Türkiye'nin Kuzey Irak sınırındaki bu topraklara zırhsız girilmiyor


Haberler, çatışmalar, şehitler ve kayıplarla aşina olduğum Hakkari'ye ilk kez gittim.

Türkiye'nin Kuzey Irak sınırındaki bu şehre gitmeden önce neyle karşılaşacağımı elbette bilmiyordum. Bildiğim tek şey, sarp dağlar ve ıssız çoraklardı.

Bilinmeyenin heyecanı ve son zamanlarda yaşanan olayların etkisiyle elbette sabahın beşinde başladığım yolculuğum konusunda oldukça heyecanlı ve biraz da tedirgindim.

Tek gün süren gezide, yaklaşık 9 saatini otobüste Van-Hakkari arasındaki o dar yolda geçirdim. Hakkari benim için karanlık, sarp dağlar, zırhlı araçlar ve tedirgin suratlardı.

Hakkari 24 şehidin verildiği saldırı sonrasında, askeri güçlerin sivil halktan rol çaldığı bir şehir olarak dikkatimi çekti.

Son dönemde Çukurca’daki saldırı ve sonrasında verilen 24 şehitle gündeme gelen Hakkari’yi, Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin Ekim ayı ihracat rakamlarını açıklaması üzerine ziyaret ettik.

Gezinin belki de en ilginç ve düşündürücü tarafı, basın ekibi ve TİM üyelerinin olduğu otobüsün, havayoluyla geldiği Van’dan Hakkari’ye zırhlı araçlar, silahlı korumalar ve polis ekipleriyle gitmesi oldu.

Uçak Van Havaalanı indiğinde, polis ekipleri Hakkari’ye gidecek otobüsleri çevreledi.

Temel ihtiyaçları bile polislerin eşliğinde gidermek zorunda kaldık.

Hakkari sokaklarında iki araçtan birinin zırhlı araç olması da çok dikkat çekiciydi.

Bizi koruması için önümüzdeki zırhlı araçta, mayınları tespit etmek amacıyla jammer vardı. Bu yüzden ne internet, ne telefonlar çalıştı.

Van-Hakkari arasındaki ortalama 4 saati geçen yolda otobüste gerginlik hakimdi ancak gerçek tedirginlik Hakkârili çocukların gözlerindeydi.

Rakamların açıklanmasının ardından çıkıp, şehre çok kısa da olsa bakma fırsatı bulduğumuz anlarda, bu çocuklardan bazılarıyla konuşma fırsatı buldum. Dilbırin, Büşra ve Dilan.

Üçü de ortaokulda. Yedinci sınıfta okuyorlar. İçlerinden ikisi memur çocuğu birisinin babası ise serbest meslekte.


Dilbırin'in Kürtçede anlamı kalbi kırık demek ancak o hayata iyimser gözlerle bakanlardan. “Biz burada birlik içinde yaşıyoruz abla, her türlü ihtiyacımız karşılanıyor. Ama bizi ülkenin bir ucunda unuttular” diyor.

Okullarında başarılılar. Daha doğrusu dediklerine göre, akşamları sadece ders çalışıyorlar.

“Okuldan sonra ne yapıyorsunuz, bir araya gelip, oyun oynayabiliyor musunuz” diye soruyorum bana “Okuldan sonra ders çalışıyoruz. Devletimiz bize her türlü imkanı sağlıyor. Okulda da evde de ders çalışmak için her şeyimiz var. Ama işte çocuğuz ya abla, canımız oyun oynamak istiyor” diyorlar.

“Peki, oyun oynama şansınız var mı? Ne zamana kadar dışarıda kalabiliyorsunuz? Birbirinizin evine rahat rahat gidebiliyor musunuz? diyorum “Biz korkmuyoruz ama anne-babalarımız izin vermiyor. Biz burada bir birlik içinde mutluyuz ama onlar dışarıda askerlerin olmasından dolayı korkuyorlar. Hava kararmadan eve dönüyoruz. Aslında daha fazla kalmak istiyoruz”

Üçünün de isteği, okuyup kendileriyle konuşan gazeteci abla ve abileri gibi olmak ama Büşra, “Hakkari’de her şey gibi okulda, eğitim de yetersiz abla, diğer şehirlerdeki gibi büyük bir üniversite yok ki burada” diyor.

Bazı çocuklar ise, isimlerini bile söyleyemeyecek kadar çekiniyor yabancı gördüklerinden.

Hasan, Mehmet ya da Baran, ismini söylemeyen bu çocuk Hakkari’deki tedirginliği en güzel özetleyenlerden.

Gerçekten de Hakkari sokaklarına, daha doğrusu dağların tepeleri dahil, şehrin geneline baktığımızda, sarp dağlar, ıssız ovalar, zırhlı araçlar, polis kuvvetleri ve koyunlardan başka bir şey göremiyorsunuz.

Dışarıdan gelenler, şehirdeki gerginliğe silahlı korumaların fotoğrafını çekecek kadar yabancı.

İki şehir arasında yalnızca korucuların olduğu yerlerde aydınlatma var ve belki de yüksek dağların etkisiyle, gördüğümüz karanlık daha önce tanık olduğumuz hiçbir şeye benzemiyordu.

Van ve Hakkari arasındaki uzun yolda özellikle gece yolculuk etmek gerçekten de denemeye değer bir tecrübeydi.





Hürriyet
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)