Hasdal’dan aydınlara tepki: ‘Bu tepkisizlik ne kadar sürecek?’

Bayramdan bir gün önce, on üç aydır Hasdal Askeri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Balyoz Davası sanıklarından Jandarma Kurmay Albay Mustafa Önsel’in mektubu ulaştı elime...

Düne kadar evlatlarımızı ve can güvenliğimizi emanet ettiğimiz, belki de yarın bu görevlerine kaldıkları yerden devam edecek olan komutanların yaşadıklarına karşı duyarsız kalmayı hiçbir zaman kendime yediremedim.

Bu yüzden, “bayram keyfinizi kaçırmak” pahasına bu mektubu sizinle paylaşmak istiyorum:

***


“Size bu mektubu yazmamdaki amaç; şu an devam etmekte olan davalara bir kez daha dikkat çekmek, ülkenin durumunun bizim penceremizden nasıl göründüğünü genel hatları ile sizinle paylaşmak, esasını isterseniz biraz dertleşmektir.

Her geçen gün batağa çekilen ülkemde ben cezaevindeyim. Ülkem giderek daha çok cezaevine dönüşüyor. Bu gidişle; çıkınca da özgürlüğün bir kıymeti olmayacak gibi görünüyor.

Hukuk giderek daha koyu bir renkle, dikta rejiminin kılıfı haline getiriliyor.

Hitler Almanya’sında ‘Önce komşumu götürdüler, Yahudi deyip sesimi çıkarmadım’ diye başlayan, en sonunda kendi kapısına gelindiğinde ‘Benim için bağıracak kimse kalmamıştı’ diyen papazın hikayesi ne kadar öğreticidir.

Sıra, ‘bize’ gelmeden bu gidişe dur denmeli, mücadele edilmeli, onurlu bir direniş gösterilmelidir.

Maalesef toplumumuz, bir kısmı ile uyutulmuş, bir kısmı ile sindirilmiş durumdadır. Cesur bir kıvılcım gerekmektedir. Bu kıvılcımın ateşleyicisi de ancak ve ancak bu ülkenin aydınları, sanatçıları ve yazarları olabilir.

Bu tepkisizlik ne kadar sürecek?

Cesaret; insanı cezaevinde bile özgür kılar.

Korkaklık ise, cezaevini devamlı olarak ruhunda yaşamasına neden olur.

Şu anda yürütülen bütün siyasi davalar, emperyalizmin güdümünde demokrasi kılıflı diktatörlüğe koşar adım gidilen bir dönemde, toplumu oyalama amaçlı ‘Cambaza bak’ projeleridir.

Toplum bu davalarla ilgilenirken; enflasyonmuş, bütçe açığıymış, borsanın yüzde 80’inin yabancıların eline geçmesiymiş, çocuk pornosuymuş, gazeteci tutuklamalarında dünyanın ilk ülkesi haline gelmemizmiş, füze kalkanıymış, kime ne?

Varsa yoksa Ergenekon, Balyoz, vs.

Bu davalar sadece kocaman bir yalandan ibarettir.

Bin tavşandan bir at, bin yalandan bir doğru olmaz... Bu davaların özeti budur.

Geçtiğimiz günlerde 28 Şubat’ın mağduru partinin yöneticilerinden Oğuzhan Asiltürk bir açıklama yaptı ve ‘Ergenekon, Balyoz gibi davalar, ordu içerisinde ama solcu, ama milliyetçi, ama mukaddesatçı olsun, özellikle Amerikan karşıtı subayların tasfiyesi için açılmıştır’ dedi.

Bu yaklaşım, çoğunlukla doğrudur.

Bu davalarda yargılananların durumu Nedim Şener ve Ahmet Şık’tan farklı değildir. Keşke bir kısım gazeteci arkadaşımız, kendileri içeri alınmadan diğer davalarda da kararlı bir duruş sergileyebilseler...

Ara sıra da olsa duruşmalarımıza gelmenizi, oradaki tiyatroyu görmenizi istirham ediyorum. Orada trajedi, komedi, her şey var.

Benim gibi pek çok kez ülkesi için ölümü göze almış askerlerin yargılandığı bu salonda sadece vefa yok!”

***


İktidar yalakaları ve din tacirleri:

Bu mektubu yayınladım diye beni “darbeci” ilan etmeden önce, unutmayın ki başta Teğmen Mehmet Ali Çelebi olmak üzere bu davalar nedeniyle uzun süre cezaevinde yatan askerlerimizin bir bölümü daha sonra serbest bırakıldı ve görevlerinin başına döndü.

Yani, uzun tutukluluk sürelerine karşın, bu ülkeye, bu vatana hizmetlerinde sakınca görülmedi.

Ve Deniz Feneri Davası sanıkları için yazdıklarınızı hatırlayın:

Karar kesinleşinceye kadar herkes masumdur.

En az, üç ay yattıktan sonra salıverilen Deniz Feneri sanıkları kadar!

***


Bu vesileyle; yolu öyle ya da böyle cezaevine düşmüş herkesin bayramını ayrıca kutlarım.

Adalet kurtarsın!

****


GÜNÜN SORUSU


Başbakan Başdanışmanı ve AKP Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan, çetesini avukatlar aracılığıyla gönderdiği talimatlarla yöneten Öcalan’ın artık bu olanağa sahip olamayacağını, çünkü talimatların iletilmemesi için düzenlemeler yapılacağını belirtmiş... Sorum çok basit:

İmralı Bülbülü’nü susturmak için neden bunca zamandır beklediniz?

****


Unutkanlığın böylesi!


Deniz Feneri e.V davası kapsamında üç ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilen eski RTÜK eski Başkanı Zahid Akman’ın bir özelliğini daha öğrendik:

Unutkanlık...

Hem de eşi, benzeri görülmemiş boyutta...

Bu beyefendi, bir şirketteki hisselerini devretmiş... Tam üç milyon dolara! Savcılık hangi şirkete devrettiğini sorunca, “İsmini hatırlamıyorum” demiş...

Bir şirkette 3 milyon dolarlık hisseniz olacak... Ve o hisseleri sattığınız şirketin ismini bile hatırlamayacaksınız...

Bu; iki şeyi gösterir:

Unutan kişi ya hastalık derecesinde bu illete yakalanmıştır! (Ki; bildiğimiz kadarıyla bu beyefendi işine gelen her şeyi pekâlâ hatırlıyor...)

Ya da devredilen o hisseler, eldekilerin yanında önemsiz bir miktardır! Bu yüzden uğraşmaya bile gerek görmemiştir!

***


Tamam; bu arkadaşlar serbest kaldılar ama...

Emin olun; onlarla ilgili daha çooooooooook hikâyeler okuyacaksınız!

Mustafa Mutlu
Vatan

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)