Doç.Dr.Hüner Tuncer yazdı:"Niçin Abdülmecit Anılıyor?.."

Niçin TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Padişah Abdülmecit’i ölüm yıldönümünde anma gereksinmesini duydu?.. Acaba Abdülmecit’in Padişahlığı zamanında “Tanzimat Fermanı”nın ilan edilmesini, Atatürk’ümüzün “Aydınlanma Devrimi”ni gerçekleştirmesiyle bağdaştırmak ve aslında “Tanzimat Fermanı”yla ülkemiz topraklarında “Batılılaşma”nın ve “Aydınlanma”nın başlatılmış olduğunu mu ima etmek istedi?.. Eğer Meclis Başkanımız böyle düşünüyorsa, bu, onun tarihsel gerçekleri çarpıtmak amacında olduğunu gözler önüne serer.
Abdülmecit, 1839 yılında henüz 16 yaşında bir çocukken, babası II. Mahmut’un zamansız ölümü üzerine Padişahlığı devralmış ve tarihe güçsüz kişiliğe sahip bir padişah olarak geçmiştir. 1839 tarihli “Tanzimat Fermanı”, aslında Padişah II. Mahmut döneminde Sadrazam Mustafa Reşit Paşa tarafından hazırlanmış ve II. Mahmut’un son vasiyeti niteliğini taşıyan bir belge olmuştur. “Tanzimat Fermanı”, II. Mahmut öldüğü için, 3 Kasım 1839’da Padişah Abdülmecit’in huzurunda ve yabancı büyükelçilerin önünde ilan edilmişti.
Şimdi kısaca tarihsel gerçeklere bir göz atalım: 1839 yılına gelindiğinde, Osmanlı Devleti, artık kendi gücüyle kendini koruyamaz duruma gelmiş ve bu nedenle, “güç dengesi” politikasından yararlanma gereğini duymaya başlamıştı. “Tanzimat” yöneticileri, Osmanlı’nın dış politikada kendi kendine yetemeyeceğini ve varlığını ancak Büyük Güçlere sırtını dayayarak sürdürebilmesinin mümkün olacağını anlayınca, İmparatorluk bünyesinde reformlar yapmak suretiyle, özellikle İngiltere ile Fransa’nın sürekli dostluğunu elde etmeye çalışmıştı. Büyük Güçler de, kendi çıkarlarına uygun bir düzenin kurulabilmesi için, sürekli olarak Osmanlı’nın içişlerine karışmışlardı.
“Tanzimat”, Osmanlı Padişahı’nın girişimiyle değil, 19. yüzyılda artık Osmanlı Devleti’nin kaderini kendi ellerine geçiren Batılı Büyük Güçlerin etkisi ve baskısıyla hayata geçirilmişti. Bu tarihsel gerçeği hiçbir zaman yadsımamak gerekir.
Büyük Güçler arasında en çok İngiltere’nin Abdülmecit üzerinde etkili olduğu ve o dönemde İngiltere’nin İstanbul’daki Büyükelçisi Stratford Canning’in, adeta Padişah’ın danışmanlığını yaptığı tarih kitaplarında yer alan bir gerçektir. Canning’in Osmanlı Sarayı nezdindeki temel görevi, Osmanlı’ya reformların yapılmasını kabul ettirebilmek üzere, alınması gereken önlemleri salık vermek ve bu önlemleri desteklemek olmuştu. Canning’in görüşüne göre, orduda, yönetim mekanizmasında ve polis gücünde yeniliklerin yapılması ve İmparatorluğun Hıristiyan uyruklarına daha iyi davranılması gerekiyordu.
Padişah Abdülmecit döneminde; Rus Çarı Nikola, 1853 ilkbaharında St. Petersburg’taki İngiliz Büyükelçisi Sir Hamilton Seymour’a Osmanlı’nın o tarihteki durumuna ilişkin şu yorumda bulunmuştu: “Osmanlı İmparatorluğu kritik bir durumdadır. Ülke parçalara bölünmek üzeredir. Ellerimizin arasında ‘hasta bir adam’-çok hasta bir adam- bulunmaktadır. Her türlü gerekli düzenleme yapılamadan, günün birinde, bu ‘hasta adam’ın ellerimizin arasından kayıp gitmesi çok büyük bir şanssızlık olacaktır.”(1)
Yine Padişah Abdülmecit’in döneminde; artık Büyük Güçler tarafından “hasta adam” olarak nitelendirilen Osmanlı Devleti, 1854-1855 yıllarında Kırım Savaşı’nı gerçekleştirmiş ve tarihinde ilk kez olarak, bir savaşı ancak yabancı güçlerin yardımlarıyla kazanabilmişti. Kırım Savaşı, Osmanlı Devleti’nin parçalanma sürecini hızlandırmıştı.
Kırım Savaşı’nın ertesinde 1856 yılında gerçekleştirilen Paris Barış Konferansı’nın sonunda imzalanan Paris Barış Antlaşması ile, Batılı Büyük Güçler, Abdülmecit’e, Osmanlı’nın Hıristiyan uyruklarına Müslüman uyruklarıyla eşit haklar sağlamayı amaçlayan “Islahat Fermanı”nını ilan etmesini buyurmuşlardı. Böylelikle, Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışmayı sürdüren Büyük Güçlerin baskısı ve buyruğuyla, 28 Şubat 1856 tarihinde, Padişah Abdülmecit’in “Islahat Fermanı”nını yayımlamaktan başka bir seçeneği kalmamış oluyordu.
“Islahat Fermanı”nın Paris Barış Antlaşması’nın maddeleri arasında yer almasıyla, Büyük Güçlere, Osmanlı Devleti’nin iç ve dış politikasına karışma olanağı tanınmış oluyordu.
“Islahat Fermanı”nı izleyen dönemde (yine Abdülmecit’in dönemi); Rusya, İngiltere, Fransa ve Avusturya’nın, Osmanlı Devleti’ne birlikte ya da ayrı ayrı yaptıkları müdahalelerin görünüşteki nedeni, “Islahat Fermanı”nda yer alan ilkeler uyarınca, Osmanlı’nın söz vermiş olduğu reformların uygulanmasını sağlamak; gerçek nedeni ise, Osmanlı’yı parçalamaktı.
İşte, yukarıda kısaca belirtmeye çalıştığım tüm bu gelişmeler, 17 Kasım 2011 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisi tarafından 150. ölüm yıldönümü anılacak olan Abdülmecit’in Padişahlığı döneminde yer almıştı.
Büyük Atatürk’ün 10 Kasım anma törenini geçiştirmeye çabalayan ve giderek bu günün önemini özellikle gençliğimize unutturmayı hedefleyen AKP Hükümeti’nin, Abdülmecit’in Padişahlığı’nı anmasını neye yorarsınız?.. Acaba Abdülmecit’i anma töreniyle, Atatürk’ümüzün gerçekleştirmiş olduğu ve bütün dünyada en büyük devrimlerden biri olarak nitelendirilen “Aydınlanma Devrimi”nin başlangıç fitilinin Abdülmecit tarafından mı ateşlendirilmiş olduğu halkımıza yutturulmak istenmektedir?..
Sevgili okuyucular, bu yazdığım tarihsel gerçekler karşısında, artık Abdülmecit’i ve Büyük Atatürk’ü bir kez daha değerlendirmek sizlere düşüyor!!!

Doç. Dr. HÜNER TUNCER
İLK KURŞUN
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)