Ruhat Mengi yazdı:"PKK’nın canı yine ateşkes istemiş!"

Durum aynen böyle, PKK canı istediğinde mesela “referandum öncesinden başlayarak seçime kadar” ateşkese karar veriyor, biz sanki bir daha hiç terör eylemi yapmayacaklarmış gibi, bitmiş gibi rehavete giriyoruz, sonra birden canları yeniden “öldürmek” istiyor ve bir defada 20-30 kişiyi katledip çıkıyorlar.

Hem de sınırlarımızdan 200 kişilik gruplar ve en ağır silahlarla rahatça geçerek.. Şimdi yine canları “ateşkes” istemiş, PKK sözcüsünün açıklamasına göre “Devlet ile Öcalan arasındaki müzakerelerin yeniden başlaması için” eller bir süreliğine tetikten çekilecekmiş. Koskoca devletle adeta oyun oynuyorlar. Ortam buna müsait çünkü onların canı ne zaman görüşme isterse, ne zaman “bir süreliğine” ateşkes kararı verirlerse devlet terörist başı ile masaya oturmaya hazır. Bunu biliyorlar artık.

BLAİR NE DEMİŞTİ?

Biliyorsunuz devamlı “İngiltere’nin İRA ile masaya oturması ve terörü bitirmesi”ni gündeme getirirler, oysa eski İngiliz Başbakanı Tony Blair kısa süre önce Türkiye’ye geldiğinde “Eğer İRA önce tümüyle silah bırakmayı kabul etmiş olmasa masaya oturma olayı gerçekleşemezdi, işler çok zorlaşırdı” demişti. Yani bir devlet “bir süreliğine silah bıraktık, canımız isterse tekrar alırız” diyen bir terör örgütü ile, lideriyle masaya oturamaz. Oturması yanlıştır.

Bugüne kadar bu tür yanlışları “doğru gibi” empoze ederek yürümek onlarca, yüzlerce gencin terör kurbanı olmasıyla sonuçlandı. “Devlet Öcalan’la görüşsün diye” sözü tamamen “hükümetin sorumluluğuna” işaret eder, çünkü bugün “yasama, yürütme ve yargı”nın tek elde toplanmasıyla hükümet “devlet” durumundadır. Yani Hükümet, Dersim olayı söz konusu olduğunda “CHP iktidardaydı, öyleyse CHP’nin işi” diyerek ve hatta direkt Genel Başkanlarını suçlayarak, ama PKK ile görüşme söz konusu olduğunda “devlet görüşüyor” diyerek işin içinden çıkamaz, bu hem ayrı bir yanlış hem de (Dersim’e müdahale kararı “o günün Meclis’i tarafından” alındığı için) haksızlıktır.

BU ŞARTI KOYMAK ZORUNDALAR!

Hükümet yeniden masaya oturma şartı olarak mutlaka “silahı ve terörü tümden bırakma” sözünü peşinen almalıdır. Bunun lamı cimi yoktur, zira PKK’nın; özerk bölgeden başlayıp Öcalan’ın serbest bırakılmasına kadar olan bir dizi talepleri biliniyor ve sonunda yine “terör örgütü tüm istediklerini tümüyle alana kadar” aynı kısır döngü sürecektir. Tüm sorumluluk Hükümete ait, açılımdan başlayarak yapılan hataları ve nelere mal olduğunu hatırlayıp doğru kararı vermek zorundalar!

*****


‘Haklarını savunmak Türklere düşüyor’

Economist dergisi Türkiye’de “son dönem yaşanan hak ihlallerine” vurgu yaparak “Durum giderek kötüleşiyor. Kendi derdindeki Avrupa fark etmiyor. Haklarını savunmak Türklere düşüyor, tabii hapse girmemeyi başarabilirlerse” diye yazmış.

Türkiye’nin komşularına insan hakları dersi verdiğini ama kendi sicilinin pek parlak olmadığını.. Özellikle öğrenci ve gazetecilere yönelik davaları ve protesto eylemlerine müdahaleleri de anlatmış. “Terör örgütlerine üye olduğu” iddiasıyla 500’den fazla öğrencinin cezaevinde bulunduğunu, gazetecilerin durumunun da farksız olduğunu, Çin’den fazla gazetecinin hapiste olduğunu ve hepsinin “terör suçlamasıyla” tutuklandığını da.. Polis şiddeti ile Hopa ve diğer gösterilerde yaralanan, sakat kalan, ölen gösterici örneklerini de.. Batı’nın fark etmemiş göründüğünü, bunun yerine Türkiye’yi Arap Baharı’na örnek gösterdiğini, AB’nin ve ABD’nin kendi sorunlarına ve planlarına odaklanmış olduğunu bu nedenle “haklarını savunma görevi”nin Türklere düştüğünü anlatıyor.

Türkiye’de olup bitenleri doğru görebilmelerine şaşırdım, çünkü sık sık yüzeysel analizler de yapıyorlar. Ama en doğru vurguyu “tabii hapse girmemeyi başarırlarsa” ile yapmışlar. Daha önce benzer tarifler genellikle “baskıcı Arap rejimleri” için söz konusuydu, Türkiye’nin onlarla aynı noktada olduğunun söylenmesi gerçekten çok acı. Bunlardan sonra “demokrasi”den söz edebilir miyiz sizce?

*****


Bravo Rahşan Hanım ve bravo Mehmet Turgut!

Bugün diğer yazılarım uzun olduğu için hayvanlar konusunu kısa yazacağım ama hep devam edecek, çünkü artık hepimizin bir şeyler yapması gereken zamandayız. Kış bastırdı, zavallı hayvanları “sığındıkları her köşeden”sopalarla kovalıyor, yakaladıklarını hiç acımadan ormanlara atıyor veya ilaçlarla öldürüyor, yüzlerce zavallı hayvanı, yeni doğmuş bebekler dahil acımasızca öldürüyorlar. Ve bu işin başını “hayvanları korumakla görevli” belediyeler (bazılarını da bu konuda iyi niyetli sanarak övmüştüm) ve onların “hayvansevmez, hatta öldürür” veterinerleri çekiyor.

Öte yanda sokak hayvanlarını korumak için seferber olan iyi insanlar da var tabii ama henüz kayda değer bir “iyileşme” sağlanamadı.. Ankara’da “sokak hayvanlarına karşı şiddetin önlenmesi kanunu” çıkarılması için yapılan bir gösteriye Rahşan Ecevit de katılmış, çok takdir ettim, keşke diğer siyasiler de onun kadar duyarlı olsalardı. Sanatçıların çabası da sürüyor, Fotoğraf sanatçısı Mehmet Turgut’un dergisi “46”nın Kasım-Aralık baskısı “hayvanlar özel sayısı” olacakmış, bu nedenle bir çok sanatçı “hayvan hakları” için poz vermiş. Gurur duyulacak bir düşünce, hepsi takdiri hak ediyorlar.

Tuzla barınağında yüzlerce hayvanın ilaçla veterinerler tarafından öldürüldüğü anlatılırken Maçka Parkı’na getirip yeni doğmuş küçücük yavruları atanlar da o bebeklerin ve çok sayıda hayvanın ölümüne neden oldular, çevredeki iki-üç binadan ve ilgili belediyeden, veterinerleri nden başlayarak çok sorumlusu var bu olayın.. Onları ve yaptıklarını isimleriyle anlatacağım..


Ruhat Mengi
Vatan
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)