Bekle Fransa Geliyoruz!


SEVGİLİ okuyucularım, Fransız Senatosu Ermeni tasarısını kabul etti. “Türkler Ermeni soykırımı yapmamıştır!” diyen ve yazan herkes para ve hapis cezası alacak. Eyvah, şimdi biz ne yapacağız! Dünyanın sonu mu geldi!..
Tayyip daha önceden açıklamış, tasarı kabul edildiği takdirde bir daha Fransa’ya gitmeyeceğini söylemişti. Ben onun yerinde olsam Fransa’ya asıl şimdi, yani bu tasarı kesinleştikten sonra giderim…Ve orada kürsüye çıkıp bir nutuk atarım:
“Ey Fransa, biz Ermeni soykırımı yapmadık. Buyurun, hakkımda işlem yapın.”
Tasarı kabul edildiği takdirde Fransa’ya bir daha gitmeyeceğini söylemek kolay. Türkiye’de pehlivanlık taslamak iyi güzel de, bunu yurtdışında yemezler. Bize, orada yedirecek bir şeyler gerek.
İşte bunun da yöntemi, en kısa zamanda Fransa’ya gidip Ermeni soykırımı yapmadığımızı kürsülerde açıklaması olacaktır!
İlle de resmi kimliği ile gitmek zorunda değildir.
Turist pasaportuyla çıksın!
İşte o zaman Fransa önümüzde diz çöker, Tayyipgillerden özür dilemek zorunda kalır! Onun uğradığı bu son yenilgiyi de böylece biraz olsun Türk milletine unutturur!
Sonra piyasaya bir kez daha Hariciye Nazırı Davutoğlu Ahmet Paşa çıkar, “Biz dememiş miydik, işte Fransa’ya diz çöktürdük” diye bağırınca bütün dünya titremeye başlar!
Baksanıza, mücadeleyi zaten biz kazanmış durumdayız! Tasarı sonrasında bizim yalaka medyada çığırtkanlık yapılıyor:
“Fransa panikte…Fransız basını ne diyeceğini bilemedi…Türkiye bizi mahveder…Fransa borsası çöker, frank değer kaybeder…”
X X X
Sözde Ermeni soykırımı konusunda epeyce kitap okumuş, belge karıştırmış biriyim. Birinci Dünya Savaşında Doğu ve Güneydoğu cephelerinde Rus ordusuyla boğuşan ordumuz, Osmanlı uyruğundaki Ermenilerin ihanetine uğradı. Kendi devletleri olan Osmanlı’ya isyan ettiler, Rus ordusuyla birleştiler, ordumuzu arkadan vurdular.
Van, Muş, Bitlis gibi illerimizi ele geçirip oralara Ermeni bayrağı çektiler. Onbinlerce Türk ve Kürt’ü kestiler. Oluk gibi kan aktı…
Cephe düşüyordu…Ve Osmanlı hükümeti tehcir (zorunlu göç) kararı almak zorunda kaldı. Savaş bölgesindeki Ermeniler, İmparatorluğun başka yerlerine sürüldüler.
Olayın kısaca özeti budur. Biz de onları kestik. Ancak ortada bu heriflerin iddia ettiği gibi soykırım falan değil, resmen savaş vardı. Bu çatışmalar ve Ermeni vahşeti, Birinci Dünya Harbinin bitmek üzere olduğu 1918 yılında bile sürüyor, ordumuz bunları İran toprakları dahil her yerde kovalıyordu.
Birkaç ay sonra savaşı kaybettik, Mondros teslim anlaşmasını imzalamak zorunda kaldık.
X X X
Elimde çok ilginç bir kitap var, günlerdir okuyorum. Üniversite öğrencisi iken, savaş çıkınca askere alınan İsmail Hakkı Sunata’nın kitabı:
“Gelibolu’dan Kafkaslara Birinci Dünya Savaşı Anılarım.” (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.)
Dört yıl boyunca önce Çanakkale, sonra Doğu Anadolu ve en sonunda İran’da vuruşan bir Türk askerinin, subay adayının günlük notlarından oluşan muhteşem bir kitap. İran’da Ermenilerle savaşırken yazdıklarından kısacık bir bölümü okuyun, olanları görün:
“Öğle vakti (Ermeni işgalindeki) Dilman şehrinin yanında mola verdik. Bazı arkadaşlar şehre girmişler, geri geldiler. ‘Berbat içerisi, leş kokuyor’ dediler. Ermeniler Van’dan kaçınca buraya gelmişler, kim geçerse ellerine, kadın, erkek, kız ve çocuk dememişler, öldürmüşler.
Ben de merak ettim, şehre girdim. O kadar feci ki. İnsanları boğazlamışlar. Şehir müthiş bir koku içinde. Gezemedim, döndüm.
Burada birkaç saat durduk, nihayet bu nuhusetli (uğursuz) yerden hareket ettik. Yolda eşek ve beygirleriyle Dilman’a gelenlere rastladık. Bunlar katliam sırasında kendilerini kurtarıp şehirden kaçanlarmış. Şimdi bizim geldiğimizi ve Ermenilerin kaçtığını haber almışlar, yerlerine dönüyorlarmış.
İnsan düşünüyor. Hadi bizimle Ermeniler arasında bir düşmanlık çıktı. Burada İran tebası (uyruğu) olan bu halka Ermenilerin düşmanlığı neden?
Harp, insanları insanlıktan uzaklaştırıyor.”

İşte size bizim yapmış olduğumuz “Ermeni soykırımından (!)” küçücük bir örnek.
Fransa tasarı kabul etmiş, kime ne!
Tayyip, büyük devlet adamı (!) kimliği ile bu sorunu da inşallah en kısa zamanda çözecek, sadece Fransa değil, bütün Avrupa önümüzde diz çökecek!
Göreceksiniz yani!
************
VE CESET TARLALARI…
Sevgili okuyucularım, bildiğiniz gibi Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kazmayı nereye vursanız ceset çıkıyor ve liboşlar korosu derhal feryada başlıyor:
“Bu vatandaşları askerler öldürdü, cesetlerini gömdü. Şimdi o cesetler bulunuyor. Hesabını soracağız.”
Dünkü yazımda şöyle demiştim:
“Doğu ve Güneydoğu’nun neresini kazsanız, buna dağ başları da dahildir, oradan kemikler fışkırır…Çünkü geçmişte oralar savaş bölgesi olmuştur. Birinci Dünya Savaşında o yörelerde yüzbinlerce Türk askeri şehit düşmüş, aynı miktarda düşman askeri ve belki çok daha fazla sayıda sivil halk, açlık ve hastalık gibi nedenlerle ölmüştür.
Cenazeler o savaş koşullarında araziye rastgele gömülmüş, bazılarını gömmek mümkün olmadığı için cesetlerini hayvanlar yemiştir. Diyarbakır dahil pek çok yerde kaybolmuş mezarlar vardır…”
X X X
Şimdi size yine aynı eserden, giderek bölük komutanlığına yükselen rahmetli İsmail Hakkı Sunata’nın kitabından bir bölüm daha aktaracağım. Unutmayın, bu notlar 1918 yılında tutuluyor. O sırada ortalıkta PKK, Kürtçülük, JİTEM falan yok.
Ordumuz İran’a doğru yürürken, Van gölü yakınlarında bir köyde mola veriyor. Şimdi kitabın 477. sayfasından ve aynen veriyorum:
“Ernis köyü bir vadi içinde, yıkılmış ve harap. Biz çadırlı ordugahtayız. Hava sıcak. Çadırda ikamet daha rahat.
Yakınımızda yıkık bir evin duvarları ortasına bir abdesthane (tuvalet) yaptırmak istedim. İki nefere (askere) bir çukur kazdırmaya başladım. Bir insan kafası çıktı.
Başka bir yeri kazdırdım. Bir kadın başı, saçlarıyla birlikte çıktı. Bunları toplayıp bir yere gömdüreyim diye düşündüm.
Az bir miktar kazmakla 11 kafatası daha çıktı meydana. Aralarında erkek ve kız çocuk başları da var. Bunları uzun saçlarından, kafaların irili ufaklı olmasından anlıyorum.
Çıkan başları duvarın üzerine dizdirdim. Kazmakta devam etsem durmadan çıkacak. Vazgeçtim hela çukuru kazmaktan.
Burada bir katliam yapılmış. Ölenler kim? Öldürenler kim?
Ernis’in halkı Ermeni mi, Türk mü, Kürt mü? Bilinmiyor ki. Köyde tek adam yok.”
Evet, geçmişimizi bilmiyoruz…Ve Türkiye hep yalanlarla yönetiliyor. Şimdi aynı yerlerde neresini kazsanız ceset ve iskelet çıkıyor ve malum koro başlıyor:
“Vay namussuz askerler, burada katliam yapmışlardı zaten!..”

Emin Çölaşan
Sözcü

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)