Naci Beştepe yazdı:"Aşiretini, İnanç Sistemini Söyle!"

TBMM kürsüsünden, 70 milyonun gözü önünde, alaycı ve yılışık bir yüz ifadesi ile sesleniyor;
” Tuncelilisin işte bunu söyle, neden kaçıyorsun? Aşiretini, mensup olduğun inanç sistemini söyle, niye kaçınıyorsun”
Söyleyen ülkenin başbakanı.
Söylenen ana muhalefet partisi lideri.
Gerilere gittim, bu sözler üzerine.
İlk görev yerim GÖLE’de, daha teğmen rütbesinde ve bölük komutanıyım.
Güneydoğulu askerlerimden biri de ŞAKİ.
Soyadını anımsamıyorum. Adı ilginç olduğundan hiç unutmadım.
Şaki, 10-15 kelimelik Türkçe dağarcığına sahip. Konuşulanı anlar ama konuşamaz.
Bir ayağı ciddi biçimde aksak. Koşamıyor. Birliğe ayak uyduramıyor. İki kez hastaneye sevk ettirdim. Bana göre askerlik yapamazdı. Ancak nedense hastane SAĞLAM raporu verdi ikisinde de.
ŞAKİ tam bir disiplin örneği.
Emri ver gerisine karışma. Nöbette bir numara. “Buraya beni bile sokmayacaksın” desem ve sonra girmeye çalışsam, gözünü kırpmaz, beni bile vurur.
En kritik nöbet yerine ŞAKİ’yi seçerdim.
Beni hiç yanıltmadı.
Her vatan evladı gibi kucaklayıp, öperek uğurladım, teskere aldığında.
Kökeni, inancı hiç aklıma gelmedi.
Hiç unutmadığım askerlerimden biri olarak kaldı belleğimde.
İlk diş tedavimi Burdur’da oldum.
Tabip yedek subay, Ermeni kökenli idi. Koltuğuna otururken hiç çekinmedim.
Diğer asteğmenlerden hiç farkı yoktu benim ve arkadaşlarım için.
Askeri Lise komutanı iken, askerlerimin bağlı olduğu komutan arkadaşım, habercimi Hristiyanlara ait bir dini bayramda izine göndermek için onayımı istedi.
Habercimin azınlıklardan olduğunu o zaman öğrendim.
“Neden bu asker benim habercim?” demeyi aklımın ucundan geçirmedim.
TSK üniforması giymişti. Vatan hizmetine gelmişti.
Bu bilgi yeter de artardı.
Devre arkadaşım E.Kur.Alb., bir TV’ye çıkıp “Beni Kürt ve Alevi olduğum için terfi ettirmediler” diyince şaşırıp kaldım.
Harbiye’den pek tanımıyordum ama Harp Akademisi’ni birlikte okuduk. Bingöllü olduğu dışında hiç bir kişisel bilgisi beni ilgilendirmemişti. Diğer arkadaşlarımızla aynı mesafede ve samimiyette idik. Başkalarından da kendisine karşı farklı bir tutum görmedim.
Yukarıdakiler bireysel birkaç örnek.
Anlatmak istediğim şu; 35 yıllık subaylık hayatımda hiç kimsenin kökeni ve inancı ile ilgilenmedim.
Tek bir kişiye bu konuda tek bir soru sormadım.
Kimseye de kendi inancımı açıklamadım.
İnananları alet eden ve kamusal alanda yasa ile yasaklanan sıkmabaşa/türbana ise hiç taviz vermedim.
Çünkü ben Türk ulsunun ordusunun subayı idim. Askerlik hak ve görevini yerine getiren her Türk vatandaşına eşit davranmam gerekirdi.
Öyle yaptığıma inanıyorum.
Şimdi dönelim başa.
Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanının sözlerine bakın.
70 milyonun başbakanı değil mi RTE ?
Dini, mezhebi, inancı, kökeni ne olursa olsun herkes eşit yurttaşı değil mi?
Laik bir ülkede kimse dini inancını açıklamaya davet edilebilir mi?
Ulus devletin vatandaşının kökeni karıştırılabilir mi?
Kılıçdaroğlu’nun; Kürt, Ermeni, Zaza, Alevi veya Zerdüşt olması kimi ilgilendirir?
Bunu açıklaması veya öğrenilmesi neyi değiştirir?
Bu ırkçı, dinci, bölücü bir yaklaşım değil midir?
Başbakan sık sık bu hataya düşmektedir.
İkide bir Türkiye’de kaç ayrı kökenden insanın yaşadığını dile getirerek güya herkese sahip çıktığını vurgulamaktadır.
Oysa yapılan bölücülükten, ayrımcılıktan başka bir şey değildir.
Önemli ve doğru olan; farklılıkları değil ortaklıkları vurgulayarak insanları yaklaştırmak ve bağları güçlendirmektir.
Laik ve sosyal bir hukuk devleti olmanın gereği de budur.
Başbakan, bir kimseyi kökeni ve inancından dolayı siyaseten zor duruma düşürmeye çalışırken dönüp aynaya bakmalıdır önce.
Bir kez bile “TÜRK” olduğunu söylememiştir.
Kendi geçmişini yazan kişiyi hapishane köşelerinde süründürmektedir.
Tarikat ve cemaatlerle iç içedir.
Partisinde ağalıktan, tarikattan, cemaatten olmayan kaç kişi vardır?
On yıla yaklaşan iktidarı süresince, insanlarımızı sömüren feodal yapıya son vermek üzere ne girişimde bulunmuştur ?
Danışmanları kimlerdir?
Beşir ATALAY’a, Hüseyin ÇELİK’e, Mehmet METİNER’e, Ömer ÇELİK’e ve diğerlerine inancını, kökenini sormuş mudur?
DERSİM İsyanı ile ilgili olarak Başbakan’ın açıkladığı belgelerin hiç birisi yeni ve sır değildir.
Yeni bir şey açıklıyormuş gibi yapması da kendisinin konuyu bilmemesinden kaynaklanmaktadır.
Açıklaması da taraflı ve çarpıtıcıdır.
Olayların başlangıcına, devlete karşı yapılanlara; vergi verme ve askere gitmeyi kabul etmemeye, basılan devlet kurumlarına, şehit edilen insanlara değinmemiştir.
Necip Fazıl hocasının kitabı da resmi belge kabul edilemez. Resmi belgeler arasına sıkıştırarak hile yolun gitmiştir.
Herkese önerimiz; geçmişe değil geleceğe, bölmeye değil birleştirmeye, kavgaya değil dostluğa kardeşliğe çalışılmasıdır.
İnsanlık bunu gerektirir.
Bütün dinler de bu amaçla için var edilmiştir.
Hala anlamayanlar olsa da gerçek budur…

Naci BEŞTEPE
İLK KURŞUN
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)