Dr. Gülümser Heper yazdı:"İran Ne Zaman Vurulacak?"

Evet yukarıdaki sorunun, Ortadoğu halklarının kaderini belirleyecek bu sorunun cevabı son derece basittir. Bölgedeki karmaşık güç dengelerin ağırlığının ne yöne olduğu sorunun cevabını verdirecektir. Dengenin yönünü belirleyen en önemli faktörlerden biri İran’ın gücüdür. Zamanlamayı belirleyecek şey ise İran hakkında yeterli veri sağlanıp sağlanmadığıdır. Veri dediğimiz şeyin esası ise İran’ın gerçek nükleer gücünün ne büyüklükte olduğudur.
Bilindiği üzere İran’a vurulması sürecini hızlandıracak en ateşli açıklamaları İsrail yapmaktadır. İsrail, İran’ın Ortadoğu’yu radyasyon bataklığına çevirecek güçte organizasyonları olduğunu vurgulayarak dünya platformunda İran’a yapılacak müdahaleyi haklı zemine çekmektedir. İsrail bu gidişatın hızlandırılması gerektiğini vurgularken, Ortadoğu’da mağdur rolünü oynamaktadır. İsrail bu ajitasyonları korkudan mı yoksa yoksa İran’ın şu anki gerçek gücünün bilinmesinden mi kaynaklanmaktadır? Bu süreçte İran ise yine bilinçli olarak Aslan rolünde kükremeye devam etmektedir. Peki gerçekten İran aslan gücünde midir? Yoksa İsrail bir tilki gibi aslanın yuvasına girmiş aslanın gücünün sınırını bildiği için bu kükremeleri ellerini ovuşturarak izlemekte midir?
Bilindiği üzere Ahmedinejat’ın ikinci dönemi 12 Haziran 2009 seçimleri ile başlamış ve seçimler bu ülkeye politik bir denge sağlamıştı. Ahmedinejat’ın ikinci döneminden itibaren de uluslararası komite İran’a vurma startını vermiştir. Bu kararın verilmesinin nedeni ise İran’ın gerçek gücünün tespit edilmiş olmasıdır. İsrail Savunma Güçlerinin (IDF) Mayıs 2010 tarihinde hazırladığı özel bir değerlendirme İran gerçeğini şu cümlelerle açıklamaktadır: Her ne kadar İran dışarıya karşı caydırıcı bir güç olma imajı vermekte ise de gerçek bu değildir. İran bir çok ekonomik zorluklardan muzdariptir; uluslar arası yaptırımlardan hayli zorlanmaktadır ve askeri gücü ise yarattığı imajdan çok daha zayıftır. Uluslararası topluluğun planlı ve korkusuzca yapacağı bir müdahale İran’ı bölgeye ve tüm dünyaya tehdit olmaktan kurtarabilir.

Bilindiği üzere son 10 yıl içerisinde İran gerçeği tüm dünyanın geleceğini belirleyecek bir öncelikte gösterildi. Bu süreçte İran’a yapılan suçlamalar ise sırasıyla Ortadoğu’da lider olma güdüsünde olduğu, İslami devrim ihraç etmeye kalkıştığı ve bölgede hegemonya sağlamaya çalıştığı şeklinde idi. Suçlamaların devamında ise bu hedefleri başarmak için üç alanda organizasyon yapığı iddia edilmekte idi.
Bunlardan en çok vurgulanan ise İran’ın Nükleer Hırsları üzerineydi. Her ne kadar uluslararası Nükleer Üretme Anlaşmasını (NPT) imzalamasına rağmen İran’a karşı 1990 dan beri askeri amaçlı nükleer üretim çalışmaları içinde olduğu vurgusu yapılmaktadır. BM’in Uranyum zenginleştirme programını askıya alması talebini reddettikten sonra BM Güvenlik Konseyi İran’ın İran’a birtakım yaptırımlar uygulamıştır. BM Güvenlik Konseyi hem 2006 da hem de 2007 çok sıkı tedbirler alarak programın ilerlemesini engellemeye çalışmıştır. İran bu yaptırım uygulamalarına rağmen sivil nükleer program uyguladığını söylemekte ve kendi nükleer silahlanma programı rotasını devam ettirmektedir. Bu konuda IDF’nin raporu hayli aydınlatıcı: Her ne kadar İran’ın halen nükleer silahları olmasa da dünyadaki uzmanların görüşü yakın süreçte bu imkanlara kavuşacaktır. Müdahale zamanının uzatılması nükleer güç olmada İran’a verilecek bir fırsattır. Radikal İslamcıların ellerindeki silahlar hem Ortadoğu hem de dünya için hayati önemliliktedir.
Peki İran’ın şu anki nükleer gücü ne büyüklüktedir? Tüm kısıtlamalara karşın üç alanda nükleer imkanlara sahiptir. Bunlar fisil materyali, patlayıcı mekanizmalar (nükleer silah aparatları) ve fırlatılabilir füzelerdir. İran’ın nükleer ajandasını gerçekleştirdiği merkezler tek tek tespitlidir. Bu merkezler sırasıyla Arak ( araştırma reaktörü ), Kashan (nükleer yakıt üretimi), Bushehr ( İki nükleer reaktörden birinin yeri), Yazd (uranyum yatakları), Natanz ( uranyum zenginleştirme programının uygulandığı yer) ve Tahran’ın varoşları olarak tespit edilmiştir.
Sonuç olarak şu an itibariyle İran’ın nükleer, askeri ve yıkıcı gücü oldukça sınırlıdır. İran şu an İsrail’i ve uluslararası komiteyi caydırmak için yapabilecekleri hakkında yalandan çok büyük imajlar vermektedir. Ancak BM yaptırımlarına rağmen zaman nükleer güç olma süreci için İran’ın lehinedir. İsrail ise İran’ın şu anki gerçek gücünü bildiği için süreci hızlandırma gailesindedir. Bu süreçte Türkiye’ye yerleştirilen radar sistemleri ise sürecin başlatıldığının resmidir. İsrail ile Türkiye’nin giriştiği polemik ise bu uluslararası tasarlanmış organizasyonda Ortadoğu halklarına Erdoğan’ı İslam kimliğini sunmak için yapılan tezgahtır. Erdoğan’ın Ahmedinejat’a karşı sessizliği de sürecin başladığının belgesidir. Bakalım Türkiye’nin radar sistemlerinin merkezi konumunda olması Türk halkını korumakta yeterli olacak mıdır?

Dr. Gülümser Heper
İLK KURŞUN
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)