Hakkaniyet veya hâkimiyet!


“Sophie’nin Seçimi” filminde, sondaki “seçim” sahnesinin çekimleri.
Meryl Streep, yönetmen Alan Pakula’ya rest çeker:
Sadece tek çekimle yetin!
Bu kahredici sahneyi bir kez daha denemeyi, oynamayı kaldıramam!
Parantez: (“Bazıları sıcak sever”de Marilyn Monroe’nun adını söylediği “It’s me, Sugar” sahnesi 47 kez çekilmiş. 30’uncudan sonra yönetmen Billy Wilder cümleyi karatahtaya yazdığı halde!)
 
***

Başka bir oyuncunun düşünüldüğü filmde rolü alabilmek için yönetmenin ayaklarına kapanıp yalvardığı söylenen Streep’in rest sebebi; kurmaca rolündeki acıyı gerçek hayattaki rolünde kaldıramaması.
 “Filmdeki seçim” şu:
Biri kız, biri erkek, iki çocuğu olan anne… İki çocuktan birini gaz odasına gönderecek; diğeri kampta kalacak… (Namlu ucunda) Seçim onun!
“Seçim” denenin, çoğu kez “seçimsizlik” olduğuna, dayatma ve çaresizlik arasında sıkışmışlıktan ibaret kaldığına dair bir hikaye!
Kitap ve film kurmaca ama “oyuncu” oynamaya dayanamayacağını söylüyor...
Çünkü onun da evladı var!
(Belki filmin etkisiyle, sonra üç çocuğu daha oldu!)
 
***

Peki biz nereye sıkıştık?
Çoğu zaman, insanlığın tükendiği yere.
Evladı üstüne titreyenler, başka evlatların katledilmesinden haz alıyorsa…
En azından umursamıyor, önemsemiyor, sorumluysa hesap vermiyor, hakikati gizliyorsa…
Hayatını alın teriyle kazanmış bir yakını kaybedenler dahi, iki gün sonra, hayatı mayınlı arazide bir katır yularına dolanmış çocukların bombardımanda alev topu kesilip kömür tozu gibi yok olmasıyla dalga geçiyorsa…
Nereye sıkıştık?
 
***

Eski Genelkurmay Başkanı’nın tutuklanmasıyla; her tür cepheden hepimiz tarih, ibret misalleri yağdırdık; sözde bir ötekine.

Bir bakın onların özüne:

İdamlar, işkenceler, katliamlar, sürgünler, infazlar, mezarlar, toplu mezarlar, mezarsız kayıplar, cinayetler, suikastlar, eziyet, aşağılama, insafsızlıklar !
Aynı sahnenin tekrar tekrar çekimleri.
Aynı sahnenin tekrar çekiminden hiç rahatsız olmadan, evlatları tekrar tekrar boğan gözü dönmüşlük!
 
***

“Elimin altında 700 bin kişilik silahlı güç vardı” diyen kibirli cumhuriyetçilik; “elinin altındaki yahut elinin tersindeki evlatlar”ın safi sayıdan ibaret olmadığını hiç düşünmedi.
“Bombardımancı” militer ruha sahip çıkan kibirli demokratlık da “cennet”ten ziyade “cinnet” yolu çizdi.
 
***
 
Kibirle kalmayıp paranoyak istikrar içinde; oya oya bir kasvet, korku ve acı memleketi inşa edenler elbet hesap vermeli…
Tek sorun…
Hangi biri?
Hakikat, hakkaniyet ve adalet ihtiyacı, “hakimiyet iç savaşı”nın altında kalırsa; nice mevzuda zaten aynı kafada olan çatışanlar, uzlaşır da.
Cumhuriyet, çocukları hiç ayırmamak olabilirdi…
Demokrasi ise, ayıran kim varsa, hepsinden hesap sorabilmek!
Olmadı.

Bir millet yarışıyor
Çankaya “yarış” başlattı.
Millet “Cumhurbaşkanı’na sorabilmek” için kapışıyor.
İnternetten soru iletilip oylanıyor. Her bilgisayara bir oy hakkı.
“Yarış”ın amacı resmen şöyle:
“En çok ilgi gören soru sahipleri Köşke’e davet edilerek Sayın Cumhurbaşkanımıza bizzat sorma fırsatı yakalayacak.”
Dün bir ara sıralama şöyleydi:
1. Atanmayan 44 bin öğretmene söz tutulacak mı? 55 bin 53 oy.
2. Ortalama polis ayda 250 saat mesaide. Hak arayamıyoruz. Polise sendika hakkı ne zaman? 40 bin 253 oy
3. Üniversite mezunu polis 2200 ek göstergeden, jandarma astsubay 3600’den emekli oluyor. İmamlarınki bile yükseltildi. Yardımlarınız… 35 bin 280 oy.
4. Okuldan atılan, ayrılmak zorunda bırakılan askeri öğrencilerin ağır tazminatı ve iade-i itibarı için bir şey yapacak mısınız?.. 24 bin 685 oy
5. Uzman erbaşların özlük haklarında iyileştirmeye yardımlarınız… 22 bin 581 oy
Bir bakıma iyi, ama herkese kendi gibi mağdur birinin derdini kötüleyip çelmelemek için ona karşı oy hakkı da tanıyan tuhaf bir yarış! Gerçek hayat gibi!
(Sorular, gazetecilik için de sorma ve “insani” haber değeri taşıyor elbet)

Umur Talu
Habertürk
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)