Fazıl Say, Sabine Meyer, Hayyam ve Çaykovski


Hafif, tatlı bir rüzgarın insanı okşadığı bir Bodrum gecesinde verdi müjdeyi Fazıl Say.
Dünya prömiyeri Almanya’nın Hamburg kentinde yapılan Klarnet Konçertosu “Hayyam”ın Türkiye prömiyerinin 20 Aralık’ta Lütfi Kırdar’da olacağını, konçertoyu da ünlü klarnet sanatçısı Sabine Meyer’in seslendireceğini söyledi.
Dünya prömiyerinde de Sabine Meyer çalmıştı. Konçerto Almanya’da büyük ilgi uyandırmış, yapıtla ilgili övgü dolu yazılar çıkmıştı.
Daha önümüzde üç ay vardı Türkiye Prömiyeri için. Klarnet konçertosunu merakla bekliyordum.
Besteyi Almanlar ısmarladı
Fazıl Say Hayyam’ı Schleswig-Holstein Müzik Festivali’nin siparişi üzerine 2011 yılında bestelemişti. Daha çok taze bir beste.
Sonunda konser günü geldi çattı.
20 Aralık günü Lütfi Kırdar tıklım tıklımdı. Gerçekten de çok özel bir gündü müzik sevenler için. Ünlü virtüoz ve bestekar Fazıl Say’ın yapıtının Türkiye’de ilk çalınışı olacaktı. Salonda bilet bulabilenler ise bu bestenin Türkiye’de ilk dinleyicileri olacaktı. Hiç kuşkusuz bir müziksever olarak heyecan duyulacak bir olay.
Ayrıca dünyanın en iyi klarnetcilerinden biri, hatta birincisi olan Sabine Meyer çalacaktı konçertoyu. Bu da aynı bir heyecan nedeniydi.
üç bölümden oluşuyor
Hayyam üç bölümden oluşuyor. Birinci bölümde bestekar Hayyam’ın yaşadığı bin yıl öncenin İranı’na götürüyor bizi ve Hayyam’ın çocukluğunu ve gençliğini anlatıyor. Klarnet Hayyam’dır.
Bestekar bu bölümde, Hayyam’ın ruhunda geleceğin bilge şairini yaratacak olan birikimi kazanmasını ve iyi ile kötü arasındaki farkı anlamasını anlatıyor. İkinci bölümde ise Hayyam’ın aşkları, özellikle de eşine duyduğu sonsuz sevgiyi müziğine yansıtıyor. Bu bölümde Klarnete eşlik eden çello Hayyam’ın sevdiği kadını, karısını simgeliyor.
Üçüncü bölümde ise Hayyam’ın Fazıl Say’ın deyimiyle “Erdemli” dönemi izleyiciye anlatılıyor.
Özellikle bu bölüm duygu dolu nefis melodilerle oya gibi işlemiş. Klarnet ve Çello’nun tınıları dinleyenlerin yüreğine işliyor.
Duyarak çaldı
Bu konçertoyu her anını yürekten duyarak çalan Sabine Meyer, Say’ın müziğiyle nasıl bütünleştiğini, onu nasıl içselleştirdiğini şöyle anlatıyor:
“Fazıl Say Hayyam’ı ve felsefesini müziğe mükemmel bir şekilde aktarmış. Hayyam’ın doğumunu, hayatının başlangıcındaki masumiyeti, eşine duyduğu sevgiyi ve ardından ölümünü konu alan besteyi öyle ustalıkla oluşturmuş ki, konçertoyu çalmak benim için büyük bir keyif oldu.”
Bu harika konçertoyu dinlemek de biz izleyiciler için büyük keyif oldu.
Sabine Meyer tahmin edileceği gibi çok ama çok alkışlandı.
Beni ve sanırım salonu dolduran 2500 kişiyi dünyanın en ünlü klarnetcisinin, sahneye çağrılan Fazıl Say’a sarılıp onu kutlaması ve saygıyla onun sırtını sıvazlaması gururlandırdı.
Say’ın parmaklarındaki Çaykovski
Konserin ikinci bölümünde Fazıl Say o sihirli parmaklarıyla Çaykovski’nin Si bemol minör,op.23 1. konçertosunu çaldı.
Aslında çalmadı, yaşadı, yaşattı. İnanılmazdı.
Fazıl konçertoyu bitirdiğinde tamamen trans halindeydi. Defalarca sahneye çağrılmasına rağmen bis yapamadı. O kadar güzel çalınan bir Çaykovski’den sonra bis yapmak hata olurdu. Çünkü piyano tuşlarından çıkacak hiçbir tını ne çalanı ne de dinleyeni doyurmayacaktı.
Çaykovski konçertoyu ilk kez dostu dönemin ünlü piyanisti Nikolay Rubinstein’a dinletmişti. Ama ona beğendirememişti.
Konçerto 1875 yılında Amerika’da ilk seslendirilişinde çok beğenilmişti. Aradan üç yıl geçtikten sonra yanıldığını anlayan Rubinstein konçertoyu Paris’te çaldı.
İnanıyorum ki, çağdaş olsalardı ve Rubinstein konçertoyu ilk kez Fazıl Say’dan dinleseydi mutlaka çok beğenecek, çalmak için üç yıl beklemeyecek, dostunu böyle bir yapıt yarattığı için ilk gün kutlayacaktı.
————————————————————-
Suna Kan’dan çok
özel bir konser
Solist ünlü keman sanatçısı Suna Kan, şef ünlü müzik adamı Gürer Aykal ve orkestra Gürer Aykal’ın 2007 yılında kurduğu gepegenç sanatçılardan oluşan İstanbul Senfonietta…
Böyle bir konserin ilgi çekmemesi, Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’de izleyici rekoru kırılmaması olanaksızdı.
Nitekim öyle de oldu. Salon tıklım tıklımdı.
Konserin ilk bölümünde şef Gürer Aykal yönetiminde İstanbul Senfonietta Çaykovski’nin Yaylılar İçin Serenat’ını seslendirdi.
Konser başlamadan önce Aykal izleyicilere şunları söyledi: “Şimdi bu küçük orkestradan, nasıl seksen kişilik dev orkestra gibi ses çıkacağını göreceksiniz.”
Aynen öyle de oldu ve Serenat bittiğinde salonda büyük bir alkış koptu.
Konserin ikinci yarısında Gürer Aykal’la birlikte Suna Kan geldi sahneye. Yıllardan beri dost olan iki sanatçı izleyiciler tarafından uzun uzun alkışlandı.
İstanbul izleyicisi Suna Kan’ı ve kemanını dinlemeye hasret kaldığı için Vivaldi’nin Mevsimler’i çalınırken salonda çıt çıkmıyordu.
Gürer Aykal konser başlamadan önce küçük bir anısını anlattı:
“Suna Kan’la birlikte verdiğimiz konserlerde Vival’dinin Mevsimler’ini belki yüz kereden fazla çaldık. Bir gün, bir Anadolu kentinde verdiğimiz konserde televizyoncular konseri izleyen insanlara ‘Ne anladınız? Neler hissettiniz?’ diye sordular. Mikrofon uzattıkları yaşlıca bir adam ‘Huzur bulduk’ dedi.
Konsere torunları ile gelen bir ihtiyar kadın ise ’Ben bir şey anlamadım, ama torunlarım bu müziği öğrensinler diye getirdim’ yanıtını verdi. Bu yanıtlar bizi çok mutlu etmişti.”
Suna Kan ayağındaki rahatsızlık nedeniyle 45 dakika süren mevsimleri oturarak çaldı. Ama o kadar duyarak, o kadar içinden gelerek çaldı ki, Anadolu insanın tanımladığı gibi izleyiciler gerçekten de derin bir “Huzur” buldu.
Konserin sonunda Albert Long Hall’de alkış rekoru kırıldı demek abartı olmaz.
Nostaljik, özlem giderici, duygu ve sevgi dolu bir konserdi.
——————————————————————————————–
İstanbul Senfoni’nin dramı
Hiç abartmıyorum. İstanbul Senfoni Orkestrası belki de dünyanın en çileli orkestrası. İsminde “Devlet” sözcüğü olmasına ve bir devlet orkestrası ünvanı taşımasına rağmen devlet bu orkestra ile hiç ama hiç ilgilenmez.
Size bu inanılmaz olayı anlatınca bana hak vereceksiniz.
1945 yılında Cemal Reşit Rey yönetiminde kurulan, temelleri ise 1827’de Donizetti Paşa’nın Mızıka-i Humayun Orkestrası’na kadar dayanan İstanbul Belediye Şehir Orkestrası 1972’de Kültür Bakanlığı’na bağlanarak İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası adını aldı.
Varlığı yaklaşık iki yüzyıl geçmişe dayanan bu deneyimli ve nitelikli orkestra bakanlığın ilgisizliği nedeniyle göçebe bir orkestra durumuna getirildi. AKM’nin kapatılmasından sonra ortada kalan orkestra provalarını tütün deposundan İstanbul devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü’ne dönüştürülen bir binada yapıyor. Konserlerini ise İstanbul’un dört ayrı yerindeki salonlarda gerçekleştirebiliyor.
Sanatçılar enstrümanlarını o mekandan bu mekana taşıyıp duruyorlar.
Dünyada böyle bir çileyi üç yıldır çeken bir başka orkestra da yoktur. İşin bir başka zor yanı da izleyicilerin biri Beşiktaş’ta, biri Caddebostan’da, biri Nişantaşı’nda, biri de Sultanahmet’teki mekanlar arasında gidip gelmek durumunda kalmasıdır.
İşte bu orkestra, gala konserini 6 ekimde Aya İrini’de verdi ve büyük zorluklarla sanatseverlerin karşısına çıkmayı sürdürüyor.
————————————————————————————–
Uluslararası genç bir piyano virtüözü

26 Ekimde Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’da 23 yaşında dünya virtüözü bir piyanisti izleme olanağı bulduk.
Khatia Buniatişvili.
Gürcistan’da doğan sanatcının olağanüstü yeteneği daha 6 yaşındayken orkestrayla gerçekleştirdiği bir dinletide dikkat çekip, ardından İsviçre, Hollanda, Fransa, Almanya, Belçika, İtalya, Avusturya, Rusya, İsrail ve ABD’den davetler yağmaya başlamış.
Oralarda yaptığı çalışmalarda kısa zamanda kendini kabul ettiren genç sanatçı verdiği konserlerde büyük bir yetenek olduğunu göstererek müzik dünyasının çok önemli piyanistleri arasına girmeyi başarmış.
Buniatişvili’nin piyanosunun başına oturduðu zaman entrümanıyla bütünleşen yalnızlığının kasvetini, zaman zaman da içindeki coşkuyu ustaca seslendirmesi dinleyicileri çok etkiliyor.
Sanatçı bu özelliğini şöyle anlatıyor:
“Çaldığım müziği dinleyicilerimle paylaşmak istiyorsam, zihinsel açıdan güçlü olmalı ve mekandan soyutlanmalıyım.”
Bunu da başarıyor Buniatişvili, izleyicilerini alıp kendi duygu dolu dünyasına götürüyor.
Genç sanatçı muhteşem tuşeleriyle Bach-Listz’den Prelüd ve Füg, Joseph Haydn’dan Sonat, Sergey Prokofiyef’den 7 numaralı sonatı çaldı. Çaldı demek tam doğru değil, çünkü kendine özgü bir yorumla seslendirdi.
Konserin ikinci yarısında sanheye kendi kadar ünlü olmayan ablası Gvantsa ile geldi. İki kardeş Mozart’ın Sihirli Flüt Uvertürü’nü, Brams’ın 1 ve 6 numaralı Macar Danslarını ve Listz’in 2 numaralı Macar Rapsodisi’ni dört el çaldılar.
iki kardeş dört elde çok başarılıydı.
Doyurucu bir konserdi.

Tufan Türenç

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)