Yasin Şahiner yazdı:"Utancın 50. Yılı"


Geçtiğimiz ekim ayında Türkiye'den Almanya'ya yapılan işçi göçünün ellinci yılı München'de büyük bir şölenle kutlandı. Sirkeci'den kalkan ve München'e gelen ilk trenin sergiye açılması geçmişin yaşanmasına neden oldu. Kutlamaları mukabil ''Almanya'daki Türkler'' sempozyumunda Angelina Merkerle biraraya gelen Başbakan, Almanya'nın türk işçilerine yönelik uyguladığı entegre politikalarının arkasında olduğunu dile getirdi.Yapılan kutlamalara ve sempozyuma yüzlerce kişi iştirak etti. Danslar, eğlenceler ve şarkılarla yapılan kutlamalar, yabancı uluslara işçi olmamızın gururu heralde?! Ülkesinde geçinemeyen ve yaşamını ikame ettirmek için başka bir ülkeye gitmek zorunda kalan milyonlarca işçi, bizlerin gururu değil ancak utancıdır. Dışarıya yoğun işçi göçü veren bir ülke, yoksulluğun ve çaresizliğin pençesinde inlemekte olduğundan ülkesindeki yoksul kitlelerin dış devletlere göçünü politika haline getirir. Vatandaşına istihdam yaratamayan, gençliğine gelecek veremeyen ülkelerde görülür işçi göçü. Maalesef 1960'lı yıllardan itibaren Almanya'ya yapılan işçi göçleri T.C.'nin ne denli çaresiz kaldığını ortaya koyan somut bir örnektir. Buna rağmen gerek devlet erkanı gerekse türk işçileri, Almanya'ya yapılan işçi göçünü sevinerek kutlamaktadırlar. Bundan elli yıl önce Almanya'ya yapılan göçleri umut olarak gören devlet, şimdi de Avrupa Birliği'ni kendisine garantör bir pakt olarak görüyor ki çaresizlik içinde kaldığı işsizlik sorununu serbest dolaşım hakkını elde ederek çözebilsin. Elli yıldır bizleri dışarıya göndererek rahatlayacağını düşünen siyasi erk, zihniyetini ne zaman değiştirecek ve kendi halkına kendisinin yaratacağı bir çözüm getirecek merak ediyorum. Eğer onlar, hala daha iyi bir yaşam standartı için çareyi işçi göçünde arıyorlarsa şimdiden söyleyim hiçbir yere gitmiyorum. Benim gibi milyonlarca insan da bir yere gitmek zorunda değil. Bu ülke benim ve ülkemde yaşama hakkım kimse tarafından gasp edilemez. Batı uşağı insanlar için dış devletlere yapılan göçler gurur kaynağı olsa da benim için utancın ta kendisi. Almanların yapmadığı, tenezzül etmediği bir işi yapmanın heveslisi olmadığım gibi çalışarak alman burjuvazisini zenginleştirmeye niyetimin olmadığı da aşikar. Almanyanın inşaat, kanalizasyon ve maden sektöründe çalışan işçilerin üçte ikisi türklerden müteşekkil. Bu nedenle alman hükümeti, türkler istenmeyen azınlık olmasına rağmen türk işçilerinin Almanya'da kalmasına taraftar; çünkü türk işçileri gönderilirse onların boşalttığı sektörlerde almanlar çalışmazlar. Bizler aşağı ırka mensup insanlar mıyızki, batılıların çalışmadığı işlerde yerimizi yurdumuzu terkederek çalışalım? Almanya'da sadece iş alanında değil toplumsal yaşamda dahi kimsenin kapısına uğramadığı alışveriş mağazalarından türk azınlığı alışveriş yapmaktadır. Sizlere Aldi adlı marketler zincirini örnek vereyim. Bu marketler genel itibarı ile Almanya'nın varoşlarından müşteri çeker ve varoşlarda çoğunlukla Zigeunerler(Romanlar) yaşamaktadır. Aldi marketlerinin romanlardan sonra en fazla müşteri kitlesini oluşturan kesim türk azınlığıdır. Çünkü en ucuz gıdalar ve temel tüketim malzemeleri Aldi marketlerinde bulunmaktadır. Türk işçi ailesi almanlara göre dar gelirli olduğundan ucuz ürün satan mağazaları tercih etmektedir. Böyle bir hayat heralde ulusal gururu taşıyan bir kişi için hiç hoş olmasa gerek. Eğer ulusalcı bir insansa?! 1960'lı yıllarda türk işçileri ile birlikte Almanya'ya italyan, yunan ve portekizli işçiler de göç etti. Şu anda Almanya'da bu işçilerin hiçbirisi bulunmuyor; çünkü ülkelerinin gelişmesi, hepsinin geri dönüşüne neden olmuştur. Oysa türk işçileri, Almanya'da çakılı kalmıştır. Türkiye'nin ekonomik anlamda gelişmeyişi, türk lirasının sürekli değer kaybetmesi, sanayileşmenin olmayışı Almanya'daki türk işçilerini ilelebet Almanya'ya mahkum etmiştir. Oysa eminim onlar da diğer yabancı işçiler kadar ülkelerine dönmeyi arzuladılar. Türk Lirasının da Alman Markı kadar değerli olmasını, Türkiye'de refah seviyesinin yükselmesini canı gönülden arzu ettiler. Hala da birgün Türkiye gelişir de biz de ülkemize döneriz umudu ile yaşıyorlar. Oysa Başbakan Almanya Sempozyumunda çıkıyor ve diyor ki:'' Almanya'nın entegrasyon politikalarının arkasındayım.'' Buradan da anlaşılıyor ki Türkiye'nin siyasi erki yurt dışındaki türkleri şimdiden gözden çıkarmış. Başbakan ya entegrasyonun tanımını bilmiyor ya da Merkel'e yaranabilmek için entegrasyondan bahsediyor. Almanya'daki türk çocuklarının başarısızlıkla suçlanıp Sonder Schule'ye(Geri Zekalılar Okulu) gönderilmesidir entegrasyon. Bir türk ailesinin eşcinsel evlilik yapan oğlunun kararına razı olmasıdır entegrasyon. Mercedes, Ford, Opel, Wolksvagen ve Sıemens gibi tekellerin taşeronlaşmada türk işçilerini kullanmasıdır entegrasyon. Sayın Başbakan, entegre kelimesinden almanca öğrenmeyi kast etmişse bunun adı entegrasyon değil yabancı dil öğrenmek olur. Şimdiden açıklayalım da sonradan entegrasyondan almanca öğrenmeyi kastetmiştim demesin. Çünkü kendisinin huyudur, istenmeyen şeyleri söyleyince hemen yanlış anlaşıldım diyerek olayın akışını çıkarlarına yontar.

Bizler, kurtuluş savaşını verirken batı emperyalizminin çizmeleri altında inlememek için bir mücadele sergiledik.
Şayet verdiğimiz savaşı kaybetmiş olsaydık, kimimiz İngiltere'nin ve Fransa'nın ucuz işgücü olarak Avrupa'ya getirilirdik. Buralarda ağır koşullar altında çalıştırılarak emperyalist devletlerin yollarını ve binalarını inşa ederdik. Kimimiz de ülkemizde açılan batılı fabrikaların yedek ordusu olarak makinelere vidalanırdık. Kısacası onların sermaye yedeği haline gelerek onlara para basardık. Ne yazıkki batılılar, silah zoruyla yapamadıklarını şimdi hiçbir baskı uygulamadan yapıyor. Bu ülkeyi yönetenler, dışarıya verilen işçi göçünü bir gurur olarak görüyorlar ve kutlamalara katılıyorlar. ''Bana iş için gelme'' dedikleri halkın geleceğini batı ülkelerine yapılan göçlerde görmek istiyorlar. Onların bu idealleri gerçekleşir mi bilemiyorum; fakat gerçekleşirse beni bu ülkeden ancak ölüm ayırır. Şüphesiz ülkesini terkedecek insanlar da olacaktır; ama herkes bilmeli ki devlet devletse yurttaşına istihdam olanağı yaratacak politika üretmelidir. Şayet böyle bir politika üretemiyorsa, batıya göç etmesi gereken kişiler milletvekillerinin ve bakanların çocuğu olmalıdır; bizler değil. Geçmişte göç eden işçilere kurbanlık koyun gibi nasıl diş kontrolü yapıldıysa, diş muaynesine bir de onların çocukları girsinler. Bakalım göç etmek nasıl bir duyguymuş?


Yasin Şahiner
Hakimiyeti Milliye
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)