Mustafa Balbay yazdı:"Atatürk 21. Yüzyılda da Kazanacak"

Bu yıl 29 Ekim ve 10 Kasım süreci daha farklı bir tartışma zemininde geçti. Ne yazık ki, yıllardır ulusal bayramlarımızı ve özel anma günlerimizi kendi anlamı içinde değil, güncel tartışmaların gölgesinde geçiriyoruz.
Ayrıca önem verdiği pek çok kurumu yok edilen ya da yıpratılan Atatürk’ün adı da unutturulmak isteniyor.
Örneğin Çanakkale savaşlarından söz ederken Mustafa Kemal’i anmamak mümkün mü? Bunu düşman bile denememiş, hakkını teslim etmiş.
Ama Türkiye’de deneniyor!
***
Atatürk’ün 10 Kasım 1938’de ölümünün ardından dünya iki büyük değişim geçirdi, bugün üçüncüsünün içinde.
İkinci Dünya Savaşı, etrafımızdaki sınırların tümünü ve rejimlerin çoğunu değiştirdi. Sonrasındaki on yıllarda Balkanlar düğüm oldu; Batı Bloku, Doğu Bloku, Bağlantısızlar ve Çin dörtgeninde sıkıştı. Doğumuz biraz daha doğuya kaydı, Irak ve Suriye Sovyetler Birliği’ne yakınlaştı.
Türkiye bu süreç içinde iç gerilimler yaşadı ama temellerini ve uluslararası genel dengelerini korudu.
Aralık 1991’de Sovyetler Birliği’nin çökmesinin ardından etrafımız bir kez daha karıştı. Balkanlar’daki dörtgen açıldı, Yugoslavya dağıldı, yeni devletler doğdu, Bulgaristan’da, Arnavutluk’ta rejimler değişti. Doğu komşumuz Sovyetler’in yerini Gürcistan, Ermenistan ve Nahcivan üzerinden Azerbaycan aldı.
Sovyetler’in dağılmasından sonra kuzey, doğu ve batımızda olanlar şimdi bir ölçüde güneyimizde yaşanıyor. Mübarek, Kaddafi, baba Esad Soğuk Savaş dengeleri içinde kendilerine yer bulmuşlardı.
Mısır, Tunus, Libya ve Suriye’de nasıl bir yeni yapılanma olacağı sorusuna yanıt aranırken zaman zaman Türkiye’nin de adı geçiyor. Ancak bu konuda rol sahibi olmak isteyenler bir bütün olarak Türkiye’nin deneyimi yerine “AKP modeli”ni piyasa diliyle markalaştırmaya çalışıyorlar.
***
Günlük tartışmaların köpüğü bir yana; eğer bir ülke Türkiye’nin birikimlerinden yararlanmak, bundan esinlenerek kendi modelini kurmak isterse işe koyulduğunda karşısına Atatürk çıkacaktır.
Elbette bir ölçüye vurulamaz ama, Kurtuluş Savaşı Atatürk’ün yaptıklarının üçte biridir. Üçte biri yepyeni bir ulus inşası, üçte biri de gelecek yapılanmasıdır.
Bir topluluğu ulusa dönüştürmenin ne kadar zor olduğu, Atatürk’ün işe koyulmasından bir asır sonra bile açıkça görülüyor.
Atatürk, devrimlerle birlikte ulus inşasını aynı zamanda bir aydınlanma hareketine dönüştürdü.
Rousseau, “Bir toplumu aydınlatmak yönetmekten zordur” diyor.
Gerçekten Atatürk, Türkiye’nin kuruluşundan sonra sadece “yönetmek” kaygısıyla hareket etseydi, hem Doğu toplumlarının sevdiği daha büyük kişisel payeler edinirdi hem de kendisini bu denli hırpalamazdı.
Son rakamları bilmiyorum ama 8-10 yıl kadar önce ciddi bir kaynaktan, sadece Atatürk’ü konu alan yerli-yabancı kitap sayısının iki binin üzerinde olduğunu okumuştum.
1930’lu yıllarda Ankara’da görev yapan büyükelçilerin çoğu Atatürk’ü yazma gereği duymuş. Özellikle bir büyükelçiye herhalde zorla kendinizi yazdıramazsınız!
21. yüzyılın öne çıkan iki kavramını ele alalım; örgütlü toplum ve bölgesel işbirlikleri, bölgesel ortaklıklar…
Atatürk döneminde büyük yerleşim yerlerinde Halkevleri, küçük yerleşim yerlerinde de Halkodaları kurulmuştu.
Sayısını verelim; Halkevi 500, Halkodası 4 binin üzerinde. Bugün hangi sivil toplum kuruluşunun bu kadar şubesi var?
Atatürk batıda Zagreb’e uzanan Balkan Paktı’nın, doğuda Kâbil’e kadar uzanan Sadabad Paktı’nın temellerini atmıştı.
Atatürk’ü geçmek isteyenlerin önce onu yakalaması gerekir.
Atatürk’ün yaptıkları ortada…
İçimizdeki, çevremizdeki, dünyadaki tartışmalar ortada…
21. yüzyılda da Atatürk kazanacak.

Mustafa Balbay
Cumhuriyet
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)