Muhsin Küçük yazdı:“Yalan dünya” nın gerçekleri

İnsan, bütün canlılar gibi ‘ölümlü’ bir varlık. Biyolojik açıdan bunun tartışılır bir tarafı yok.
Peki, acaba içinde doğup yaşadığımız ve ölüp gittiğimiz dünyânın “yalan dünyâ” olmasının sebebi sâdece bu gerçek midir; yâni insanın şu veya bu kadar yaşadıktan sonra ölmeye mahkûm, fânî bir varlık olması mıdır?
Hayır! Bunun bir sebebi de, fizik temelinde maddî bir varlık olarak dâimâ uzay boşluğunda ve güneş yörüngesinde dönen dünyânın insan temelinde sosyal bir varlık olarak dâimâ olmasa da genellikle cehâlet boşluğunda ve yalanların-yalancıların yörüngesinde döndürülüyor olmasıdır.
İnsanlara “Tanrı kelâmı” yâhut “Peygamber sözü” diye okutulup anlatılanların önemli bir kısmı yalan! Evet, o yalanların çoğu, şu veyâ bu siyâsetin hedeflerine ulaşmak, şu veyâ bu felsefenin kabullerini insanlara benimsetmek için din kılıfı geçirilmiş saçmalıklardan, hezeyanlardan yâhut bir hakîkat kırıntısının üzerine yamanmış, yapıştırılmış, katbekat sarıp sarmalanmış uydurma hikâyelerden ibâret...
O yalanlar ki meselâ Batı dünyâsında bin yıldan fazla süren bir târih döneminde siyâsî, kültürel, ekonomik ve askerî bakımdan kesin bir hâkimiyet sağlamış, Batı dünyâsının okuyup yazan, düşünen beyinleri, biraz ışığa kavuşur kavuşmaz o dönemi mümkün olan en kısa ifâdeyle tanımlamak için “Orta Çağ Karanlığı” tâbirini kullanır olmuşlardır.
İyi de, “din adına yalancılık” yapanların saltanat dönemi orada bitti mi? Elbette hayır; epeyce zayıflamış olsa da hayâtiyetini her yerde sürdürüyor. Yalancılığın o türlüsü zaafiyete uğrarken, ilim adına, felsefe adına ve tabiî siyâset adına yalancılık dönemi başladı.
Birâz “kenara çekilmek zorunda kalan” yalancı ‘ruhbanların’ yerini parti, dernek, sendika gibi isimler altında “legal olarak”, yâhut değişik isimler altında “illegal olarak” teşkilatlanmış yalancı ‘elitler’ aldı.
Öncekiler “Tanrı’nın egemenliği adına” ürettikleri yalanlarla saltanat sürüyorlardı, sonrakiler “milletin, halkın emekçilerin egemenliği adına” söyledikleri yalanlarla hükümran olmanın kavgası içindeler.
Ruhbanların içinde kendisini tam bir samîmiyetle Tanrı’ya adamış olanların sayısı ne kadar az idiyse, şimdikilerin içinde kendisini aynı samîmiyetle millete, halka, emekçilere adamış olanların sayısı da o kadar az.
Ruhbanların “karizmatik” kişiliklerinde tezâhür eden ‘Tanrı egemenliği’ nasıl büyük bir yalan idiyse, elitlerin “demokratik” kişiliklerinde tezâhür eden “millet, halk, emekçi-işçi sınıfı egemenliği” de öyle büyük bir yalan! Ülkemizde de bunun öylesine çarpıcı, sinir bozucu, beyin yakıcı ve düşünen insanı isyan ettirici örnekleri var ki! Meselâ:
-Yâhu arkadaş, siz “NATO’ya gireceğiz!” diye îlân ederek değil, “Yeter söz milletindir!” diye nutuklar atarak iktidâra geldiniz. “NATO’ya girelim mi girmeyelim mi” diye millete niçin sormadınız?
-Millet bizi seçmekle bu konudaki irâdesini ortaya koymuştur!
Yalan!
-AB’ye üye olmak demek, devletin egemenliğini çok büyük ölçüde Avrupa Konseyi’nin yöneticileri olan bir avuç masona devredip teslim etmek demek. Bu ülkede isimleri mâlûm yasaklı liderler siyâset yapabilsinler mi yapamasınlar mı diye halkoylaması düzenlediniz. Peki, AB’ye tam üyelik için o dilekçeyi vermeden önce millete sormanız gerekmez miydi?
-AB üyeliği bizim devlet politikamızdır. Bu, millete sorulacak bir konu değildir. Hem canım, anketlere göre halkın yüzde yetmişi AB üyeliğini destekliyor...
Yalan!
-Bir dakîka! Siz yıllar yılı “Onlar ortak biz pazar” diyerek AB üyeliğine karşı tavır koydunuz. Şimdi iktidardasınız ve AB üyeliği uğruna onların istediği herşeyi yapıyorsunuz. Ülke topraklarının tapusuyla yabancılara satışını mümkün kılan kanunu da, azınlık vakıflarına korkunç servetler kazandıracak kanun hükmünde kararnâmeyi de çıkardınız. Yüksek yargı organlarını istediğiniz gibi dizayn etmek için referanduma gidiyorsunuz da bu hayâtî konularda niçin referandum yapmıyorsunuz?
-Biz millî irâdenin ta kendisiyiz. Böyle bir soru sorduğunuza göre, siz ahlâksızsınız, siz terbiyesizsiniz, siz Ergenekoncusunuz, siz
darbecisiniz!
Yalan! Onun ötesinde iftira! Onun da ötesinde suç bastırma şarlatanlığı!
Yüce Allah’a şükürler olsun ki, Engizisyon papazları gibi “senin rûhuna Şeytan girmiş çocuuuk!” diyerek diri diri adam yakacak kadar kudretli değiller; sizi cezaevine tıkıp senelerce yatırıyor ve meselâ kanser olup yâhut kalp krizi geçirip ölmenize izin veriyorlar!
Ne diyelim; “yalan dünyâ” işte...

Muhsin Küçük
Yeniçağ
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)