Ayağa Kalkan CHP Artık Oturmamalı


Silivri iddianameleri istenilen her yöne çekilebilecek “esneklikte” yazılmış. Ucu her yöne doğru açık.

Hem kurumlar hem de kişiler açısından…

Örneğin 5 kişi bir araya geldi, yemek yedi, bu yemek terör örgütü faaliyeti olarak dosyaya girdi… Yemeğe katılanların tümünün adı bilindiği halde, ilk ikisininki açık yazılıyor. Üçüncüsünün sadece adı yer alıyor. Dördüncüsünün ad soyadının baş harfleri. Beşinciden söz edilmiyor.

Bunun anlamı şu:

İlk iki kişiyi hemen suçlu ilan ediyoruz, üçüncüsünü her an dahil edebiliriz, dördüncüsü ayağını denk alsın, beşincisiyle şu aşamada bir işimiz yok!

Bütün iddianamelerde buna benzer izler var.

***

CHP de bu iddianamelerin pek çok yerinde, değişik biçimlerde yer alıyor.

Hem kurum olarak CHP hem de adı parti ile bütünleşmiş kişiler kapsama alanı içinde.

Bir örneği paylaşmak isterim…

Cumhuriyet Gazetesi Ankara Bürosu’nun santral telefonu bana ait özel telefonmuş gibi dinlenmiş. Buradan yapılan tüm görüşmeler de ben yapmışım gibi iddianameye konmuş. Örneğin gazete santralından eğitim muhabirimiz rektörlerle konuşmuş, bütün o konuşmaları ben yapmışım gibi sayısı konmuş. Yargı muhabirimiz yüksek yargı üyeleriyle konuşmuş, onlar da benim “telefon irtibatlarım”.

Bir muhabirimiz de CHP Grup Başkanvekili olduğu dönemde Kemal Kılıçdaroğlu ile yine santral telefonundan görüşme yapmış. Kılıçdaroğlu bir belge açıklamış, muhabirimiz “Yine bombaları patlatmışsınız” diye söze giriyor. Savcılık bu “bombaların” ne olduğunu merak ediyordu.

O telefon görüşmesi tutuklanmadan hemen önce, 5 Mart 2009’da savcılık sorgusunda bana soruldu.

1- Telefon bana ait değil.

2- Görüşmenin tarafı ben değilim.

3- Görüşme sırasında adım hiç geçmiyor.

4- Görüşen iki kişi de açıklanan iddianamenin kapsamı içinde değil.

Sormak isterim:

Böyle bir mantık anlayışı içinde adil yargılama yapılabilir mi?

***

Buna benzer pek çok örnek var.

Geçen aylarda birkaç kez Silivri davalarıyla CHP adı yan yana getirilerek kamuoyu gündemine taşındığında konunun bu yanına değinmek istedim. Açık yüreklilikle paylaşmam gerekirse, elim gitmedi. Zaten görünen bir durum, dile getiren ben olmayayım diye düşündüm.

Ancak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili son fezleke ile birlikte durumu görünen tüm açıklığıyla ortaya koymak kaçınılmaz hale geldi.

Bu davalarla birlikte ulaşılmak istenen hedeflerden başlıcası şu:

İktidarı seçeneksiz hale getirmek.

Zira iktidar destekçiliği tek başına yarım kalıyor. İktidara seçenek oluşturabilecek partileri yıprattığınız, küçülttüğünüz an gücünüzü katmerlemiş oluyorsunuz.

Bunun için başlıca hedef CHP.

Ana muhalefetin küçültülmesi, filizlenen öteki olasılıkların biçilmesi, toplumun gözünde mevcut iktidar için şu algıyı yaratıyor:

“Tamam bazı olumsuzluklar var ama bunlardan başka ülkeyi yönetecek parti de yok.”

***

Silivri yargılamaları pek çok bakımdan siyasetin gündemine oturdu. Kılıçdaroğlu fezlekesiyle birlikte bu davaların siyasi olduğu tartışılmaz hale geldi.

Karamsar görünen bu tablo tersine çevrilebilir. CHP bu süreçten hukuk devletine, gerçek demokrasiye çıkış yolunu açabilir.

Gelinen yer bir kırılma noktasıdır.

Hukukun yasalar eliyle çiğnenmesinin fotoğrafıdır.

Hukuksuzluğa, hukuksuzluk adını vermenin yasaklanmasıdır.

CHP, hukukun milim dışına çıkmadan, kamuoyunda meşruiyet sorunu yaratacak hiçbir olumsuz algıya izin vermeden, toplumun duyarlı kesimleriyle birlikte gerçeğin peşine düşmelidir.

Gerçek şudur:

Tüm Türkiye’nin gözü önünde seyreden davalar böylesine hukuk ihlalleriyle doluysa, bu ülkede hukuk yoktur.

Fezlekeyle ayağa kalkan CHP artık oturmamalıdır.

Mustafa Balbay
Cumhuriyet

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)