Ergenekon’da sıra ‘yüksek yargı’da mı?

Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, birkaç ay önce Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na bir müzekkere yazarak, AKP’nin kapatılması için dava açan savcıların kimler olduğunu sormuştu.

Yargıtay Başsavcılığı o sorulara yanıt vermiş ve beş savcının ismini mahkemeye göndermiş.

İsimler şöyle:

Dönemin Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya ile Yargıtay Cumhuriyet Savcıları Ömer Faruk Eminağaoğlu, Ufuk Şimşek, Zekeriya Sevimli ve Hasan Ali Atay...

Mahkemenin şüphesi belli:

“AKP için kapatma davası açan bu savcıların Ergenekon’la ilişkisi var mı?”

***


Peki; nedir bu savcıların suçu?

Gazete haberlerini yakından takip edip, haberlere konu olan olayları araştırmak...

Örneğin Savcı Ufuk Şimşek, 1 Ağustos 2006’da İstanbul Valiliği’ne yazı yazmış ve bir gazetedeki “Sağlık ocaklarında türban serbest” başlıklı haberde yer alan iddialarla ilgili bir işlem yapılıp yapılmadığını...

Savcı Zekeriya Sevimli ise 14 Aralık 2007’de Konya Valiliği’ne yazı yazarak bir gazetede 12 Kasım 2007’de yayınlanan “Resmi sitede türban” haberiyle ilgili idari soruşturma açılıp açılmadığını sormuş...

Elbette soracaklar... Çünkü devlet memurlarının kamusal alanda türban takmaları, bugün bile yasalara aykırı...

***


Ayrıca... Savcılık, zaten “iddia” makamıdır.

Ve gazetelerde, televizyonlarda yayınlanan her haber; dünyanın her ülkesinde “suç duyurusu” niteliği taşır.

Savcıların; yasalara aykırı gördükleri eylemlerle ilgili bu haberleri araştırmaları değil, araştırmamaları suçtur!

***


Ve daha da önemlisi; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın iddianamesi Anayasa Mahkemesi’nin çoğu bugün de görevlerine devam eden üyeleri tarafından yerinde bulundu...

Bununla kalınmadı; AKP’nin, “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğuna” karar verildi.

Tek başına bu karar bile, savcıların iddialarının hukuka uygun olduğunu kanıtlamaya yetmez mi?

Ve AKP hakkındaki kapatma kararı, ille de “Ergenekon”la ilişkilendirilecekse, iddia makamı olan savcılar kadar, kararı veren mahkeme üyelerinin de kimler olduklarının soruşturulması gerekmez mi?

***


Görünen köy kılavuz istemez:

Anayasa değişikliğinden sonra yapılan düzenlemelerle yargıda müthiş bir “iç hesaplaşma” başladı...

Umarım bu hesaplaşmanın kurbanı, görevlerini hakkıyla yerine getirmekten başka suçları olmayan yargı mensupları olmaz!

Ve yine umarım; evrensel hukuka aykırı bir şekilde “ucu açık” olarak yürütülen bu soruşturma, yüzlerce aydından, gazeteciden, sivil toplum örgütü ve parti yöneticisinden, subaydan sonra şimdi de Silivri’de “hâkim ve savcı koğuşları” yaratacak bir kimliğe bürünmez!

*****


YANLIŞ ORGAN!

Misyonu gereği bulduğu her fırsatta bana sataşan, sonra da ağzının payını alınca beni bizim gazetedeki yakınlarına şikâyet eden dinci-liboş bir arkadaş var Star Gazetesi’nde...

Önceki günkü yazımdan yola çıkarak dün yine laf atmış:

“Solcu yazar ve romancı Mustafa Mutlu, ‘Dersim’de katliam olmamıştır’ sonucuna varmak için, Necip Fazıl Kısakürek’in bazı eski alışkanlıklarını diline doluyor; ‘Bir kumarbaz yazdıysa, katliam olmamıştır’ demeye getiriyor. Bunu da mı görecektik Mustafa?”

Sözüm bu arkadaşa:

Ben Dersim’den değil, Başbakan’ın ve bizim kahramanlarımızdan söz ettim o yazıda...

Ama sen yazıyı gözünle okuyup, beyninle anlayacağına; tüm bu işler için “oturma organı”nı tercih edersen...

Böyle görürsün elbette!

*****


GÜNÜN SORUSU


Son bir yılda Türkiye’yi sarsan çok sayıda skandala imza atan ÖSYM, şimdi de Hâkim Adaylığı Sınavı’na girmek isteyen bazı kadın hâkim adaylarının sınav belgesine, erkek fotoğrafları yapıştırmış...

Bu kurumun açık adını, Önlenemeyen Skandalları Yaratma Merkezi olarak değiştirmenin zamanı gelmedi mi?

*****


Allah’ın sopası yok!

Her fırsatta Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhine haber yapmayı marifet sayan Taraf ve Yeni Şafak gazeteleri dün madara olmuş!

Biliyorsunuz; önceki gün Silivri’de Balyoz duruşması vardı.

Medyaradar isimli sitede okudum:

Bu iki gazete, “önem vermedikleri” için olsa gerek, duruşmaya muhabir göndermemiş ve Anadolu Ajansı’ndan izlemeyi tercih etmiş...

Anadolu Ajansı da geçtiği karışık haberde aynen şu ifadeyi kullanmış:

“Duruşmada, eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ve diğer kuvvet komutanları ile birlikte emekliliğini isteyerek emekliye ayrılan eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Eşref Uğur Yiğit ile emekli Koramiral Atilla Kıyat da duruşmaya izleyici olarak katıldı.”

***


Kabul ediyorum; böyle bir cümleyi anlamak gerçekten zor...

İlk okuduğunuzda Işık Koşaner’in ve diğer kuvvet komutanlarının da duruşmayı izlemek için Silivri’ye gittiğini sanıyorsunuz.

Oysa duruşmayı izleyen sadece, “onlarla birlikte emekliliğini isteyen” eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Eşref Uğur Yiğit’ti...

“Balyoz”u ilk gündeme getiren Taraf, bu cümleyi yanlış anlamış ve bir de “cin”lik yapıp yorumlayarak, dünkü manşetine taşımış:

“Kayıtları gördü, Silivri’ye koştu!”

Yeni Şafak ise sürmanşetten, “Işık Paşa Silivri’de” başlığıyla kullanmış haberi...

Hani güzel bir deyim vardır, “Allah’ın sopası yok” diye...

Bu olaya ne kadar uyuyor değil mi?

Mustafa Mutlu
Vatan

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)