Siyah Beyaz Sinemam…

Taş sokaktan indik aşağı…
O köşeye gelince bir yamalı top kaçtı…

Çocuklar bağrışarak peşinden koştular…
Birisinin dizi yaralı…
*
Baba ocağı Urfa’da bu bayram, büyüdüğüm Su Meydanı’ndaki taş sokağa gelince, siyah-beyaz sinemamda o eski filmi makaraya taktım…
Yumdum gözlerimi…
Perde gözkapaklarım…
Babam tuttu elimden, büyük işlemeli ve kemerli kapıların önünden geçtik… Yüksek lahit duvarların, yerdeki arnavuttaşların, sessiz sokakların bile birer büyük özlem olacağını o zamanlar bilmiyordum…
Babamın başında o beyaz fötr şapkası vardı…
Önümüzden bir yamalı top yuvarlandı…
Çocuklar bağırarak koştular…
Birisinin dizi yaralı…
*
Burası doğduğum ev, dar sokakta bir kara kapı…
Karanlık sokak, semtin adı: Kara Meydanı…
Ebemin adı bile:
Kara Emine…
*
Şurası fırındı…
Siyah-beyaz sinemamda kimi yerler çizik çizik, kimi yerler kopuk kopuk…
Filmin kimi yerleri çoktan yandı…
O zamanlar kırıştırmaları, cilveleri, gül yapraklı mektupları, aşkları, sevdaları, sevişmeleri bilmiyordum…
Bir örüklü kız vardı…
Sadece bakışırdık, utana utana…
Sonra ben bu yana, o öte yana kaçardı…
*
İlk kez ceket giydiğim, ilk kez cebimde tarak taşıdığım, ilk kez sarhoş olduğum, ilk kez taşlarla konuştuğum ve ilk kez duvara yumruk vurduğum…
O köşebaşı burası…
O zamanlar taşın değil, elin acıdığını bilmiyordum…
*
Taş sokaktan indik aşağı…
Elini tuttum babamın…
O zamanlar, yol boyu bekleyen acıları, hüznün tadını, kahırların varlığını, yalnızlıkların arkadaşlığını, sessiz ağlayışları bilmiyordum…
Farkında değildim; yaşam bir tuzağın adı…
*
Bir top yuvarlanıp kaçtı…
Çocuklar peşinden koştular…
Birisinin dizi yaralı…

Bekir Çoşkun
Cumhuriyet

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)