TV8’de neden çok öfkelendim?

Önceki akşam üzeri TV8’de Gökmen Karadağ’ın Haberaktif programındaydım. Bugün Gazetesi’nden Nuh Gönültaş da diğer konuktu. Ana konumuz CHP’de yeniden başgösteren “Dersim krizi” ile Meclis Başkanlığı tarafından Abdülmecit için düzenlenen sempozyumdu.

Özellikle CHP’deki krizle ilgili heyecanlı konuşmalar yaptım. Dün bazı arkadaşlarım arayarak “İnternet sitelerinde haber olmuşsun yine, masaları yuruklamışsın” diye takıldılar. Açıp baktım, gerçekten birçok internet sitesinde “aynı” haber vardı. Aslında “bir” internet sitesi programı izleyip haber yapmış, diğerleri hiçbir zahmete katlanmadan, “copy-paste” yöntemiyle hiçbir değişiklik yapmadan koymuşlar kendi sitelerine. Sadece eleştirmek için yazmıyorum bunu, ama madem haber oluyoruz, bari bir kişi de sorsa.

Gazete yazılarımla televizyonlardaki konuşmalarını ayırırım hep. İkisi farklıdır. Sorumlulukları da farklıdır. Bu nedenle televizyon konuşmalarımdan çok söz etmem yazılarımda. Ama bugün özellikle bir siyasi partiyi de ilgilendirdiği için, izlemeyenlere ne olduğunu anlatmak istiyorum.

Ben heyecanlı bir insanım, hızla öfkelenirim, aynı hızla da tekrar eski hâlime dönerim. Öfke uzun sürmeyince, öfkenin getirdiği hatalar da azalıyor. Böyle olunca da sonradan üzüleceğiniz veya tamir etmekte güçlük çekeceğiniz şöyler söylemiyorsunuz. Ama açık söyleyeyim, o heyecanlı anlarda da sakin anınızdakinden daha sert sözler çıkıyor tabii.

Önceki gece de böyleydi.

Olay şu: CHP’li bir milletvekili (Tunceli - Hüseyin Aygün) çıkıyor “Dersim’deki katliam sırasında Atatürk Cumhurbaşkanıydı, her şeyi biliyordu.” Programda bunu tartışıyoruz.

CHP’de anlamadığım şu; Başbakan’ın gündeminde Van depremi, Yeşil Kart, Suriye, KCK, Orta Doğu’nun lideri olma, yabancı doktor getirme, ekonomi, İstanbul’da binlerce binayı yıkma gibi konular var. Bunların neredeyse hepsinde de sıkıntı yaşıyor, ana muhalefet partisi ise Dersim tartışıyor.

Üstelik Atatürk’e ve Cumhuriyet’e düşman gözüyle bakanların ağızlarını sulandırıyor. Buna kimsenin hakkı olamaz.

İşte bu duygularla heyecanlandım ve “Atatürk de Cumhuriyet de yerle bir ediliyor, ağzımızı açamıyoruz. CHP’li biri de kalkmış Dersim katliamı sırasında Atatürk Cumhurbaşkanıydı diyor. Sanki bilmiyoruz. Peki o sırada Başbakan kimdi? Celal Bayar, hani demokrasi kahramanı ya. Genelkurmay Başkanı ise gelmiş geçmiş en dindar komutan olan Maraşel Fevzi Çakmak. Eeee, ne yapacağız şimdi? Herkesi ülkesine de Atatürk’e de Cumhuriyet’e de düşman ettiler. Tamam kardeşim Anıtkabir’i de yıkalım, Atatürk’ü tamamen gömelim, kurtulalım hep birlikte. Bu işi de sanki CHP üstlenmek istiyor, olur mu böyle şey. Bu parti siyaset yapmayı bilmiyor, en iyisi CHP’yi kapatmak ve müze yapmak, yerine sol mu, sosyal demokrat mı başka bir şey mi yeni bir parti kurmak gerek. İbişlikle olmuyor işte” dedim.

Dersim konusu CHP’ye ve onun üzerinden Atatürk’e saldırmanın yumuşak noktası haline getirildi. CHP de bu oyuna sürekli düşüyor. Bu gidiş CHP’yi de parçalayabilir. Çünkü işin içine Alevi-Sünni nifakı sokmak isteyenler de var.

O halde CHP, herkesin kabul edeceği isimlerden oluşan bir tarih-bilim heyeti kursun. Genelkurmay’ın, Meclis’in arşivleri bu heyete açılsın, ortaya tam olarak “ne olduğunu anlatan” bir rapor çıksın.

Hiç olmazsa vatandaş gerçeği objektif biçimde öğrensin, ondan sonra istediğiniz kadar tartışın.

*****


Vanlı’ysan yer sofrasında oturursun

Elbette bir örnek, genelin de öyle olduğu anlamına gelmez. Ama aynı gazetede, iki fotoğraf da aynı olunca gerçekten şaşırdım ve üzüldüm.

Sabah Gazetesi dün manşetten güzel bir habercilik örneği sergilemiş. “Kardeşlik sofraları” başlıklı haberde Vanlı ailelere kendi evlerini açan hayırsever vatandaşlar anlatılıyor. Bursalı ve Malatyalı iki aile Van’da evlerini kaybeden iki aileyi evlerinde konuk ediyorlar.

Gazete hem Malatya hem de Bursa’dan fotoğraf koymuş, aileler topluca yemek yiyorlar, ama yer sofrasında.

İnsana çok tuhaf geliyor, bir taraftan gelişmişlik nutukları atılırken yemekler hâlâ yer sofralarında mı yeniyor? Yoksa farkında olarak olmayarak bir yaşam biçiminin reklamı mı yapılıyor ya da “Vanlı’ysan alışıksındır yerde yemeye” mi deniyor, işin içinden çıkamadım.

Başbakan’ı kapak yapan ünlü TIME dergisinin başlığı “ERDOGAN’S WAY” yani “Erdoğan’ın Yolu” olmuş. İktidarın en büyük icraatı olarak görülen “duble yol”un TIME’da yer alması insana gurur veriyor! (Gani Yıldız)

*****


PKK yardım zengini mi olmuş?

Van depremi herkesin yüreğini acıttı, daha ilk günden itibaren muazzam bir yardım kampanyası başladı, bölgeye yardım aktı. Ama bakıyoruz bölgede hâlâ çok ciddi sıkıntılar var, karda çıplak ayakla oynayan çocuklar, çadırda donan bebekler ve çadır yangınında yanan çocuklar, bir dilim ekmek için dondurucu soğukta bekleşenler herkesin içini sızlatıyor.

Bu manzaralar, olayı duyar duymaz elinde avucunda ne varsa yardım olarak gönderen insanları da huzursuz ediyor; zihinlerdeki merak, yardımların yerine ulaşıp ulaşmadığı.

Dün Diyarbakır’dan zaman zaman bilgiler gönderen bir tanıdığım “Yardımların yeterli olup olmadığını bilemem ama, PKK bir yıllık stoğunu yaptı, kışı çok rahat geçirecek” dedi.

Bazı yardım konvoylarının engellendiğini, bazılarının yağmalandığını zaten biliyorduk. Ancak yerel kaynaklar yardımların bir bölümünün PKK’ya gittiğini ısrarla söylüyor.

İşe bakın ki devlet halkın yürekten yaptığı yardımı bile koruyamamış.

*****


Öğretmenin derdi hiç bitmiyor

Bir tarafta hâlâ atanamayan öğretmenler var, bir de sözleşmeli öğretmenlerin deprem bölgesinde yaşadığı dram. Atanamayan, atanamadığı için sözleşmeli personel olmayı kabul eden, ama deprem bölgesinde çalışan öğretmenlerin durumu yürekler acısı.

Sözleşmeli öğretmenler ancak çalıştıkları süre için para alabiliyorlar. Sömestr tatili mi oldu, öğretmenin parası da SSK primi de kesiliyor. Yaz tatilinde de öyle. Hatta kar yağdı, okul mu kapandı, o bir gün bile kesiliyor.

Van’da deprem nedeniyle okulların çoğu öğretim yapamıyor. Tabii sözleşmeli öğretmenler de para alamıyor. Hem para alamıyorlar hem de SSK primleri kesiliyor. Peki ne yapsın bu öğretmen? Zaten üç kuruşa çalışıp karnını doyurmaya çalışıyor. Depremde belki yakınlarını kaybetti, belki kendisi de yaralandı, evi barkı gitti, ama mevzuat gereği henüz derse giremediği için açlığa mahkûm ediliyor bir de üstelik.

Bakanlık herhalde bir şey yapacaktır diye düşünmek istiyorum.

Can Ataklı
Vatan

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)