Şükrü Küçükşahin yazdı:"Dersim üzerinden CHP’yi bölmek"

DERSİM tartışmasını CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün değil, kendilerini ‘sıkı’ Atatürkçü gören isimlerin başlattığını kabul etmeli.
Onur Öymen’in PKK isyanını bastırmada Dersim yöntemine yaptığı atıf ‘CHP’ye muhalefetin tadına bir türlü doyamayan çevrelerce’ sürekli kaşındı.
Dersim/Aleviler üzerine geçmişte hiç kaygı ifade etmemiş bu çevreler, Aygün TBMM’ye girer girmez ilk vuruşu Dersim’den yapınca yeniden harekete geçti.
Aygün’ün tam 11 gün önce verdiği demeç, ne amaçla bilinmez, 10 Kasım’da yayınlanınca CHP’de kendini ‘sıkı’ Atatürkçü gören 12 milletvekili ayaklandı.
İddia ediyorum ki bu ayaklanma olmasaydı tartışma bu noktaya gelmezdi.
ATATÜRK DAHA ÇOK TARTIŞILIR OLDU
Çünkü, ‘CHP’ye muhalefete doyamayanların’ beklediği, özlediği buydu.
Başbakan Tayyip Erdoğan da, 12 vekil ayaklanınca CHP’yi bölme ve Kılıçdaroğlu’nu uçuruma sürükleme umuduyla topa en sert vuruşu yaptı.
Başbakan’ın o vuruşu ardından Atatürk daha fazla eleştiri konusu yapıldığına göre sonuç, ‘sıkı’ Atatürkçülerin istediği yönde gerçekleşmiş olmalı!
Bu da yetmedi, Dersim kararını verenlerin CHP milletvekili olan torunları da öyle sözler etti ki, hem siyasi bakışları olmadığını gösterdiler, hem de dedelerini daha zor durumda bıraktılar; CHP adına da gaflara imza attılar.
Sorunun mağduru ve en iyi bileni Kemal Kılıçdaroğlu ise bu süreçte derli toplu açıklamalar yerine savrulan ifadeleriyle partisine iyi bir yön çizemedi.
Konuyu ‘iç çatışma’ uyarısına götürmesi; Başbakan’ın özür dilemesini destekleyip eksiklerini tamamlamak yerine, ‘asıl özür Cumhurbaşkanınca dilenmeli’ noktasına vardırması; bildiklerini kamuoyu ile paylaşmak varken Başbakan’ı TV’de tartışmaya çağırmasındaki amacı neydi, pek anlaşılamadı.
CHP’deki bu tablo, ‘CHP’de iç savaş bitmesin’ diyenlere güç veriyor.
Sanırım iktidar çevreleri de, nedense, parçalanmış bir CHP’yi yeğliyor.
Bu tercih yüzünden Dersim tartışması tamamen siyasi hesaplar ve oy kaygısı üzerinden yürüyor; oysa Başbakan’ın özrü Anadolu için yeni bir umuttu.
KEŞKE DEDİRTEN O CÜMLELER
Bu umut Anadolu coğrafyasındaki bütün ayrılıkları, kinleri, öfkeleri bir kenara bırakmanın, kalıcı barışın yolunu açmanın başlangıcıydı.
İnanıyorum ki Erdoğan, o özür sözlerinden birkaç cümle sonra, kendisini mahkûm eden yargıçların Alevi olduklarını dillendirmeseydi (O sözler oraya nasıl girdi, kim koydu ki acaba?) çok inandırıcı bir görüntü oluşurdu.
Erdoğan’ın o yargıçların mezhebini araştırmış olması bir yana, seçim meydanlarında kullandığı bu sözleri tekrarlaması, muhafazakâr dünyanın Alevilere bakışında bir yenilik, bir yüzleşme olmadığının işareti sayıldı.
Erdoğan’ın o vurgusunu bazıları es geçse de Dersimli/Alevi muhataplarının hafızalarına yeniden kaydedildi, CHP sözcüleri ise bunu dillendirdi.
Alevi CHP’li vekil Sabahat Akkiraz da Erdoğan’a, “Kaç Alevi vali, kaymakam, emniyet müdürü, kaç üst düzey bürokrat var” sorusunu yöneltti.
Acaba Kılıçdaroğlu, ‘iç çatışma’ sözüyle bir Alevi’nin de çıkıp, ‘Beni mahkûm eden yargıçlar falanca mezheptendi” deme tehlikesine mi dikkat çekti?
Gerçekten de tehlikeli bir gidiş olası; o nedenle Erdoğan da, Kılıçdaroğlu da Dersim tartışmasını oy kaygısının, siyasi çıkar anlayışının dışına çıkarmalı.
Böyle yapılmadıkça, CHP daha fazla iç çatışma ortamında tutulabilir, iktidar da bundan kazanım sağlayabilir; ama güçlü bir demokrasi getirmez.
Tamam; CHP’de buna zemin sağlayan kaynaklar var gibi; ancak yekvücut bir kaynak ve daha önemlisi Kılıçdaroğlu’nu aşacak yeni bir isim de yok gibi.
Ayrıca CHP’ye orantısız yüklenmenin tabanı kenetlemesi de çok doğal.

Şükrü Küçükşahin
Hürriyet
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)