Demokrasi Krizi...


Aralık ayında kendime bir haftalığına yurtdışına çıkış izni verdim! O zaman diliminde öncelikli olarak Türkiye dışında olup bitenlerle ilgili yorumları, gözlemleri, araştırmaları okudum.

Sözüm ona ülke gündeminin de olabildiğince dışına çıkacaktım, başka başka konularla ilgilenmiş, bilgilenmiş olacaktım.

Ne yazık ki öyle olmadı. Dikkatimi çeken her konunun bir ucu içimizde yaşananları çağrıştırıyordu.

İkisini paylaşmak isterim: Macaristan ve Mısır.

***

Macaristan, 1990’da Doğu Bloku’nun çökmesinin ardından Baltık cumhuriyetleriyle birlikte hızla AB bünyesine katılan ülkelerin başında geliyor. Sınırının bir ucu Ukrayna’ya öte ucu Avusturya’ya dayanan bu ülke, Doğu Avrupa’nın Batı’nın parçası olmasını sağlamak için önemli ülkelerden biriydi. Kopenhag kriterleriyle birlikte ekonomisi liberalleştirilen Macaristan’a doğal olarak demokrasinin, çoğulculuğun, kısacası AB’nin temel değerlerinin de kısa sürede yerleşmesi bekleniyordu.

Sözü uzatmayalım, Macaristan’da 2012 başı itibarıyla gelinen noktayı satırbaşlarıyla aktaralım:

- Merkez sağdaki Fidesz Partisi 2011 yılı başında yapılan seçimlerden yüzde 53 oy alarak çıktı, bu oranla parlamentonun yüzde 68’ine sahip oldu.

- Fidesz’in ilk icraatı yargının tamamen iktidara bağlanmasını sağlayacak değişikliklerdi. Bunun için art arda anayasa değişiklikleri yaptı. Yargıçların emeklilik yaşıyla ve ikamet ettikleri yerlerle ilgili oynamalar yaparak önemli konumlardaki 250 kadar yargıcın emekli olmasını sağladı.

- Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısını arttırarak tamamen iktidar yanlısı yargıçların yeni koltuklara oturmasını sağladı. Onların kabulüyle mahkemenin yetkilerini daraltıp sembolik hale getirdi.

- Yazılı, görsel tüm medya organlarının yayınlarını denetleyen, tüm atamaları başbakanın yaptığı ayrı bir kurum oluşturdu. Kurum, para cezası dahil her türlü yaptırım yetkisine sahip.

- İktidara alternatif olabilecek iki parti var. Sosyalist Parti ve ırkçı Jobbik Partisi. Anayasaya ırkçı partilerin kapatılabileceğine dair bir madde koyarak, bu partinin pasifize edilmesini sağladı. Geçmişteki Komünist Partisi’nin tam bir suç şebekesi olduğunu ilan ettikten sonra “Sosyalist Parti onun devamıdır” dedi.

- Seçim yasasını yeniden düzenledi. Siyaset bilimcilere göre başka bir partinin iktidara gelmesini adeta olanaksız hale getirdi.

- Bütün bunları yaparken AB’den gelen, “Bu değişikliklerin anlamı nedir” sorularına, “ilerleme” karşılığını verdi.

***

Mısır’da yapılan seçimlerin ardından, bu ülkeye giden gazetecilerin tümü, Müslüman Kardeşler’in ve onlardan daha katı olan Selefilerin seçim zaferinin ardında yatan gerçekleri araştırıyor.

Amerikalı bir gazetecinin gözlemlerinden bölümler aktaralım:

“Oyların üçte ikisini alan Müslüman Kardeşler’in ve Selefilerin başarısına dair ilk ipucu, bürolarının birer sosyal hizmet kuruluşu olması. Vatandaşlar kışlık battaniye istemek için uğradığında, parti onlara battaniyelerle birlikte seçim broşürü verdi. Hastane faturasını ödemek için yardım isteyen birkaç kişinin isteği karşılandı... Seçmenlerin önemsediği, şeker ve pirincin fiyatı...”

Amerikalı gazetecinin tercümanı Mısır kökenli başı açık bir Amerikalıymış. “Siz iktidarı ele aldığınızda o başını örtmek zorunda kalacak mı” diye sormuş. Müslüman Kardeşler temsilcisi, “Bu onun vereceği karar” yanıtını verirken, Selefi politikacı, “Bu kadının biraz öğüt alması gerekir” demiş.

***

AB üyesi Macaristan’la Ortadoğu’nun ve Kuzey Afrika’nın kilit ülkesi Mısır’ın birbirinden çok farklı konumları, yaşadıkları değişimler, Türkiye’deki sancıların da sadece iç dinamiklerin eseri olmadığını ortaya koyuyor.

Dünyadaki genel dalgalanmayı iyi analiz etmeden Türkiye’deki iktidarın dayanaklarını ve uluslararası konumunu netleştiremeyiz. Bunu yapacak bağımsız, cesur siyaset bilimci çok az.

Ben de salt gözlemlere dayalı olarak, kesin kanılar ortaya koyma hakkını kendimde görmüyorum.

Ancak şu kesin:

Dünyada ekonomik kriz kadar ciddi bir demokrasi krizi var.

Mustafa Balbay
Cumhuriyet

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)