Bir acının yası, bir umudun yasası!


Karşımda mikrofonlar, onca acı, onca şaşkın saatten sonra bir şeyler diyebilecek konumda olsam…
Cenazeler artık kalkarken… Elimizde dört saatlik görüntü var, inceleniyor; demezdim.
Elimizde 35 ceset, 35 cenaze olduğu bir saniyede!
 
***
 
Hiçbir devlet halkını bombalamaz da demezdim.
Her gün, komşu bir devletin vatandaşlarını bombaladığını söylediğim bir devirde.
Hatta bu devlet vatandaşını bombalamaz da demezdim.
Daha yeni, bu devletin binlerce vatandaşını nasıl bombaladığını tarih sayfalarında karıştırmışken.
Öyle, yani kasta mahsus yapmaz bile demezdim.
Her an devletin veya devlet birimlerinin kasıtla öldürdüğü insanların isimleri ortaya çıkarken.
Hele hele, “33 kurşun”la yine kaçakçı köylüleri öldürten paşanın adını onca zaman sonra tabeladan indirmişken!
 
***
 
Elbet devleti yöneten; bizim gibilerden daha temkinli, daha dikkatli olabilir.
Ancak o temkin ve dikkati, savaş uçakları kendi topraklarına doğru havalanırken de isterdim.
 
***
 
Elbet “teröristler köylü zannedildi” diye katliama terk edilmiş karakolları anmalı.
Ama ölüme teslim edilmiş genç askerleri, havadan ölüm teslim edilen genç köylüler için gerekçe yapmazdım.
Tüm katliamlar çok ağırken; birini başka bir katliama hafifletici sebep etmezdim; ki toprakta bir ötekine akan gencecik çocukların ruhları hep birlik huzursuzluğa boğulmasın.
Bir de, tuhaf gelecek ama…
Gencecik askerleri öldürenlere “terörist” derken, devlet kabulünde “kaçak sınır ticareti”ni bir katıra yüklediği hayat kılan; bir mazot yükünü üniversite kursuna sermaye, kantin borcuna harç, bilgisayar taksitine harman yapan gencecik köylüleri öldüren için ne diyebileceğimi dert ederdim!
 
***
 
Daha geçen, “İnsansız hava araçları Gazze’de şu kadar yılda 825 insan öldürdü” diye yazıldı bu sütunda.
Bunu bilip “İnsansız hava araçları”nın insaniyetine bu kadar kefil olmazdım!

***
 
Kızacaksınız ama, buna “talihsizlik” bile demezdim.
Daha ziyade, derin ve yaygın bir “tarifsizlik” paranoya ve cinnet halini almışken.
Çünkü; kimseyi kimseye benzetmek olmasın ama…
Hükümetin, sorumlu bakanın, emniyetin, bir kısım yargının zihniyeti; “şiirde, resimde, makalede, pek ayırmadan bahçedeki tüm otlarda” hemen “terörist” tarif etmek üzere şartlanmışsa…
İnsansız hava aracı ile insafsız bombanın da köylüleri hemen terörist diye tarif edip katletmesine şaşmazdım!
“Terörle mücadelede terörist ile vatandaşı ayırmak lazım” diye onca laf edilmiş devlet katında!
 
***
 
Sayın 2012;
Belki yenisiniz ama, kafi acı birikti bu topraklarda.
Kendi ömrümüzünki taştı; ömrümüzden çok ötesi çoktan bendini aştı.
Daha geçen “haber diliyle” alt alta dizmişim:
Deprem bir yana…
Bir baskında “25 şehit”; bir operasyonda “etkisiz hale getirilen 25 terörist”; bir kazada “25 ölü”; bir seferde “35 gözaltı” ülkesi diye…
Devlet eksik olmasın…
35 vatandaşı daha eksilmiştir!
 
***
 
Tarihimizin, talihimizin, ömrümüzün, yaşımızın, başımızın bu yorgunluğu; hayatımızın ölümlülüğü ile gencecik hayatların ömürsüzlüğü ne anlatmalı?
“Terörle mücadele… demokrasi… komşuyla yine sıfır sorun… medya cambazı” filandan önce, belki şu:
Anamızın elini son kez tutmuşsak bir gün…
Devlete, hükümete, millete hükmetsek dahi; bedenimizde ve kaderimizde birkaç milimlik, bir kaç santimlik bir parçaya hükmümüz pek geçmeyebiliyor, zor geçebiliyorsa…
Bir yazımız varsa, ister alında, ister bilinmez bir yolda…
Bir evladımız varsa, ne olursa, kim olursa, canını canımızdan fazla bildiğimiz…
Bütün analar işte öyle kıymetlidir…
Bütün evlatlar işte öyle değerlidir!
Hayat ile ölümü böyle allak bullak karıştırmadan; aklımızı başımıza, kalbimizi vicdanımıza toplayalım diye!
 
***
 
Orada Meclis; iyi kötü millet temsilcileri var.
Bırakın şikeyi, kıyak emekliliği; şu acıların ortak yasını bir tutun, bir umudun ana yasasını az düşünün hele!

Umur Talu
Habertürk
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)