Ruhat Mengi yazdı:"Bence yeni anayasa ‘horon’ olmalı!"

Bayram tatilinde haber olmuştu; TBMM Başkanı Cemil Çiçek, yeni anayasa çalışmalarını tangoya benzeten CHP yöneticilerine “Ben çayda çırayı tercih ederim, daha yumuşak bir oyundur, hem başkalarının ayağına da basmazsınız” diye cevap vermiş. Esprili benzetmelere Ana Muhalefet’ten de esprili cevaplar gelmişti, keşke iktidar ve muhalefet birbirlerine hep bu yumuşaklıkta hitap etseler de zaten morali bozuk ve içinde çok sayıda “şiddete meyilli” insan barındıran toplum örnek alsa.. Ama öte yanda, umalım da sonunda yeni anayasanın ciddiye alınma ölçüsü “bir dans veya oyun” kadar olmasın.

Bir de uyarım var naçizane, ODTÜ dönemimde “HOYTUR” ekipleriyle “Çayda Çıra” dahil neredeyse tüm folk oyunlarını yıllarca oynayıp gösterilere katıldığım, daha sonra İngiltere’deki Türklere “Kafkas oyunlarından Erzurum Kız’a kadar birçoğu konusunda hocalık yaptığım” için biraz bilirim, Çayda Çıra’da başkasının ayağına basmazsınız ama; ayaklar çok karışık, üst üste atıldığı için kendi ayağınıza basabilirsiniz. Ki bu da en az diğeri kadar kötüdür.

ATATÜRK DEFTERDE Mİ KALACAK?

Mesela şimdi Prof. Baskın Oran gibi kendi yazdığı kitapta “Atatürk milliyetçiliğini öven, Avrupa’nın ırkçı rejimlerden çok etkilendiği bir dönemde Atatürk milliyetçiliğinin asla ırkçı olmadığını, kendi bölgesinde olduğu kadar bütün dünyaya örnek olabilecek üstün nitelikleri olduğunu anlatıp barışçı politikasından söz eden”lerin bile bir anda dönüp “Nedir azizim Atatürk milliyetçiliği, bilen var mı” sorusunu sorabilmesi.. Anayasa’dan Atatürk ilkelerinin dahi çıkarılabileceği duygusu veriyor.

Zira artık “olacakları” önceden “bir kesim akademisyen veya yazar”ın yazdıkları anlatıyor, onlar yazıyor, ekranlarda konuşuyor ve üç gün sonra tamamdır.. Atatürk’ü sadece 10 Kasım’larda Anıtkabir defterine yazılan notlarda bırakmayacaklardır herhalde, büyük hata olur.

***


Aslında AİHM eski Yargıcı ve CHP Milletvekili Rıza Türmen ile CHP Konya Milletvekili ve yine hukukçu Atilla Kart’ın birlikte yaptıkları basın toplantısındaki “tango ve halay” benzetmeleri de gayet iyi niyetle yapılmış ve “yeni bir anayasa için olması şart” sözlerdi. Bu kadar önemli ve toplumun her kesiminin hayatını ilgilendiren bir konuda “tek taraflı” değil, herkesin katılımıyla çalışılmasını istiyorlardı.

Uzun süredir bir “yeni anayasa” yapılacağı söylenip duruyor ama doğrusu bu “yeni anayasa” mı olacak yoksa eskisinde değişiklikler mi yapılacak, o bile anlaşılamadı. “Yasama-yürütme ve yargı”nın yani devletin üç erkinin ilk kez birleştiği ve tek elin egemenliğine girdiği bir dönemde, medyada siyasi eleştiri yapmanın “cıs” hale geldiği bir dönemde “özgürlükçü anayasa olacak” vaatleri de abartılı görünüyor.. Mesela; o kadar özgürlükçü olacaksa, o kadar özgürlük istiyorsak bunu uygulamaya başlamak için neden “yeni anayasa” beklemek zorundayız?

Yıllardır cezaevinde duruşma bekletilen, hasta analarından veya yavrularından uzakta, suçunu bilmediği halde hayatından yıllar çalınan (bazıları aylar-yıllar boyu duruşma beklerken hayatını kaybetti), herkesin ailesiyle birlikte kutladığı bayramları demir parmaklıklar arkasında, daracık hücrelerde geçiren gazeteciler ve diğerleri “özgürlükçü anayasa” çıkınca özgürlüklerine kavuşacaklar mı? Yoksa Deniz Feneri sanıklarının isteğine göre savcı değiştirildiği, onların davalarına çabucak bakılıp serbest bırakılıverdikleri gibi sadece “bir kesimi” mi mutlu ve özgür kılacak bu yeni anayasa ve ona bağlı yasalar da?

DENİZ FENERİ DAVASI ÖRNEK OLACAKTI?

Deniz Feneri davasında Almanya tüm delilleri bildirdiği halde aylar boyu “dosya gitti, dosya geldi” diye tutuklamalar yapılmadı, sonra da zaten tüm deliller ortadan kaldırıldığı için hepsi serbest bırakıldılar (ve Van depreminde yeniden ortaya bile çıktılar). Bırakıldıktan sonra Bülent Arınç “Bu karar diğer davalarda da örnek olmalı, uzun tutukluluklar adaleti zedeliyor” demişti, daha sonra “milletvekili seçilen tutukluların mutlaka tutuksuz yargılanmaları ve Meclis’te yer almaları gerektiğini” de söyledi ama bildiğim kadarıyla iki beraat kararından başkası çıkmadı.

Nasıl oluyor da bir davada beraatlar kısacık sürede gerçekleşiyor ama diğerleri bir türlü bitmek bilmiyor, milletvekili seçilmiş olanlara bile güvenilmiyor da mesela çocuk tecavüzcüleri bile tutuksuz yargılanıyor ya da tümüyle serbest bırakılıyor merak edilmez mi? Bu nasıl adalet diye sorulmaz mı? Özgürlükçü anayasadan önce bunların halledilmesi istenmez mi?

REFERANDUMA NE GEREK VARDI?

Veya mesela Hükümet “tümüyle ve ön koşulsuz olarak baştan yapılsın” dediğine ve bu da uzun süredir bilindiğine göre 12 Eylül 2010 referandumuyla o değişiklikler neden yapıldı? Acaba bir yıl daha bekleyemeyecek kadar acele olan neydi; yargıdaki değişiklikler mi? “Önkoşulsuz ve tümüyle yeni” istendiğine ve referandumda yapılan değişikliğin yargıyı nasıl bağımlı hale getirdiği de görüldüğüne göre (istenen davada savcılar “HSYK tarafından” hemen değiştiriliyor, hükümetlere “Kanun Hükmünde Kararname” çıkarma yetkisi verilmesine itirazlar eskiden Anayasa Mahkemesi’nde haklı bulunurken şimdi kolayca kabul ediyor vs) o değişiklikler neden dahil edilmesin? Nasılsa, “darbe ve muhtıralarla hesaplaşacağız” sözü verilmesine rağmen ne 12 Eylül’le ne de 28 Nisan muhtırasıyla hesaplaşma olmadı, bu söz de tutulmadı. (Devam edecek.)

*****


Hakim ve savcılar ölçü değil!

Dün VATAN’ın manşetindeydi; Hakim ve savcıların üye olduğu internet sitesinde “kadın şikayetçi olmasa dahi şiddet uygulayan eşe ceza verilmesi”ni kendi aralarında onaylamadıkları görülmüş. Sebep, “Aile kurumu zarar görmesin diye” imiş.

Bu durumda, karısını döven ve kadının da (özellikle ekonomik özgürlüğü olmayan kadının) elinden bir şey gelmeyerek katlandığı bir hayata “aile kurumu” deyip susulmasını istiyorlar ki, zaten kendi aralarında yaptıkları yazışmalar yargı adına tam bir utanç dosyası. Neyse ki karşılarında çoğu kadın olan bazı adil ve sağduyulu hakimler cevabı vermişler;

“Şikayete bağlı olduğu zamanları yaşadık ve çözüm olmadı. Şimdi geriye götürmenin anlamı yok. N.Ç olayında özeleştiri yapmayan zihniyet ile eşe karşı şiddetin tekrar ‘şikayete bağlı’ olmasını isteyen arasında bir fark yok.”

İşte bu tartışmanın özeti budur, N.Ç’ye, bir çocuğa toplu tecavüzde bile “çocuğun rızası”ndan söz edebilen ve bu yönde karar veren hakimlerin, bunu kabul eden bir Yargıtay’ın olduğu ülkede maalesef artık hakimlerin, savcıların görüşü tek belirleyici olmamalıdır. Onların, özellikle erkek hakim ve savcıların bugüne kadar “kadınların mağdur olduğu” birçok davada fahiş hatalar yaptıklarını gördük, nitekim burada da itiraz edenler yine kadın, saldırgan erkekleri koruyanlar da erkek.

O nedenle aralarında bol bol konuşsunlar da hiç değilse yasaları geriye götürmeye çalışmasınlar, o işlere karışacaklarına savcılığa “beni koruyun” diye talepte bulunan kadınları zamanında korusunlar. Toplumun yarısını oluşturan kadınları isyan ettirip sokaklara döktürmesinler. Ayıpları kendilerine kalsın!

Ruhat Mengi
Vatan
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)