Dünyada yok böyle bir şey...

Mustafa Kemal Atatürk dün bütün Türkiye’de, 73. Ölüm Yıldönümünde anıldı. Bu olaydan söz ederken Anıtkabir’de yapılan göstermelik protokol törenini değil, milletin içinden gelerek düzenlediği sessiz ve gösterişsiz törenleri kastediyorum.
Dünyanın hangi ülkesinde bir devlet adamı veya herhangi bir kimse, 73 yıl sonra böyle anılır?
Bunun ikinci bir örneği var mıdır?
İşte onun döneminin devlet başkanları Hitler, Stalin, Franco.
Şimdi lanetle anılan, eli kanlı üç diktatör.
Atatürk’e gerek hayatta iken ve gerekse ölümünden sonra nice çamurlar atmaya kalkıştılar. Hayatta iken atılan çamurlar öyle açıktan atılamazdı. Ölümünden sonra yoğunlaştı. Bu süreç günümüzde de hızla sürüyor.
Ne yalanlar attılar, ne sapıklıklar yaptılar.
Gün geldi, iktidarı da arkalarına alıp yalan ve iftira sürecini iyice hızlandırdılar.
Atatürk diktatördü!
İstiklal Mahkemeleri cellatların elinde idi. Sanığı önce idam edip sonra savunmasını isterdi!
Atatürk dinsizdi!
Türk milleti bunlar gibi binlerce yalanla kandırılmak istendi.
İnsanların gözlerine baka baka, hiç utanıp sıkılmadan nice yalanlar söylediler. Her dakika Allah, peygamber, din, iman diyen bu soysuzların ağzından nice iftiralar fışkırdı…
Ve günümüzde bile fışkırıyor.
Atatürk’ü sevmek zorunda değiller. Ama bu Müslümanlık tüccarlarının, entel liboş, yalaka yandaş takımının böyle pervasızca yalan söylemesi inanılır gibi değil.
Bunlarda ne Allah korkusu var, ne de kuldan utanma duygusu.
XXX
Türk milleti bu sahtekarlara dün bir kez daha sessizce yanıt verdi.
Caddelerde araçlar durdu, insanlar kaldırımlarda kendiliğinden saygı duruşuna geçti.
Evet, dünya tarihinde bir ilk yaşıyoruz. Bir devlet adamı, ölümünün 73. yılında bile her yaştan, her kesimden insanlar tarafından böylesine bir sevgi seliyle anılıyor.
Muhteşem bir şeydir, dünyada eşi benzeri olmayan bir hadisedir.
Demek ki bu sevgi seli iktidarlarla falan değişmiyor!
Demek ki Cumhuriyet bayramı törenlerini bile iptal edenlerin yüreği, o sevgiyi milletin gönlünden söküp atmaya yetmiyor.
Işıklar içinde yatsın.
* * *
VAN’DAKİ JAPON!
Sevgili okuyucularım, Van önceki gece bir kez daha sarsıldı, 25 bina ile birlikte iki otel yıkıldı. Yıkılan binalar boş, ancak oteller dolu idi.
Enkaz altında can verenlerin sayısı henüz belli değil.
Şimdi sormak gerekiyor:
Van’a ilk deprem sonrasında bir sürü yardım ekipleriyle birlikte teknik ekipler de gönderildi.
Bu teknik ekipler orada ne yaptı?
Van’da zaten birkaç otel var. En büyük ikisi önceki gece çöktü.
Peki kardeşim, teknik ekipler sürekli dolu olan o binaları gidip inceleme zahmetine katlanmadı mı?
Belki incelediler, bina sağlamdır, içinde oturulabilir raporu verdiler. O takdirde skandal daha da büyük olur. Belki otellerin semtine bile uğramadılar. Hangisinin doğru olduğunu bilemeyiz.
Yani böyle bir sorumsuzluk, rezalet ve kepazelik ancak Türkiye’de olabilir.
Orada gözler önünde iki kocaman bina var. İçinde, dün bazıları can veren gazeteci arkadaşlarımızla birlikte yine can veren Japon doktor Atsushi Miyazaki kalıyor. Başka Japon görevliler de orada yatıp kalkıyor.
İki koca bina, iki büyük otel ve ikisi de müşterilerle tıklım tıklım dolu…Ve ikisi de çöküyor.
Kimdir bunun sorumluları, kimdir o binaları deprem sonrasında denetimden geçirmeyen sorumsuzlar?
İnsanların canı bu kadar mı ucuzladı bu ülkede?
Artık 10 yaşındaki çocuklar bile biliyor, bir deprem olduktan sonra onun artçıları geliyor. Depremde ayakta kalan hasarlı binalar, artçılarda yıkılıyor.
Van ve Erciş’te dostlar alışverişte görsün misali geziye gönderdikleri bakanlar, depremden sonra bizi demeç yağmuruna tutmuşlardı:
“Duruma hakimiz!..Depremzedeler çadırlarında çok mutlu!..Karavanada tatlı bile çıkmış, keşke bizde çadırda kalsak da yesek!..”
Böyle vıcık vıcık masallar okudular!
XXX
Her ölüm acıdır. Ama son olayda otel enkazı altından sağ çıkarıldıktan sonra hastaneye giderken ölen Japon doktor ve yaralı kurtulan arkadaşları benim içimi sızlattı.
Bizim medyada o Japon doktorlardan söz edildiğini hiç okumamış, duymamıştım. Kimdi onlar ki, taaa Japonya’dan kalkıp Türkiye’deki depremde can kurtarmaya, hastaları tedavi etmeye gelmişlerdi…
Ne saygın insanlarmış. Medyaya atraksiyon yapmadan, ortalıkta görünmeden, sessiz sedasız çalışmışlar.
Belki de çalışmaları mümkün olmamış, onlara “Madem gelmişsiniz bekleyin, bir şey olursa sizden yardım isteriz” denilmiş…
Meğer onlar yıkılan otelde yatıp kalkıyormuş…
Enkaz altında can verince haberimiz oldu!
XXX
Japon doktorlardan söz edince aklıma geldi, yav kardeşim bizim dindaş ülkeler bu depremde ne yaptı? Bir tek Azerbaycan ve Suriye yardımından haberimiz oldu, ötesi arazi oldu!
Van ve Erciş’e gelen bir tek Suudi muudi doktor duymadım. Mısır’dan tık yok! Ötekiler sessizliğe büründü.
Hele şu Libya var ya! Hani bavullara çantalara tıkıştırıp 100’lük banknotlar halinde tam 300 milyon dolar gönderdiğimiz Libya!..
Hani o bizim vergilerle toplanan ve büyük sorumsuzlukla heriflerin emrine gönderilen paraları deve yapıp ceplerine atan Libya’lı isyancılar!..
Ulan insan utanır da, sembolik bile olsa bir yardım gönderir. Birkaç çadır, birkaç battaniye falan!..Onlardan da tık yok! Bizim paracıkları bozdurup bozdurup harcamakla uğraştıkları anlaşılıyor.
Ya Filistin!..

Bizim iktidarın sevgili dostları Arap alemi!
Bir felakete uğradığımızda adamlar toz oluyor, bizi peşlerinde koşturdukları da yanlarına kar kalıyor.
Dünyanın öbür ucundan gelen Japon doktor Müslüman değil ama insan. Çöken otelin altında insanlığının bedelini canıyla ödüyor.

Emin Çölaşan
SÖZCÜ

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)