İstanbul’da 7’den büyük bir depremde çadırdan çok ceset torbası gerekecek

Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün’le sohbet ettik bayram öncesi. Akgün neredeyse ilk gençlik yıllarından beri hep siyasetin içinde. Hayatını Büyükçekmece’ye adamış bir siyasetçi. Dördüncü kez başkanlık yapıyor bölgede.

Özellikle şehircilik konusunda kendini çok yetiştirmiş, bu konuda doktora da yapmış. Yani asli görevi olan belediyeciliği bilimsel olarak da taçlandırmış.

Konumuz depremdi. Depremle ilgili çok “ürkütücü” bilgiler verdi. “Bunları paylaşmaktan çekinmemeliyiz, aksi halde yaşacağımız felâkete asla hazırlanamayız” dedi.

Van depremi olduğu anda, İstanbul’daki diğer CHP’li belediyelerle birlikte neredeyse olay anında yetişmişler. “İktidar bizden fazla söz etmek istemedi, ama biz oradaydık, üstelik hiç şov da yapmadık” dedikten sonra anlattı;

“Öncelikle durum tespiti yaptık. Nelere gerek var, kaç vatandaş açıkta, öncelikle yapılmak durumunda olanları ortaya çıkardık. Eş zamanlı olarak çadır ve gıda yardımı taşıyan kamyonlarımız da bölgeye vardılar. Ardından geri dönüp yardımları koordine ettik, ihtiyaç mallarını düzenli biçimde bölgeye ulaştırdık.”

Başkan Hasan Akgün “İktidar depreme yetişmekte geç kaldı, organize olamadı” dedikten sonra “Ama şunu da söyleyeyim, depremde öncelik çadır değil, kalan canların kurtarılmasıdır. İnsanlar yiyecek, içecek, barınacak yer bulur. İlk gün bunlar olmasa da herkes kendini idare eder, ama enkaz altında kalanların tahammülü yoktur, öncelikle onların kurtarılması gerekir” dedi.

Akgün’e göre çadır konusunda yetersiz kalan iktidar asıl ilk gün arama kurtarma çalışmalarında çok başarısız oldu. Sivil toplum örgütleri olmasa ilk gün kurtarılanların çoğu ölebilirdi.

Akgün’le sohbetimiz daha sonra olası İstanbul depremine geldi. Akgün “İstanbul’da büyük bir deprem olma olasılığı tahmin değil bir bilimsel gerçek” dedikten sonra devam etti; “Dileğimiz bu depremin çok uzun yıllar sonra olması, ama olması kaçınılmaz. Bugünden hazırlanmazsak İstanbul’da büyük bir facia yaşanır” diye konuştu.

Akgün “Unutmayalım ki, bugünkü yapısıyla eğer İstanbul’da 7’nin üzerinde bir deprem yaşanırsa çadırdan çok ceset torbasına ihtiyaç duyarız. Bilimsel tahminlere göre böyle bir depremde hayatını yitirecek olanların sayısı 500 bin ile 1 milyon arasında olacaktır. Demek ki bir karar vermemiz gerek, ya çürük binalar yıkılacak ya da şimdiden ceset torbası stoku yapacağız” diyerek gelen tehlikenin sinyalini verdi.

Tayyip Erdoğan hükümetinin geç de olsa İstanbul’u kurtarmak için adım attığını kaydeden Akgün “İnşallah bu lafta kalmaz. İlgili yasalar hemen çıkarılır ve aslında birer tabut niteliğinde olan binaların yıkımına hemen başlanır” dedi.

Akgün İstanbul’da büyük bir yıkıma gitmenin kolay olmadığını belirterek “Bu nedenle insanlar tahrik ve teşvik edilmeli. Çıkacak yasalar ile evleri yıkılacak olanlara avantajlar sağlanmalı. İnsanlar canlarını ve geleceklerini düşünerek bu işe gönül rızasıyla ve şevkle sarılmalı” dedi.

Hasan Akgün’e “İstanbul’un nereleri çok riskli?” diye sordum. Bir çırpıda depremle birlikte yerle bir olabilecek bölgeleri saydı, sonra da “Bunların isimlerini yazmamak gerek, en azından yasa çıkmadan önce bir panik yaşanmasın, ama ne yazık ki gerçek bu” karşılığını verdi.

****


Kasaptaki et nerede kesiliyor?


Yazılarında bir bilgi ya da fikir vermekten çok ilginç olmaya çalışan kimi yazarlar Kurban Bayramı’nı bahane ederek toplumda nifak tohumları saçmaya çalışıyor.

Neymiş; beyaz Türkler diye birileri varmış, Kurban Bayramı’nı küçümsüyormuş, sokaklardaki kanlı görüntülere kafayı takıyormuş, bunlar sanki hiç et yemiyormuş gibi hayvanlara eziyetten söz ediyormuş.

Milletin kafasını muhallebiye çevirip saf ve temiz duygularla uyguladığı dini kuralları ve ritüelleri dejenere edip softalığı yükselen değer haline getirenler şimdi onu bile bozuyor.

Kurban kesiminde “daha dindar olduğunu göstermek” için ortalığı kan gölüne çevirenlere öfkelenmekle et yemek arasında hiçbir ilgi yoktur.

Kasaptaki et mezbahada uzmanlar tarafından kesilir.

Beyaz ya da değil, pek çok kişinin tepkisi; kendini daha Müslüman sanıp dini bir vecibeyi sokak ortasında şov yaparak göstermek isteyen ve bu nedenle inanılmaz görüntülere neden olanlara karşıdır.

Bunu yazanlar da biliyor ama, ilginç olacaklar ya.

Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın içi rahat mı?


Bir cevap vereceklerini beklediğimden yazmıyorum, sadece okurlarımla paylaşmak istiyorum, çünkü günümüzün modası, ne olursa olsun sorulan bir soruya cevap vermemek.

Tabii bu iktidar adına iyi bir taktik. Sorulara cevap vermezseniz, konunun tartışması uzamaz, unutulur gider.

Ama kişisel olarak Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın ruh halini çok merak ediyorum.

Huzurlu mu, geceleri rahat uyuyor mu, gelişmeleri izledikçe yüreğini ferah tutabiliyor mu?

Örneğin kendi komutanlığını ilgilendiren ve doğru olmayan söylemlerle ilgili ne düşünüyor acaba?

Başbakan Gazze’ye yardım gemisi göndermekten çekinmediklerini söylemiş ve yeni bir Mavi Marmara olayı yaşanmaması için gidecek yardım gemilerine Türk donanmasının savaş gemilerinin eşlik edeceğini söylemişti.

Ülkenin yarısı buna inanmıştı. Sonunda gemiler bizim limanlarımızdan hareket etti. Yanlarında Türk donanması yoktu. Olmadığı gibi tesadüfen bir Amerikalı yetkilinin “Türk hükümeti bize savaş gemisi göndermeyeceği yolunda taahhütte bulundu” demesiyle gerçeği öğrendik.

Demek ki İsrail yine Mavi Marmara’daki gibi saldırsaydı, o gemilerdekiler yine kaderleriyle baş başa kalmış olacaklardı.

Sonra ikide bir Piri Reis’i soruyorum. Rumlar Amerikalı şirketle birlikte petrole ulaştılar, bizim Piri Reis hâlâ mı sondaj yapıyor? Yanında donanmanın savaş gemileri var mı? İsrail ve Rum tarafı Piri Reis’i taciz ediyor mu?

Cevap yok tabii. Ama diyorum ya, iktidar siyaset yapıyor belki, peki Deniz Kuvvetleri Komutanı da mı hiç rahatsızlık duymuyor?

****


Ekranlarda Twitter nezaketsizliği


Yazarlar arasında çok moda oldu ama benim Twitter’la ilgim yok. Adıma açılmış Twitter hesapları olduğunu duyuyorum ama benim yok bilesiniz.

Her gün yazı yazanların neden bir de bu yola başvurduklarıı da anlamıyorum. “Anlık durum saptaması” yapıyorlarmış. Kim bilir belki iyidir de, ben yokum bu işte.

Ama Twitter’ı olan bazı yazarlarımızın bunu canlı tartışma programlarında da kullanmaları bana hiç hoş gelmiyor.

Tartışmayı izliyorsunuz. Ekranda 4 kişi. Biri konuşuyor. Doğal olan diğerlerinin onu dinlemesi değil mi?

Hayır bazı yazarlar öyle yapmıyor. Önlerinde ya iPad ya da cep telefonu var. Kafaları onun üzerinde parmakları çalışıyor. Çünkü kendilerine gelen mesajları cevaplıyorlar.

Konuşan kişiyi dinlemiyorlar bile, arada tesadüfen aykırı bir söz duyarlarsa kafalarını kaldırıp lafa giriyorlar. Sıra kendilerine gelince konuşup tekrar Twitter’a dönüyorlar.

Bu izleyiciye hakarettir, nezaketsizliktir.

Bir gün benim katıldığım bir programda da Twitter başında olan bir başka konuk olursa, öyle bir oyun oynayacağım ki, görecekler...

Can Ataklı
Vatan

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)