyük oğlu Hasan da dahil bine yakın isyancı öldürülmüştür. Seyit Rıza da kaçmaya çalışırken 11 Eylül gecesi Fırat Nehri üzerindeki köprüde yakalanmıştır. 1937′de İnönü hükümeti zamanında Dersim’de ölenler; devlet kuvvetleri ile çatışmaya girenlerdir. Eğer bu dönemde katliam yapılmış olsaydı; aynı bölgede bir yıl sonra ikinci bir ayaklanma patlak vermezdi.
İsmet İnönü, Atatürk’le anlaşamadığı için görevden alınmış, yerine Celal Bayar getirilmiştir. Bölgede Kalan-Deman-Haydaran isimli üç aşiret yeni ayaklanma başlatınca Celal Bayar 1938 baharında Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak ile plan yapmıştır. Bölgeyi isyancılardan tamamen temizlemek için Orgeneral Kazım Orbay görevlendirilmiştir. Ordu; harekata başlamadan önce üç bölgede halka bildiriler atarak, isyancılardan ayrılmalarını, askerin denetimindeki güvenli bölgelere geçmelerini istemiştir. Bundan sonra harekat tamamlanmış; isyancılar öldürülmüş; ilişkili olanlar da Batı’ya sürülmüştür.
Soykırım iddiası rakamsal olarak da temelsizdir. Dersim bölgesinin tüm nüfusu, 1937 başında, gazetelere yansıdığı kadarıyla 70 bin kadardır. Aşiretlerin yaşadığı iç Dersim’in nüfusunun 50 bin kadar olduğu devlet raporlarında yer almaktadır. Başbakan Şükrü Kaya da 1935′te Dersim nüfusunu 65-70 bin kişi olarak TBMM’de açıklamıştır.
Büyük bölümü ayakta kalan aşiretlere bakınca; 50 bin veya 100 bin kişinin öldürüldüğü iddiasının yalan olduğu anlaşılmaktadır.
Üstüne üstlük devlet adına, 3. Ordu Müfettişliği’nin yaptığı açıklamada, 1938 sonunda bölgeden ölü ve diri, toplam 7954 kişi çıkartılmıştır.
Bu rakamın 5 bin kadarı, batı bölgelerine sürülenleri kapsamaktadır. O yüzden isyanlar sırasında bölgede ölenlerin sayısı 2500 kadardır. Ki bunların büyük bölümü; devlet kuvvetleri ile çarpışırken ölenlerdir. (Dersim İsyanları ve Seyit Rıza Gerçeği, Sayfa,
28 ve 367)
Görüldüğü üzere, rakamlar; bölgede bir soykırım olduğunu açıkça yalanlamaktadır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten Sayın Başbakan’a yakışan da başında bulunduğu devlete iftira etmek değil, belgelerle konuşmaktır.
Dersim’de anaları ağlatan cumhuriyet rejimi değil, Seyit Rıza ile öbür derebeyleri olmuştur. Dersim isyanları ile Aleviliğin hiçbir ilgisinin bulunmadığını o dönemleri yaşayan Dersim (Tunceli) halkı iyi bilmektedir. Geçmişte Osmanlı ordusu ile birleşerek Alevileri katledenlerin bugün Tunceli insanını savunur pozisyonda ortaya çıkması ne büyük bir dramdır.

İlk kurşun
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)