PKK'dan da özür dilerse şaşırmayın

Sevgili okuyucularım, günlerdir “Dersim”le yatıp kalkıyoruz. Tayyip kürsülere çıkıp geçmişi, Atatürk ve İnönü dönemini suçluyor, devlet adına özür diliyor!.. Birileri devlete isyan etmiş, devlet isyanı bastırmış, ona da özür dilemek (!) kalıyor.

Aynen PKK olayında olduğu gibi, her isyan bastırılırken tatsız ve acı olaylar yaşanır. Yarın kalkıp Dersim isyanının uzantısı olan PKK’dan da özür dilerse hiç şaşırmayın.

Bu şahsın geçmiş bilgisi ve genel kültürü hiç olmadığı için, danışmanları tarafından ortaya çıkarılan bazı belgeleri kamuoyuna işine geldiği gibi yansıtıp kafaları bulandırmaya kalkışıyor.

Amacı net ve açık:

Geçmişteki bir Kürt isyanını Türkiye’nin gündemine taşıyıp Atatürk dönemine vurmak, eğer mümkün olursa, eğer yerlerse, Alevi yurttaşlarımıza selam çakmak!..Çünkü geçmişteki ve bugünkü Tunceli nüfusunun neredeyse tümü Alevi yurttaşlarımızdan oluşuyor…

Türkiye’nin dört bir yanında yaşayan Alevilerin, Cumhuriyet rejiminin, laikliğin ve Atatürk ilkelerinin sigortası ve yılmaz savunucusu olduğunu ya bilmiyor, ya da özellikle gizlemeye kalkışıyor.

X X X

İddialıyım, Meclis kürsüsünde önceki gün Dersim nutukları atarken gerçek dışı beyanlarda bulunuyor, örneğin İskilipli Atıf Hoca isimli birinden söz edip şöyle diyordu:

“İstiklal Mahkemesi Başkanı Ali Çetinkaya. İskilipli Atıf Hoca’yı düzmece bir mahkeme ile kararın infazına, şahitlerin sonra dinlenmesine diyerek idam eden Kel Ali lakaplı hakim…”

Peki ama bu Atıf’la Dersim olaylarının ne ilgisi var? Hiçbir ilgisi yok.

Peki kimdir bu şahıs?

İstiklal Harbinde Yunanlılarla işbirliği yaptığı ve şapka devrimine karşı çıktığı için 1926 yılında idam edilen bir sarıklı hocadır. 1937 Dersim isyanı patladığında, o çoktan idam edilmişti. Atıf’ı da araya böyle sokuşturuyor!

Şapka devrimi yapıldığında, başta Rize ve Erzurum olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında isyanlar çıkmıştı. Devlet bu isyanları bastırdı, sorumlular yargılandı. Size bu konuda referans bir kitap ismi vereceğim:

“Matbuat (basın) Alemindeki Hayatım ve İstiklal Mahkemeleri.” (Nehir Yayınevi.) Yazarı, yine sarıklı bir hoca olan ve İstiklal Mahkemesinde İskilipli Atıf’la birlikte yargılanan Tahir’ul Mevlevi.

Bütün yargılamayı anlatıyor. O ve çok sayıda arkadaşı beraat ederken, İskilipli Atıf ve bir kişi daha idam ediliyor. Temel gerekçesi, şapka devrimi konusunda hazırladığı, şapkanın “Gavur icadı” olduğuna ve kullananların dinden çıkacağına ilişkin yazdığı bir kitap ve bunun sonucunda çıkan isyanlar. İkinci gerekçe ise İstiklal Harbi döneminde Yunan uçaklarından halka beyanname attırıp Mustafa Kemal hainine (!) karşı durmalarını istemesi.

Bu kitap 1990 yılında basılmış. Artık piyasada olduğunu sanmıyorum. Ama içinde çok ilginç şeyler var. Beraat eden din adamı Tahir’ul Mevlevi, karar sonrasını şöyle anlatıyor:

“Mahkemeye girdik. Reis Bey kısa bir konuşma yaptıktan sonra hepimizin beraatine karar verilmiş olduğunu açıkladı. Onun müjdesini de dinleyicilerin alkış ve beraat edenlerin teşekkürü takip etti. Ben tesadüfen savcılık kürsüsünün altında duruyordum. Hükmün tebliğinden sonra savcı (Reşit Galip) bey eğildi, tebrik ederim Tahir Bey dedi...”

X X X

Adam koskoca başbakan, aynı davayla ilgili olarak hem de Meclis kürsüsünde nutuk atıyor. Güya Ali Çetinkaya “İdam kararının infazına, şahitlerin sonra dinlenmesine…” demiş!

Elinin altında yüzlerce danışman var. Onun atacağı nutukları danışmanlar yazıyor, sonra cam’a geçiriyor…Ve Tayyip nerede olursa olsun, konuşmasını o camdan okuyor. Eğer konuşma yaptığı kürsülere dikkatle bakarsanız, önündeki o camı görecek ve oradan okuduğunun farkına varacaksanız!

Bir ülke yalanlarla yönetilmez. Devletin bütün arşivi, İstiklal Mahkemesi tutanakları dahil, Tayyip ekibinin elinde. Şimdi kendisini bu sözlerini kanıtlamaya davet ediyorum. Kanıtlayamaz çünkü böyle bir şey yok.

Bu kesimin bir yalanı daha vardır. İstiklal Mahkemelerini kötüleyip aşağılamak için şöyle derler:

“Bu mahkemeler onbinlerce kişiyi idam etti. Bazıları karardan önce ölmüştü, onların cesetleri mezardan çıkarılıp asıldı.”

Yüzsüzlüğün, sahtekarlığın, yalancılığın ancak bu kadarı olabilir. Geçenlerde yazmıştım, Fethullah da Erzurum’da çarşaf giyen bir kadının İstiklal Mahkemesi kararıyla idam edildiğini vaazlarında söylüyordu. Tamamen yalandır.

X X X

Burada Tayyip’in aynı nutuktaki bir sözüne daha değinmek istiyorum. İstiklal Mahkemesi Başkanı Ali Çetinkaya için şöyle dedi:

“Kel Ali lakaplı hakim…CHP’li (Ankara) Yenimahalle Belediyesi, bu adamın ismini bir parka verdi…”

Elbette verecek. Tayyip bizim yakın tarihimizi hiç bilmediği için böyle konuşuyor. Ali Çetinkaya, 1919 yılında Yunan ordusu İzmir’e çıktığında, Ayvalık’ta alay komutanı. Ordu çökmüş, işgal yayılıyor…Ve Ali Çetinkaya, emrindeki bu güçle, Ayvalık’ı işgal etmeye kalkışan Yunan ordusuna karşı durup, İstiklal Harbinde ilk kurşunu atan kişi.

Sonra Malta’ya sürülüyor, dönüşte milletvekili, İstiklal Mahkemesi Başkanı ve bakan olarak görev yapıyor.

Düşünün ki, Tayyip böyle bir adamı bile aşağılamaya kalkışıyor, bir parka isminin verilmiş olmasını bile çok görüyor.

Ne günlere kaldık, değil mi!

X X X

Şimdi sözü değerli yazar ve ağabeyimiz Turgut Özakman’ın “Cumhuriyet. Türk Mucizesi. İkinci Kitap” isimli eserine bırakıyorum. ((Bilgi Yayınevi.) Tayyip okusun da öğrensin.

Özakman, onun bugün diline doladığı ve Atatürk dönemini aşağılayıp suçlamak için kullandığı Dersim isyanının nedenlerini anlatıyor. Yıl 1936. Devlet, Dersim’e yatırım yapmaya başlıyor. Sonrasını kitaptan özetliyorum:

“…Seyit Rıza’yı korku basmıştı. Yüzyıllardır Tunceli’ye girememiş olan devlet silah atmadan, usul usul Tunceli’ye girmişti. Bu gidişe göre ağalık, beylik, seyitlik yakında sona erecek, silahlar toplanacak, halkı sömürme bitecek demekti. Halk ağaya, beye, seyite kafa tutacaktı…Uzun görüşmelerden sonra 31 aşiret toplanıp and içtiler. Savaşacaklardı…18 aşiret ise isyanın dışında kaldı…”

“Tunceli çatışmaya gerek kalmadan uygarlığa açılsaydı kötü mü olurdu? Bir devletin ili olacaksın ama devlet oraya giremeyecek! Böyle bir şey mümkün mü? Bu gerçeği anlamayanlar kaçTürk ve Kürt’ün kanına girdiler. Hala anlamayanların, ağalık ve beylik düzenini, ortaçağı savunanların var olması, insanı şaşırtıyor…”

“İşte Tunceli olayı (isyanı) böyle başladı. Ne yapmalıydı devlet? Köprüler yakılırken, karakollar basılırken, askerler şehit edilirken, Tunceli’de kanlı bir isyan başlamışken ellerini kavuşturup seyretmeli miydi? Ya da hiç karşılık vermeden pes edip Tunceli’yi boşaltmalı mıydı? Elbette devlet olmanın gereğini yapacaktı…”

“Tunceli isyanı bir halk hareketi, milli bir hareket, demokratik bir hareket değildir. Ağaların, beylerin, sahte seyitlerin çıkarını korumayı amaçlayan, onların yönettiği ortaçağcı bir harekettir. Bütün Tunceli’nin katılmadığına, Tunceli dışındaki hiçbir Kürt aşiretinin de destekleyici bir hareket yapmadığına dikkatinizi çekerim…”

Özakman, günümüzdeki bu rezilliği ve sahtekarlığı adeta önceden bilmiş, şöyle yazıyor:

“Yakın tarihimizi günlük siyasete kurban etmek, hiç kimseye bir şey kazandırmaz ama Türkiye’nin geleceğini çok kötü örseler. Lütfen dikkat!..”

X X X

Sevgili okuyucularım, şimdi burada Tayyip’e bir kez daha çağrıda bulunuyor ve İskilipli Atıf Hoca’nın idamında söylendiğini iddia ettiği “Önce idam kararının infazına, şahitlerin sonra dinlenmesine” sözünü, elindeki devlet arşivinden kanıtlamasını bekliyorum!

Kanıtladığı takdirde söz veriyorum, o gün herkesten özür dileyip gazeteciliği bırakacağım. Ama kanıtlaması mümkün değil çünkü böyle bir olay yok.

Meclis kürsüsü kutsal bir yerdir. Orada yalanlar sıralanmaz. Hele bir başbakana, yalan söylemek asla yakışmaz. Yakın tarihi bilmeden, bilgi ve fikir sahibi olmadan yeni sayfalar açmaya yeltenmek, geçmişteki olayları günlük siyasete alet etmek ayıptır, günahtır, yazıktır.

Sonra adama PKK’dan da özür diletirler!

Emin Çölaşan
Sözcü

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)