Siyasetin Oyuncağı Olan Yargı

SEVGİLİ okuyucularım, yargının ve adaletin ne duruma geldiğini herkes günlük yaşamından, az veya çok biliyor. Yargının tamamı artık siyasetin, başka bir deyişle AKP’nin elinde…

Yargıda hâkim ve savcıların bütün terfi, atama, ceza verme işlemlerini, Çoğunluğunu AKP’nin seçtiği Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) yapıyor.

Bu kurul AKP’nin yan kuruluşu olarak çalışıyor, iktidarın hoşuna gitmeyen kararlar veren hakim ve savcıları sürgün ediyor, haklarında soruşturma açıyor, ceza veriyor

Örnek isterseniz, Alman yargısı tarafından yüzyılın en büyük vurgunu olarak tanımlanan İslamcı Deniz Feneri davasının Türkiye ayağı…

Almanya’da yargılanan sanıklar hapis cezası aldı. Türkiye sorumlularını tutuklatan üç savcımız ise görevden alınarak ödüllendirildi!

Başka bir örnek isterseniz, Ergenekon ve Balyoz davalarında tahliye kararı veren tüm hâkimler sürgün edilip istifaya zorlandı. Bunlar sadece kamuoyuna yansıyanların bir bölümü.

Hukuk, adalet ve yargı, artık AKP’nin elinde.
Hâkimlerin, savcıların, mahkemelerin, Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesinin iktidar güdümünde olması istendi ve uygulama şakır şakır devam ediyor.

Buna karşın bu ülkede nice namuslu, onurlu, iktidara angaje olmamış hâkim ve savcılar var. Onlar kararlarını hukuk ve vicdanları doğrultusunda vermeyi sürdürüyor ama nereye kadar?

***

Övünmek gibi olmasın ama bu feci gidişi yıllar öncesinden görebilmiş bir gazeteciyim. Bunu görmek için çok fazla bir şey bilmek gerekmiyordu… Çünkü bugün Türkiye’yi yönetmekte olanların kafa yapısı ortadaydı.

Şimdi size Hürriyet gazetesinde çıkan 28 Nisan 2002 tarihli yazımdan bir örnek vereceğim. Dikkat ediniz, bu tarihte AKP kurulmuş ama henüz iktidar değil. Kasım 2002 seçiminde iktidara gelecek. İşte o yazımın özeti:

“Tayyip’in İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde trilyonlarca liralık ihale almayı beceren Albayrak’lar tarafından çıkarılan dinci bir gazete var. (Yeni Şafak, bugün de aynı yandaşlık işlevini sürdürüyor.) Türk basın tarihinin en büyük dönekleri olan Nazlı Ilıcak, Çengiz Çandar, Mehmet Barlas gibiler şimdi bu dinci kesimden maaş alıp Tayyip’i yağlıyorlar, gaz veriyorlar.

Tayyip’in gazetesi dün bu şahıs (Tayyip) hakkında soruşturma başlatan DGM savcısı Nuh Mete Yüksel için kocaman manşet atmıştı:

‘Nuh Mete Yüksel ENTRİKA peşinde. Tayyip Erdoğan’ı tutuklatmak için yeni planlar yapıyor.’

Bunca yıllık gazeteciyim, bir yargı mensubu için böyle manşet atıldığına, ona böyle hakaret edildiğine ilk kez tanık oluyorum.

Bu Tayyip kafası şimdi muhalefette, Yarın iktidar olduklarını ve o zaman yargıya, yargıçlara ve savcılara neler yapacaklarını, nasıl BASKI ALTINA alacaklarını, tehdit, hakaret ve şantajla ne duruma düşüreceklerini, hangi yöntemlerle sindirmeye çalışacaklarını bir düşünün.

Sadece yargıya değil, bütün kesimlere aynı baskı uygulanacak.

Bir DGM savcısı için ‘ENTRİKA PEŞİNDE’ diye manşet atmaktan utanmayan bu kafaların, yarın ellerine güç geçtiği takdirde neler yapacağını tahmin etmeye çalışın.”

Evet, bundan neredeyse 10 yıl önce aynen böyle yazmışım… Çünkü o tehlikeli kafayı iyi tanıyordum.

Tam isabet mi, değil mi?

Meclis’te çoğunluk onlarda… Anayasa ve yasaları istedikleri gibi değiştirip yürürlüğe soktular. Yargıyı kendi adamlarından oluşacak bir biçimde yeniden düzenlediler.

Bu kafayla AB’ye girmeye çalıştılar, yalvarıp yakardılar ama olmadı!. AB bunları reddetti.

AB’yi de bırakın bir yana, özellikle Ergenekon ve Balyoz davalarında toplumun vicdanını kanattılar. Bu sayede, düşman olarak gördükleri Türk ordusunun kolunu kanadını kırdılar, hadım ettiler, orduyu bile işgal etmeyi başardılar! Öyle bir hukuk düzeni kurdular ki, bir tutuklandın mı, bir daha bırakılmak yok!

Yargının bir bölümü bile olsa, siyasi iktidarın eline düşünce, olacağı işte budur.

Bunlar sadece oy sömürüsü nedeniyle darbe dönemlerini tu kaka ilan ettiler.

Ama hukuk, yargı ve adalet, darbe dönemlerinde bile bu duruma düşmemişti.

YENİ YETME SOYTARILAR
Ekranlarda ve gazete sayfalarında çok sayıda soytarı izliyoruz. Bunların tamamı iktidar yandaşı liboş, Kimi geçmişte Marksist olarak hava atardı, kimi Maocu falandı.

Tamamı döndü, kimi Fethullah’a yamandı, şimdi her biri AKP’nin baş yalakası olarak görev yapıyor. Yağcılıktan, satılmış olmaktan utanmayan onursuz tipler bunlar!

Kıdemli liboşların yanına şimdi bir de yeni yetme soytarılar eklendi.

Nereden geldiği, bugüne kadar hangi gazeteciliği yaptığı bilinmeyen ne idüğü belirsiz tipler, birdenbire paraşütle indirilerek para babası medya patronlarının gazete ve televizyon kanallarına yerleştirildi.

Gazetelerdeki köşeler, ekranlardaki programlar artık onların tekelinde.

Yaşamları İstanbul’un sosyete kafelerinde, gey barlarda ve diskolarda geçer, kadınları botokslu, erkekleri yumuşak görünümlü!

Kırıntı kadar bile olmayan bilgi ve kültürleriyle ahkâm kesiyorlar, kendilerini “Aydın (!)” olarak tanımlayıp yutturmaya kalkışıyorlar, sonra herkese hakaret yağdırıyorlar. Programlarında olay çıkarsa, hele iş kavga dövüşe varırsa, dünyanın en mutlu insanı onlar. Ertesi gün internet sitelerinde isimleri çıkıyor, yalakalık ve yandaşlığın ödülünü böylece almış oluyorlar.

İşin ilginç yanı, bunların karşısına güya karşıt görüşlü olduğu için oturtulan kişiler, özenle seçiliyor. Ağızları bu cazgırların karşısında tıkanıp kalıyor, konuşamıyorlar.

***

İnsanlar sokakta veya çeşitli yerlerde sık sık soruyor:

“Emin Bey sizi televizyonlarda göremiyoruz. Niçin çıkmıyorsunuz?”

Verdiğim yanıt hep aynı oluyor:

“Efendim ben ve benim gibiler yasaklıyız! Hiçbir patronun televizyonu beni ekrana çağıramaz… Çünkü ben patır patır konuşan adamım. Benim gibiler ekrana çıktığımızda, elbette eleştireceğiz. Beni kim çıkaracak ekrana? Bütün medya patronları Tayyip’in kucağına düşmüş, emir kulu olmuş. Liboş değilim, dönek değilim, yandaş değilim. Herifler benim adımı bile ağızlarına alamazlar. Beni çağıran kovulur. Bırakın onlar kendi adamlarıyla, dostlar alışverişte görsün misali programlar yapsınlar!”

***

Bu yeni yetme soytarılar arasında şimdi bir moda var! O pis ağızlarına Atatürk’ü bulaştırmak, mümkünse alay etmek, hatta hakaret etmek! Bazı iyi niyetli köşe yazarı arkadaşlarımız da bu tipleri ciddiye alıp yanıt veriyor.

Bu gibilerin istediği zaten bu! Adam yerine konmak ve isimlerini mümkün olan her ortamda yayınlatmak!

Bunların bu tezgâhına düşmemek gerekir. Sözümüz bellidir:

İt ürür, kervan yürür.

***

Allah rahmet eylesin, şair ve sanat adamı Neyzen Tevfik bu gibilere yanıtını uzun yıllar önce yazdığı bir şiirle vermiş:

“Be hey dürzü, ne ararsın TANRI ile aramda/ Sen kimsin ki orucumu sorarsın/ Rakı şarap içiyorsam sana ne/ Yoksa sana bir zararım, içerim/ İkimiz de gelsek kıldan köprüye/ Ben dürüstsem, sarhoşken de geçerim.

Esir iken mümkün müdür ibadet/ Yatıp kalkıp ATATÜRK’e dua et/ Senin gibi dürzülerin yüzünden/ Dininden soğuyor bu millet.

İşgaldeki hali sakın unutma/ ATATÜRK’e dil uzatma sebepsiz/ Sen anandan yine çıkardın ama/ Baban kimdi, bilemezden şerefsiz.”

Bu şiir onlara yeter.



Emin Çölaşan
Sözcü
05 Kasım 2011

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)