Dilek Önder yazdı:"Özür dilemek ya da dilememek..."

Ben “özür dileyenleri” sevmem.

“Özür bekleyenleri” de sevmem.

“Özür” özürlüyüm yani!

Çünkü:

Biri benden özür diliyorsa bilirim ki, üzerindeki yükü benim üzerime atmak istiyordur...

Atıp kurtulmak niyetindedir...

Yaptığı, üstlendiği her neyse, onun getirdiği kötü hislerden böylece arınacağını sanır.

Belki arınır da...

Bana uymayan da budur işte!

Özür diler, biter.

Bu kadar kolay mı yani?

İşte onun için özür dilenmesini sevmem.

O kötü hislerden bu kadar kolay kurtulunmasından hiç hazzetmem.

“Hiç özür dileme ama öyle bir şey yap, öyle bir şey söyle ya da öyle bir tamir et ki, ikimiz de huzur bulalım” derim ben.

Gerçek barışı orada arama taraftarıyım.

Zaten oradadır.

Bir özürle hiçbir hatanın, olayın kapanacağına inanmam.

Açıkta kalır.

Bitmez.

Mutlaka telafi etmek gerekir. Yoksa haksızlık duygusundan kurtulamazsın.

Özür dileyeni sevmememin bir nedeni daha var:

“Başka bir niyeti vardır” diye düşünürüm.

Hatta o niyetini de bilirim.

Hedef şaşırtıyordur...

Dikkatimi dağıtmaya çalışıyordur.

Direkt egoya çalışıp şaşırtıyordur.

Hele hele itiraf ediyorsa...

Yandık!

O zaman aynısını bir daha yapacak demektir. Hatta belki de hâlâ yapıyordur.

Bu yüzden özür dileyenlerden ürkerim de.

Onlara güvenmem.

Hiç güvenmem.

Özür dileyenleri sevmem çünkü:

Aslında o kendisini affetmiyordur.

Bu yüzden benim, onu affetmemi ister. Birisinin onu affetmesine muhtaçtır.

Yoksa bana ne?

Senin yaptığın kötülük sana yazar, bana değil.

Beni incitebilir, acıtabilir, üzebilir, ezebilir ama bana yazmaz. Sen yaptıkların senin hanendedir...

Duygu, vicdan, hak-hukuk? Ne hanesiyse...

Onu affetmek bana mı düşer?

Kim kimi affedecek kadar olmuş ki?

İşte sırf bu yüzden özür dilenmesini bekleyenleri de sevmem.

“Sen kimsin ki, birini affedeceksin?” diye düşünürüm.

Zaten aslında istesen de affedemezsin ki!

Her zaman ama her zaman neren incindiyse, oranın tedavi edilmesini beklersin. Yoksa oran hep acır.

O yüzden özür dilemek, özrü kabul etmek bence küçük ruhların küçük oyunlarıdır.

(Ben oldum, düşeceğim, ona göre... Biri beni tutsun!)

Bu yazdıklarımın Dersim tartışmalarıyla ilgisi yok.

İki politikacı çıkmış, özür dilemiş, ne yazar?

Kime yazar?

Kim, kimi affeder?

Kime neye faydası var?

Boş boş konuşmaktan başka?

Oyun oynamaktan başka?

Dilek Önder
Vatan
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)