Feza Tiryaki yazdı:"Suda Balık Yan Gider Açma Yaram Kan Gider"


Bir yanımızda koca dalgalar, okyanus ötesinden körüklenen dev dalgalar, her gün üstümüze üstümüze geliyor, bir yanımız ise buna karşı tepki vermeye çalışıyor… Çoğunluk suskun. Hem de biz bu tepki verenleri rahat bırakmıyor, bu arada onları taşlayıp duruyoruz…

Karşıdevrimin karşısındaki bir avuç yurtseverden söz ediyorum.
Birbirimizi eleştirelim ama böyle sen şusun, sen busun diye karalayıp herkesi bir kenara atmayalım…
Bu işi para karşılığı yapan, özel yetiştirilmiş, halkı kandırmaya yönelik yazılarıyla göz boyayanlar olabilir, olabilir değil vardır… Bir de yanlış yapan ama bunu bilmeyerek gençliğinden, kandırılmışlığından, bilgisizliğinden yapanlar vardır…
Şimdi, Can Dündar isimli gazeteci o yaptıklarını bilmeden mi yapıyor?
73 yıl sonra ilk kez görülen Atatürk fotoğrafları yayınlamışmış gazetedeki yazısında. Ne biçim fotoğraflar bunlar duydunuz değil mi? Ben birini gördüm, sonrasına bakamadım. Kahroldum, içim içimi yedi… İhanetin böylesine inanamadım. Bunu yapanın kınanmamasını, gazetesine tepki verilmemesini aklım almadı…
Bu kişi daha önce de “Mustafa “ adlı Atatürk filmiyle gizlediği yanını ortaya çıkarmıştı. Atatürk’e filmde yapılan gizli hakaretle… Dolaylı göndermeleriyle…
Şimdi baktı ki ortalık bomboş…Battı balık yan gider, bir kez daha vurayım bari dedi.
Sonsuzluğa göçmüş bir yakınınızın siz hiç o son hâlinin resmini çektirdiniz mi? Çektiniz mi? Çektiren var mıdır? Çekilir mi resmi kişinin böyle bir anda?
Diyelim ki bu ihaneti büyük önderimize yaptılar. O zaman başını bekleyenler bazı çakallardan emir aldılar veya akılsızlıklarından yaptılar.
Bu ihanet belgeleri de bir tanesi hariç bu güne kadar hiç gün ışığına çıkmadı. (Atatürk’ün boynuna kadar yorgan örtülü baş resmi) Çıkarılmadı…
Peki Can Dündar’ın dün çıkardıkları neyin nesiydi?
Hangi gerekçeyle çıkardı? Ne değişti 73 yıl sonra? Neye hizmet ediyor bu resimler? Kimlerin ekmeğine yağ sürüyor?
Ruh bilimcileri şöyle der:
“Kaybettiğiniz bir yakınınızın veya bir sevdiğinizin en son gördüğünüz hâli sizin aklınızda kalır. O hayali gözünüzün önüne gelir. Kazada kaybetmişseniz o kişiyi ve o son hâlini görmüşseniz ne kadar isteseniz de eski görünüşünü gözünüzün önüne getiremezsiniz…”
Bu yüzden bazı ağır hastalar son günlerinde çok sevdiklerini yanlarına almak istemezler, dostlarının kendilerini o hâlleriyle görmesine engel olurlar. Beni bu hâlimle hatırlama, gelme yanıma, beni görme derler…
*
Atatürk’ün birbirinden güzel, etkileyici dünya kadar fotoğrafı var. Bakmalara doyamıyorsunuz!
Bakışları sizi sarsıyor… Öyle ki mareşal giyimli fotoğrafına bile Meclis’te görmeye dayanamayanlar varmış. Bu fotoğraf kalksın diye ayaklandılardı bazı iktidar vekilleri… Atın üzerindeki resimleri, Kocatepe’de, Türk askeriyle, Meclis önünde, milletin ilk vekilleriyle, halkın arasında, Türk köylüsüyle konuşurken, çocuklarla olan resimleri… Meclis’te konuşurken çekilmiş resimleri… Kalpaklı resimleri… Başı açık, birbirinden güzel giyimli resimleri…

Bu resimlerden ayrı, gizli kalmış, birilerinin albümlerinde unutulmuş kalmış resimleri varsa çıkar! Yayınla… Hepimiz şükran duyalım…
Ama bu yaptığın ihanet var ya Can Dündar, bu son ihanetin, “Atatürk” filmiyle bu milletin çocuklarına yaptığın kötülüğü bile geçti!
Hepsine tuz biber ekti…
En kötüsü de ne biliyor musun bu yaptığını bir marifetmiş, bir iyi işmiş gibi onlarca ben Atatürkçü’yüm diyen bilgiağı gazeteleri, basılı gazeteler alıp kullandı.
Gazetecilerde zor bulunan, çok az dağıtımı yapılan, başlığı ‘Ne Mutlu Türküm Diyene” yazısıyla, en üst köşede başı kalpaklı Atatürk’ün bize bakan derin anlamlı gözleriyle çıkan Ortadoğu gazetesi bile dün iç sayfalarında haber yapmıştı bunu.
Bir kez daha kandırdın milleti.
Bize balık hafızalı diyorlar, bazıları…
Bu söz yalan. Balıkların bile hafızaları var. Ama anlaşılan o ki, bizim yok…
Yoksa daha çok değil 2008 yılında yaptığın son işin (Mustafa filmi) böyle çabucak unutulur muydu?
O günlerde ismi belirtilmeyen bir şairimiz şu mektubu yazmıştı. Okumayanımız kalmamıştı…
Demek unutmuşuz hemen…
Feza Tiryaki, 12 Kasım 2011
Ek:
Atatürk`ten Can Dündar`a Mektup Var
Utandım çocuk
Beni anlatan bir film yapmışsın .
Kızgınım, utanç içindeyim.
Sana değildir kızgınlığım. Filmdeki Mustafa’dan da utanmış değilim.
Başaramamışım, bundandır utancım.
Komutam altında, bu vatan için kanını akıtan Türk askerlerinden utandım.
“Özgürlük” demiştim, benim karakterimdir. .
“Bilim” demiştim, tek yol göstericidir.
Sen, “Karanlıktan korkardı” demişsin benim için.
Korkardım evet. Bu ulusu boğmak isteyen karanlıklardan çok korktum.
Ama insaf be çocuk, korkup da kaçmadım ya.
Söküp atmadım mı o karanlığı bu ülkenin üzerinden?
Diktatör demişsin bir de. Hiç okumadın mı çocuk?
Nerde benim nesilleri emanet ettiğim öğretmenler?
Anlatmadılar mı sana?
Başkomutan olarak cepheden cepheye koşarken ve bütün kararları tek başıma alabilecekken neden bir meclis kurdum ben çocuk? Böyle diktatör olur mu?
Ah be çocuğum.
Neden, nasıl düşman ettiler seni bana?
Baktım aşktan, sevgiden, aileden bahseden güzel şeyler yazmışsın bugüne kadar.
Belli ki,çalışkansın, zekisin. Kara cüppeleri ile milletin ümüğüne çökmüş olan yobazları çok iyi anlarım da çocuk, seni anlayamıyorum.
Onlar zaten hiç sevmedi beni. Yüzyıllardır süren iktidarlarını çekip almıştım ellerinden.
Sevmeyecekler beni elbette..
Peki sen çocuk, sen neden kol kola girdin bu kara kalplilerle?
Dedim ya, sana değil kızgınlığım.
Başaramamışım.
Anlatamamışım demek ki özgürlüğün kıymetini, bağımsız bir ulusun, onurlu özgür bireyi olmanın ne büyük bir nimet olduğunu.
Yazık olmuş, onca vatan evladının kanına, onca ananın göz yaşına. Veremem ki şimdi hesabı, ne o gencecik bedenlere, ne de gözü yaşlı analara.
“Bu muydu uğruna bizi ölüme gönderdiğin vatan?” derlerse,
“Bu nesiller miydi,ölen evlatlarımızın kanıyla kurduğun ülkeyi emanet ettiğin?”
diye sorarlarsa ne derim ben onlara be çocuk?
Olmadı be çocuk…
Olmadı.

Feza Tiryaki
İLK KURŞUN
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)