PKK ile “düz ovada siyaset” uzlaşması ve Anayasa

Radikal soruyor: “Silahı bırak her şey değişir” ne anlama geliyor?
Önce Tayyip Erdoğan’ın bu konuda ne dediğine bakalım..
Kanal 24’ün canlı yayınına katılan Erdoğan, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin PKK’ya yönelik olarak “Silahları bırakın gidin Türk parlamentosunda demokrasi mücadelenizi orada verin” sözleri hatırlatılarak sorulan “Silahlı tedbirin yanı sıra eli kana bulaşmamış dağdaki insanların topluma kazandırması konusunda yeni proje geliştirilebilir mi” sorusuna şu cevabı verdi:
“Proje var zaten, ‘eve dönüş yasası’ var. Halen yürürlükte. Kullanabilirler, manisi yok. Biz bunu, bunun için çıkardık. Yolu bunun için açtık. Ama maalesef bunu bir tuzak diye takdim ettiler. Terör örgütü ‘bu bir tuzaktır’ dedi. ‘Sakın dönmeyin’, öyle dediler. Bunu da enine boyuna oturduk Genelkurmayımızla müzakeresini yaptık ve adımımızı buna göre attık..
Şimdi burada terörist, terör örgütü silahı bırakacak. Silahı bırakarak bir defa artık şehirli olacak. Dağı terk edecek. Bunu başardığı anda, bu kararı verebildiği anda, ben inanıyorum ki ülkemizde onlar da aileleriyle beraber huzuru yakalayacak ve bölge de aradığı huzura, istikrara çok daha süratle kavuşacak. Burada bizim derdimiz, yapılacak bir şey varsa, parlamento çatısı altında gelirsin yaparsın, burada siyasetle, gereken odur.”

***

Radikal ise Erdoğan’ın siyasî başdanışmanı ve AKP Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan’ın, “Hükümet, Öcalan’ın İmralı’dan talimat vermemesi için düzenlemeler yapacak” açıklaması üzerine yukarıdaki soruyu soruyor.
Cengiz Çandar, bu gelişmeleri, “farklı bir sürecin ipucu” olarak görüyor ve “Bu durumda yakın gelecekte PKK’nın silahlı eylemlerini durdurması halinde konunun siyasi alana taşınması söz konusu olacaktır. Bundan da BDP’nin daha işlevsel bir role gireceği anlaşılır” sonucunu çıkarıyor.
Mehmet Ağar’ın, “düz ovada siyaset yapsınlar” dediği zaman, Oslo sürecinden haberdar olduğu ve bugünkü süreci görerek kendince ön almak istediği anlaşılıyor.. Şimdi konu iyice pişirildiği için Tayyip Erdoğan aynı düşünceyi gündeme getirmekte, bir sakınca görmüyor. Nasılsa ona dokunmayı ibadet sayan milletvekilleri ve “dindaş” psikolojisi içinde onu Cebrail’den ileri gören geniş halk kitleleri var! Öyle ya bir hayranı, “Cebrail’in 70 kanadı varsa Tayyip Bey’in 80 kanadı var” dememiş miydi. Aynı kişi “Biz Tayyip Bey’i peygamber gibi görüyoruz” dememiş miydi.
Anlaşılıyor ki yeni Anayasa ile terörle dayatılan talepler karşılanmak isteniyor. Oslo görüşmesinde koordinatör ülke temsilcisi ne diyordu:
“Bu toplantı, iki tarafın değil, bizim sorumluluğumuz altında girişilen bir inisiyatiftir. Abdullah Öcalan tarafından üretilen kendi fikirleri parlamentoda yasa çıkaracakları zaman dikkate alınacaktır. Kendisinin parlamento için ürettiği öneriler dikkate alınacaktır.
Biz iki şeyden bahsediyoruz. Bir kamuoyuna yapılan açıklamalar. Bir de perde arkasındaki gidişat. Bunu kendilerine söyledik. Hem MİT hem devlet için oldukça riskli. Hali hazırda PKK ile müzakereye oturmuş olmaları bugün kamuoyuna yansırsa CHP ve MHP ne der acaba? Devlet temsilcisi olarak MİT’in elemanlarının burada hem Diaspora temsilcileri hem de Dağ Kadrosu ile Oslo’da müzakereye oturmuş oldukları duyulsa ne olurdu? CHP ve MHP ne derdi? Aynı şekilde ne kadar kötü olurdu kendileri için.”
Abdullah Öcalan’ın istekleri Anayasa’nın demokratik özerklik ve eşit ortaklık temelinde oluşturulmasıdır.
Koordinatör ülke ise ABD’dir. Koordinatör, David Philips’tir. Abdullah Gül de 2009’un Mart ayında “İyi şeyler olacak” dediği zaman Nisan ayında Oslo’da PKK ile MİT arasında gizli bir toplantı yapılacağını biliyordu!
“İyi şeyler”, David Philips tarafından organize edilen, MİT-PKK görüşmesiydi!
TBMM Başkanı Cemil Çiçek de TÜSİAD yöneticilerini kabulü sırasında yeni bir Anayasa için kim ne katkı verecekse tam zamanı olduğunu belirterek, “Çözümü, ne dağda arayacağız ne başka bir yerde” diyordu.
İşte Meclis’te arıyorlar.. Çözümü değil, çözülmeyi...

Arslan Bulut
Yeniçağ

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)